Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        2002 yılında demokratikleşme vizyonuyla ortaya çıkan AK Parti, 2013’ten itibaren kademe kademe bu politikadan vazgeçti.

        15 Temmuz 2016’daki darbe girişimi sonrasında ise resmen yeni bir siyasi anlayışa geçti.

        İç ve dış tehdit algısı karşısında özgürlüklerin yerine güvenlik kaygısının, milli beka ve bağımsız dış politika söyleminin öne çıktığı daha otoriter bir dönem başladı.

        Cumhur İttifakı bu temel üzerine inşa edildi.

        Milliyetçi muhafazakâr seçmeni de bu doktrin etrafında birleştirdiler. Böylece önce başkanlık referandumunu, ardından da Cumhurbaşkanlığı seçimini kazandılar.

        Öte yandan Millet İttifakı bu güvenlikçi paradigmaya karşı kuruldu.

        Parlamenter sisteme geçme arzularının altındaki temel motivasyon da özgürlükçü bir demokrasi bloku oluşturmak.

        Deva ve Gelecek partilerinin AK Parti’den ayrılması da yine bu temele dayanıyor.

        Peki bu milli beka-demokratikleşme ayrışması 2018’de olduğu gibi 2023 yolunda da Erdoğan’a başarı getirecek mi yoksa ayak bağı mı olacak?

        Bugün ekonomik kaygılar demokrasi talebini geri plana itiyor, doğru.

        Fakat hem içeride hem dışarıda konjonktür değişiyor.

        FETÖ ile mücadele süreci büyük oranda tamamlandığına, 15 Temmuz’un arkasında olduğu düşünülen yabancı ülkelerle barışma sürecine girildiğine, Doğu Akdeniz’de yalnızlaşma bitip yeni iş birlikleri imkânı açıldığına ve yurt içinde PKK’nın gücü büyük oranda kırıldığına göre iktidar artık savunmacı psikolojiden çıkıp özgürlükçü bir döneme geri dönebilir mi?

        Kararsız seçmeni muhalefet blokuna iten, genç seçmeni uzaklaştıran baskıcı politikalardan vazgeçebilir mi?

        Kimi AK Partililer bunu samimiyetle istiyor. “Kuruluş dönemi değerlerimize dönmeliyiz” derken de bunu kastediyorlar.

        Buna karşılık hem Cumhurbaşkanı Erdoğan hem de MHP Lideri Devlet Bahçeli (ki buraya İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu da eklemek lazım) güvenlikçi perspektifin Türkiye’nin bekası için daha doğru olduğuna inanıyor.

        Fakat bu, yeni bir dönemin başlamasının imkânsız olduğu anlamına gelmez.

        Unutmayalım ki Türkiye’nin AB müzakereleri sürecinde idam cezasını kaldıran hükümette MHP Lideri Bahçeli Başbakan Yardımcısı'ydı. İttifakın Türkiye'nin yararına olduğuna inandığında, son 20 yılda Türk siyasetine yön veren kararlar aldığı gibi 2023 yolunda da bir değişime öncülük edebilir.

        Demokrasi ve hukukun üstünlüğüne doğru ciddi bir makas değişimi ittifakın ekonomide de elini rahatlatabilir.

        İçeride de dışarıda da sert politik söylemin uzlaşmacı bir politikaya evrilmesine ihtiyaç var. Elbette bu, Türkiye’nin dışarıda milli menfaatlerinden vazgeçmesi anlamına gelmiyor.

        Birleşik Arap Emirlikleri, Suudi Arabistan, Mısır, İsrail ve Ermenistan ile yaşanan yeni süreç ile dış politikada normalleşme başlıyor.

        İçeride neden başlamasın?

        Sonuçta 2023’ün kazananı kim olursa olsun daha demokratik, daha özgürlükçü, daha adil bir Türkiye hepimize iyi gelir.

        Meğer o masanın altında DNA korkusu yatıyormuş

        Meğer o masanın altında DNA korkusu yatıyormuş
        0:00 / 0:00

        Rusya Devlet Başkanı Vladimir Putin, önce Almanya Başbakanı Olaf Scholz, sonra da Fransa Cumhurbaşkanı Emmanuel Macron’u uzun bir masanın öteki ucuna oturtmuştu.

        Biz dahil tüm dünya basını bu fotoğrafın siyasi mesajı üzerine ahkam kesmiştik.

        Meğer mesele bambaşkaymış.

        Dün Brezilya Devlet Başkanı Jair Bolsonaro, Putin ile yan yana oturunca BBC News Brazil işin arka planını yazmış.

        Kremlin, Putin ile görüşecek liderlerden 5 PCR testi yaptırmasını istiyormuş. Testlerden birinin Putin ile görüşmeden 3 ila 4 saat önce Rusya’da yapılması gerekiyormuş.

        Fransa Cumhurbaşkanı Macron ve Almanya Şansölyesi Scholz, Rusya'nın DNA'larını ele geçirmesine izin vermemek için Rusların PCR testini reddetmiş.

        Macron ve Scholz, James Bond’un son bölümünü izlemiş belli ki. Malum serinin son filminde kişinin DNA’sına göre hazırlanıp sadece o kişiyi öldüren biyolojik silahlar anlatılıyordu. Hatta efsane karakter Bond da sevdiği kadına ve kızına etki edecek bir biyolojik silahın taşıyıcısı olduğunu anlayınca intihar ediyordu.

        Gerçi liderlerin sahiden böyle bir korkusu varsa görüşmelere tepeden tırnağa koruyucu kıyafetle girmeleri lazım. Sonuçta bir tek saç telinden bile DNA tespiti yapılabiliyor. Önünü almak imkânsız.

        Bence konu daha ziyade aşı tartışmasına dayanıyor. Avrupa Rus Sputnik aşısına onay vermezken Brezilya'da üretimi yapılmıştı.

        Siz Rusya’nın aşısına onay vermezseniz Putin de 5 test yaptırmadan sizi yanına yaklaştırmaz.

        Mesele DNA mı, virüs mü, aşı mı kesin bilemem ama şurası kesin ki Putin Avrupa ile iyi kafa buluyor!

        Diğer Yazılar