Cumhurbaşkanı Erdoğan yeni ekonomi modeliyle ilgili “Çin de böyle büyümüş. Biz pazara daha yakınız, onlardan daha avantajlıyız” dediğinden beri Çin örneğine gerçekten yakın olup olmadığımız konuşuluyor. Pek çok ekonomist bu benzetmenin neden yapılamayacağını anlattı fakat onca analiz arasında bence durumu en iyi özetleyen Hayri Kozanoğlu’nun dün Birgün’de kaleme aldığı yazısıydı.
Kozanoğlu, 10 maddede Çin’in Türkiye’den farkını anlatmış. Bunlar arasında şu satırların özellikle altını çizdim:
Çin’de son 25 yılda enflasyon çok istikrarlı bir seyir izlemiş, 2011’de yüzde 5.4’e çıkması dışında yüzde 3’ü geçmemiş. Şu anda yüzde 1.5 civarında seyrediyor.
Çin’de son 25 yılda döviz kurları hiçbir dönem fazla oynaklık sergilememiş, dolar 8.25 ila 6.25 yuan arasında salınmış. Çin 2009’da dünyanın bir numaralı ihracatçısı konumuna gelmişti. Yani Çin rekabet gücünü yerel paranın zayıflığına borçlu değil.
Son 10 yılda Çin Merkez Bankası politika faizleri yüzde 6.5 ile yüzde 4.35 arasında değişmiş. Reel faiz hiç eksiye düşmemiş. Ağustos 2021 itibarıyla 3 trilyon dolar döviz rezervi bulunuyormuş.
Çin’de kamu iktisadi girişimleri ülkenin GSYH’sinin yüzde 40’ını üretiyormuş. Borsadaki piyasa değerinin yüzde 60’ına da bu şirketler sahipmiş. 2020’de Fortune Global 500 şirket listesinde yer alan 124 Çin firmasının 91’i kamuya aitmiş.
Çin’in ihracatında yüksek teknolojili imalat sanayiinin payı yüzde 30.8. Başta 5-G teknolojisi olmak üzere klonlama, yarı iletkenler, quantum interneti, yapay zekâ, robotik gibi sektörlerde büyük atılım yapmışlar. Önde gelen yapay zekâ araştırmacılarının yüzde 70’i bu ülkede bulunuyormuş.
Birkaç madde de ben ekleyeyim:
Çin bugün geldiği noktaya uzun vadeli ekonomik kalkınma planları ve sıkı devlet kontrolü ile geldi. 6 ayda mucize yaratmayı vaat etmedi.
Milyarlık nüfusa sahip dev bir üretim fabrikası gibi çalıştı fakat ucuz iş gücüne dayalı modeli tam zamanında terk edip inovasyon ve yüksek teknolojiye dayalı modele geçti.
Mikro ölçekte bölgesel kalkınmaya ciddi anlamda kafa yordu. En ücra dağ köylerini bile tarım ve turizm projeleriyle ayağa kaldırmaya çabaladı.
Tek parti çatısı altında hiyerarşik bir düzen içinde çalışan yerel bürokratlara sorumlu oldukları bölgenin ekonomik koşullarını iyileştirme görevi verdi. Başarılı olanları yükseltirken, başarısızları cezalandırdı.
Ve en başta vurguladığımız gibi tüm bunları kendi parasının değerini koruyarak yaptı.
Üretim ve kalkınmaya dayalı bir ekonomik model elbette desteklenmeli ama izlenen yöntemin rasyonel ve uzun soluklu olması şartıyla...