Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Son zamanlarda siyasetçiler ve yorumcular ekonomideki sorunların toplumsal etkisinden söz ederken genellikle en alt gelir grubuna odaklanıyor.

        Asgari ücrete yapılan zam ve sosyal yardımlar ile AK Parti kendi tabanının da çoğunluğunu oluşturan alt gelir grubunu kollamaya çalışıyor.

        Muhalefet de politik söylemini en yoksul kesimin yaşadığı sıkıntıya odaklayarak fotoğrafı eksik bırakıyor.

        Oysa AK Parti’nin ilk 10 yılında belli bir hayat seviyesini yakalayan, sayısı artan orta sınıf ciddi manada eziliyor.

        Bir iktidar değişimi olacaksa hayat standardını düşürmek zorunda kalan geniş orta sınıfın mutsuzluğu nedeniyle olacak.

        2014 ve öncesinde rahatça yurt dışında tatil yapan, çocuklarını iyi okullarda okutan, yurt dışına dil okuluna gönderen, iyi semtlerde ev kiralayan, yeni açılan lüks AVM’lerde hafta sonunda çoluk çocuk sinemaya giden, alışveriş yapan orta sınıf, bugün bütün bu hayat standardının düşmesiyle burun buruna…

        Dün Nişantaşı’da bir spor salonunun işletmecisiyle sohbet ettik. 4 yaşındaki çocuğunu kreşe yazdırması gerekiyormuş. Eylül ayı için verilen fiyatların akıl almaz olduğunu söyledi. Çok mutsuz ve öfkeliydi. “Bir zamanlar eşimle senede 2 kez Avrupa’ya hafta sonu tatile giderdik. Şimdi çocuğun kreş parasını bile dert eder duruma geldik. Nişantaşı’nda aylık 15-20 bin TL'nin altında düzgün kiralık ev kalmadı” dedi.

        “Aman canım, o da çocuğunu belediyenin kreşine versin. Nişantaşı’nda oturmasın, yurtdışına tatile de gitmeyiversin” diyebilirsiniz ama herkesin hayat standardı kendi mutluluk kriterini belirliyor.

        Ayrıca bu sadece Beyaz Türklerin meselesi değil. Refah seviyesi AK Parti döneminde yükselen muhafazakâr orta sınıf da benzer kaygıları taşıyor.

        Peki bu durumda kararsızların büyük çoğunluğunu oluşturduğunu tahmin ettiğimiz muhafazakâr orta sınıf AK Parti’den kopup muhalefete yönelir mi?

        İşte orada mesele biraz karmaşıklaşıyor çünkü seçmen tercihini sadece ekonomi odaklı düşünmek yanlış.

        AK partiye oy veren orta sınıf, milliyetçilik-muhafazakârlık karışımı dünya görüşü önümüzdeki yıllarda da prestijini korusun istiyor.

        Sekülerlerin güç kazandığı bir iktidarda ikinci sınıf vatandaş pozisyonuna düşmekten korkuyor.

        Ayrıca geniş sağ kitleler Türkiye’nin prestijine de önem veriyor. Ülke menfaatlerini diğer devletler karşısında koruyabilecek güçlü bir yönetim, daha doğrusu lider görmek istiyor.

        Putin ile buluştuğunda masanın öteki ucuna oturtulacak birini seçmekten endişe ediyor.

        Muhalefetin sorunu, bu üç alanı da tam olarak domine edemiyor olması. Demokrasi etrafında birleşmeyi başardılar ama asıl sınavları şimdi başlıyor.

        6 liderin önündeki en büyük engel

        6 liderin önündeki en büyük engel
        0:00 / 0:00

        CHP, İYİ Parti, Saadet, DEVA, Gelecek ve Demokrat Parti'nin liderleri, güçlendirilmiş parlamenter sistem çalışması için önceki akşam yemekte buluştu.

        Öncelikle bir konuda tebriki hak ediyorlar; iletişim stratejisini iyi yaptılar. Haftalar öncesinde zamanını açıkladılar, ‘tarihi buluşma’ vurgusuyla beraber bir heyecan dalgası yaratmayı başardılar.

        Görüşme mekânı gayet mütevazıydı. Yemek menüsü de daha sade tutulabilirmiş. (Zencefilli bal kabağı çorbası, güveç, etli pazı sarma, ege otlu baklava börek vişne sos eşliğinde, zeytinyağlı portakallı kereviz, salata, tatlı -kabak ve ayva tatlısı varmış menüde.)

        Sadece parlamenter sistemi değil, güncel sorunları da konuşmaları iyi olmuş. İlki halkın pek önceliği değil zaten.

        Geçiş süreci protokolü hazırlamak üzere anlaşmaları da doğru bir adım. Meclis seçimlerinde 360 milletvekili çıkaramazlarsa 5 yıl boyunca nasıl yöneteceklerini belirleyip açıklamaları şart.

        Şu an iktidarı devirme motivasyonu onları bir arada tutuyor. Seçimi kazanmaları durumunda birbirlerine düşmemeleri, ekipler arası sürtüşmelerin başlamaması için kabine dağılımı dahil her şeyi baştan planlamaları lazım. Yani istikrarsızlık olmayacağına halkı ikna etmeleri lazım. Bunu başarabilmeleri Erdoğan’a karşı seçimi kazanmaları kadar zor ve önemli. Hatta 6 liderin aşması gereken en büyük engel bu.

        İkinci buluşmanın tarihinin 28 Şubat olarak seçilmesi bilinçli bir tercihtir; endişeli muhafazakârlara güvence mesajı verilecektir diye düşünmüştüm. Hatta akıllıca bulmuştum. Yanılmışım. Fikret Bila’ya konuşan Kılıçdaroğlu, “Özellikle seçmedik, öyle denk geldi” demiş. Bu stratejik bir hata. Ya “Özellikle seçtik” demeleri ya da bir gün kaydırarak tarihi değiştirmeleri gerekirdi. Şimdi iktidar kanadı “28 Şubat'ı tekrar hortlatacaklar” diyerek aleyhte kullanabilir.

        Mithat Sancar, kendileriyle müzakere edilmediğini söyleyerek 6'lı buluşmayı eleştirdi. Buna karşılık Kılıçdaroğlu “HDP’yi yok saymıyoruz” demiş. Şimdi İYİ Parti’den aksi bir açıklama gelirse Kemal Bey yine arada kalacak. Keşke bu konuda da siyasal olmasa bile söylemsel bir uzlaşıya varsalar.

        Dünya gündemini de konuşmuşlar. Dış politika es geçilmemiş. Atlantikçi olduklarına dair eleştirilere ne yanıt vereceklerini de masaya yatırdılar mı acaba?

        Diğer Yazılar