Kanlı eylemler veya siyasi cinayetler olur mu?
Bundan iki hafta kadar önce gazeteci bir arkadaşım “Kemal Kılıçdaroğlu’nun polislere yönelik söylemleri çok arttı. Seçim günü kaos ihtimaline karşı yer yapıyor olabilir. İddia o ki SADAT gibi yapılanmalar üzerinden silahlı güçler o gün sokağa çıkacak. Ben de o gün bir kaos olacağını düşünüyorum ama boyutuna dair bir fikrim yok” dedi.
Kendisine cevabım netti: “Sıfır ihtimal”.
Sonra fark ettim ki “AK Parti seçimi kesin kaybediyor ama iktidarı bırakmamak için seçim günü kaos çıkaracaklar” gibi bir komplo teorisine insanlar ciddi ciddi inanmaya başlamış.
Bu söylenti dilden dile o kadar yayılmış ki CHP Lideri Kılıçdaroğlu bile “Kaygılıyım” diye bir açıklama yaptı.
“Erdoğan çok daha sert bir ortamda siyaset yapmayı nasıl sağlayabiliriz, onun arayışına girecektir ama ben şundan eminim, eğer belli gruplar ellerine silah alıp belli kişileri öldürme yoluna gitmezlerse bir gerilim olmaz. Siyasi cinayetler. Böyle kaygılarım var. Erdoğan'ın bizzat kendi ifadeleridir. 'Dur bakalım daha başınıza neler gelecek' dedi. Ülkeyi yöneten ve devletin bütün güçleri elinde olan bir insan bunu söylüyorsa, çok tehlikeli bir cümle. Açıkça tehdit ediyor. Erdoğan iktidardan gitmemek için her yolu deneyecektir" dedi.
Dün İYİ Parti’den Koray Aydın da Sözcü Gazetesi’ne verdiği mülakatta "Bizim de aldığımız suikast duyumları var" dedi.
Ardından Meral Akşener ve Numan Kurtulmuş’un açıklamaları geldi. Konu giderek büyüdü.
Bu listeye bir de Nagehan Alçı’nın “2023’ten önce sistem değişmezse kan akabilir, tansiyon çok yükselir, sokaklardaki gerilimi kontrol edemezsiniz” sözlerini eklemek lazım.
Açıkçası ben bu tür iddiaları ziyadesiyle abartılı ve yersiz buluyorum çünkü Türkiye’nin demokratik olgunluk seviyesine ciddi manada güveniyorum.
Elbette sert bir siyasi kutuplaşma ve kıyasıya bir politik rekabet var ama aynı zamanda biz demokratik seçimler konusunda çok tecrübeli bir ülkeyiz.
Seçim sonuçlarına karşı itirazlar her zaman oluyor. Son yerel seçimdeki gibi seçimler iptal edilip tekrar sandık dayatılabiliyor, hatta trafoya kedi bile kaçabiliyor ama çok şükür ki yasadışı silahlı grupların sokaklara döküldüğü kanlı bir kaos ortamı yaşanmıyor.
Yani AK Parti seçimi kazanır veya kaybeder fakat bir gün iktidarı bırakmak zorunda kalırsa ülkenin kan gölüne döneceğini iddia etmek bu ülkenin demokrasisine haksızlık gibi geliyor bana.
Türkiye tarihinde pek çok kez iktidarlar değişti. Giden iktidar ister zayıf olsun ister güçlü sonuçta –darbeleri saymazsak- değişim hep demokrasi ve hukuk parantezi içinde yaşandı.
Son seçimde İstanbul ve Ankara’da kazanan muhalefet oldu diye siyasi suikast veya sokaklarda taşkınlık yaşanmadı.
Bundan sonra yaşanmayacaktır.
Öte yandan kaygı duyanları da hafife almamak lazım.
Bu tür iddialar en yüksek düzeyde konuşulmaya başlandıysa veya sahiden de illegal suç örgütlerinin, çetelerin, terör gruplarının seçimlere gölge düşürme, ülkede kaos yaratma riski varsa başta İçişleri Bakanlığı olmak üzere yetkililerin gerekli önlemleri alması ve herkesin içini ferahlatacak açıklamalar yapması gerekir.
Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da bir çağrım var. Netanyahu kıyaslaması nedeniyle Meral Akşener’e karşı Rize’de yapılan protesto sonrası “Bu daha ilk. Daha neler olacak, neler. Bunlar iyi günler” demesi yoruma açık bir mesaj gibi algılandı. Manipülasyona yol açmaması için ilk fırsatta bu sözlerinden kastına açıklık getirmesi Türkiye demokrasisi adına kıymetli olacaktır.
SADAT EFSANESİ
Son olarak bir de şu SADAT efsanesine değinmek istiyorum.
Efsane diyorum zira 15 Temmuz’dan beri SADAT çatısı altında illegal silahlı milisler yetiştirildiğine dair söylentiler devam ediyor.
Bugüne kadar SADAT Başkanı Adnan Tanrıverdi ile en kapsamlı röportajı sanırım ben yaptım. SADAT’ın merkezine gittim, “Silahlı milis yetiştirme” iddiasını açık açık sordum.
“Tamamen iftira, hayal mahsulü! Bunların SADAT’la alakası yok. Hiçbir eğitim tesisimiz yok. Kuruluş amacımıza uygun olarak dost ülkelerin devlet organlarını muhatap alıp kendi ülkelerinde kendi hukuki mevzuatlarına uygun olarak kurumsal bazda danışmanlık, eğitim ve donatım hizmeti veriyoruz. Bunun dışındaki yakıştırmalar, mesnetsiz ve iftira niteliğinde... Her tür sivil silahlı örgütlenme tehlikelidir, gerekmez, uygun değildir. Bunlar kontrol edilemez. Devletin emniyet güçleri yeterlidir” yanıtını aldım.
Sonraki araştırmalarım da bana bırakın sivil milis yetiştirmeyi kuruluş amacı olan yurt dışı askeri işbirlikleri konusunda bile SADAT’ın zannedildiğinden çok daha zayıf bir yapılanma olduğunu gösterdi.
Zaten bu SADAT meselesinden iktidar da o kadar rahatsız ki Tanrıverdi’nin Cumhurbaşkanlığı Güvenlik ve Dış Politika Kurulu ile yolları ayrıldı. Dün de Milli Savunma Bakanlığı 'Harp okulları mülakatını 3 yıl SADAT yaptı' iddiasına çok sert bir yanıt verdi.
Yani SADAT aslında yetkililer tarafından da pek ciddiye alınmayan ama hakkında çıkan söylentiler nedeniyle gölgesi kendinden büyük bir kuruluş.
SORUMLU SİYASET ANLAYIŞI
Başta dediğim gibi seçim döneminde kanlı eylemler olacağı gibi iddiaların büyütülmesini doğru bulmuyorum. Hem halkın yok yere endişeye kapılmasına yol açar hem de Allah korusun suç örgütlerinin durumdan vazife çıkarmasına sebep olabilir.
İktidar kanadı böylesi bir kaosa asla müsaade edilmeyeceğine dair teminat vermeli. Muhalefet ve gazeteciler de ellerinde somut delil yoksa dedikodu düzeyindeki teorileri dillendirerek büyütmemeli.
Sorumlu siyaset anlayışı bunu gerektirir.
Bu anlamda dün AK Parti Genel Başkanvekili Numan Kurtulmuş’un "Bir daha hiçbir çete, şu ya da bu şekilde kendisini devletin yerine koymaya çalışan hiçbir grup, Türkiye'de siyasi çatışmaların, cinayetlerin, faili meçhullerin işlenmesine yol açamayacak. AK Parti bu anlamda milletimizin içerisinde fitne sokacak, Türkiye'de siyasi cinayetlerin önünü açacak hiçbir adıma, hiçbir teşebbüse müsaade etmez ve etmeyecek” demesi kıymetlidir.
İYİ Parti Lideri Akşener’in de “"Bu tür duyumlar bilgiler elbette gelir. Fakat bu iddiaları çok fazla gündemde tutmamamız lazım” demesi bahsettiğim sorumlu siyaset anlayışının iyi bir örneğidir.