Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        HDP’ye bir kez daha kapatma davası açıldı.

        Daha doğrusu Anayasa Mahkemesi'nin eksikliklerin tamamlanması istemiyle iade ettiği iddianame, Yargıtay Cumhuriyet Başsavcılığı'nca yeniden hazırlandı.

        Üstelik de pek beklenilmeyen bir zamanda...

        Yargıtay Cumhuriyet Başsavcısı Bekir Şahin, ilk iddianameyi 17 Mart 2021'de sunmuştu.

        O günlerde mesele son derece sıcaktı.

        MHP Lideri Devlet Bahçeli, HDP’ye kapatma davası açılması için açık çağrıda bulunuyordu.

        Gara’da terör örgütünün 13 vatandaşımızı şehit etmesinin yarattığı etki kamuoyunda da kapatma davasının olağan karşılanmasına hatta desteklenmesine neden olmuştu.

        İşte o atmosferde dahi AK Parti’den HDP’nin kapatılması fikrine tam destek gelmedi.

        AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş, “Parti kapatmanın Türkiye’de olumlu sonuçları görülmedi” dedi.

        AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik, kapatma yerine Hazine yardımının kesilmesi gibi seçeneklere işaret etti.

        AK Parti Grup Başkanvekili Bülent Turan ise “Bir partinin kapatılması sosyolojik olarak ona oy verenlerin yok olmasını sağlamıyor. Yargının kapatma dışındaki yolları değerlendirmesi gerektiği kanaatindeyim” diye açıklama yaptı.

        Daha önemlisi Cumhurbaşkanı Erdoğan da kapatılması yönünde hiçbir cümle kurmadı. Hatta konusunu bile açmadı. Adeta böyle bir konu yokmuş gibi davranmayı tercih etti.

        AK Parti’nin bu tavrının arkasında iki neden yatıyordu.

        Bir, prensipte parti kapatmaya karşı olmaları, dolayısıyla çözüm olarak görmemeleri.

        İki, HDP’nin kapatılmasının siyaseten muhalefete yarayacağının açık olması...

        Başta İYİ parti olmak üzere muhalefeti HDP ile işbirliği üzerinden sıkıştırmak varken, neden ellerindeki en büyük kozun ortadan kalkmasını istesinler ki?

        Fakat şu anki atmosfer mart ayından daha farklı.

        Sedat Peker’in ortaya attığı iddialar ve ekonomideki daralma nedeniyle muhalefetin söylem üstünlüğü kazandığı bir dönemde HDP’ye karşı açılan kapatma davası AK Parti’nin işine gelebilir mi?

        Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu sefer MHP Lideri Bahçeli gibi dava ile ilgili net bir destek açıklaması yapar mı?

        Yoksa 14 Haziran’daki NATO Zirvesi’nde ABD Başkanı Biden ile yapacağı görüşme öncesinde bu konuyu ayak bağı olarak mı görür?

        Davanın hukuki boyutu bir yana, siyasi boyutunu Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın tavrının belirleyeceği muhakkak...

        Sisli bir yolda sağa çekmiş araba gibi

        Sisli bir yolda sağa çekmiş araba gibi
        0:00 / 0:00

        Sedat Peker video üstüne video çekerek iddialarına yeni iddialar ekledikçe ülke siyasetinde giderek tuhaflaşan bir hava oluşuyor.

        Meselenin önü arkası bulanık, nereye varacağı, sonuçlarının ne olacağı belirsiz.

        Aslında Peker’in anlattıkları temelde 3 kategoriye ayrılıyor.

        Kendisinin bizzat içinde olduğu illegal olaylara ilişkin itiraflar.

        Birinci dereceden tanıdıklarının aktör olduğu olaylara ait şahitlikler.

        Üçüncü şahıslarla ilgili piyasada da çokça konuşulan dedikodu-söylenti niteliğindeki anlatılar.

        Yapılması gereken net. İlk iki kategoride olanlar ile ilgili hemen soruşturma başlatılmalı, soruşturmaların seyriyle ilgili kamuoyu da bilgilendirilmeli.

        Kulaktan dolma olaylarla ilgili anlattıklarını ise hem gazeteciler hem de savcılar araştırmalı, varsa aslı astarı ondan sonra ciddiyetle üzerine gidilmeli.

        Ne bir suç örgütü liderinin siyaseti ve gündemi esir almasına müsaade edilmeli ne de suç itirafları halı altına süpürülmeli.

        Yani aklıselim ile sakince ele alınmalı mesele.

        Oysa ne iktidar ne de muhalefet bu olgun tavrı sergileyebiliyor.

        Muhalif kesim Peker’in ağzından çıkan her cümleyi büyük bir skandalın ifşası olarak sevinç içinde karşılarken, iktidar kanadında tuhaf bir bocalama hali var.

        Bu bocalamanın arkasında AK Parti içindeki iç hesaplaşmaların da etkisi olduğu şüphesiz.

        Parti içindeki güç mücadelesi dışarıya karşı tek yumruk durulmasını engelliyor.

        Dış güçlerin Peker’in arkasında olduğu ve 17-25 Aralık’ta olduğu gibi ülkeye karşı bir kumpas kurulduğunu söyleyerek kamuoyunu yatıştırmayı deniyorlar ama Peker’in ısrarla ajan olmadığını ifade etmesi, devlete sadakat vurgusu yapması işlerini biraz zorlaştırıyor.

        Kendi tabanlarına olup biteni nasıl izah edeceklerinden kuşkulular.

        Peker’i muhatap alıp yanıt verseler bir dert, hiçbir şey olmuyormuş gibi davransalar başka bir dert...

        En önemlisi de Cumhurbaşkanı Erdoğan meseleyi uzaktan izlerken öne atılmak istemiyorlar.

        Bu listeye “Konuşursam hedef olurum" endişesi taşıyanları da eklemek lazım...

        İşte tüm bu etkenler AK Partililerin sesinin kısılmasına, tuhaf bir özgüvensizlik havası yaymalarına neden oluyor.

        Sisli bir yolda sağa çekmiş araba gibiler.

        Bulutlar kendiliğinden dağılsın, başka bir gündem bu konunun etkisini hafifletsin diye bekliyorlar.

        Ama her yeni bölümde ismi geçen şahısların, olayların sayısı çoğaldıkça kafaları iyice karışıyor.

        Diğer Yazılar