Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        “Ukrayna’nın AB üyeliği konusunda gösterdiğiniz hassasiyeti Türkiye için de gösterin. Yoksa Türkiye'ye de birileri savaş açıp saldırdığı zaman mı Türkiye'yi gündeme alacaksınız?

        Lafa doğrudan gireceğim; Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın dün Avrupa’ya yaptığı bu çağrı dış politika tarihimize geçecek önemde bir açıklamaydı.

        Batı’nın Erdoğan’ın sözlerini dikkate alıp adım atması durumunda ise yeni bir dönemin başlangıcı olabilir.

        Rusya’nın Ukrayna topraklarına başlattığı saldırının bölgesel ve küresel düzende önemli değişikliklere neden olacağı artık aşikâr.

        Rusya’nın NATO’nun Doğu kanadının güçlendirilmesine karşı başlattığı savaş, bizi bir kez daha Soğuk Savaş günlerine götürecek gibi görünüyor.

        Almanya’nın 2022 savunma bütçesini 100 Milyar Euro’ya çıkarma kararı, gelecek dönemin çok farklı olacağının habercisi.

        İşte bu noktada Türkiye’nin alacağı pozisyon son derece kritik.

        2016’da ABD destekli olduğu düşünülen başarısız darbe girişimi sonrası Türkiye ve Rusya arasında stratejik bir yakınlaşma oldu.

        ABD’nin Türkiye’ye Patriot satmaması, Suriye’de PYD’ye verdiği destek ve FETÖ konusundaki taleplerin olumsuz dönmesi bu yakınlaşmayı besleyen ana unsurlardı.

        S-400’lerin satın alınması, CAATSA yaptırımları, Avrupa’nın insan hakları ve demokrasi konusundaki eleştirileri, Doğu Akdeniz’de Türkiye’ye karşı kurulan ittifak derken hem ABD hem de Avrupa ile son derece mesafeli, hatta gergin bir döneme girdik.

        Dün Cumhurbaşkanı Erdoğan’ın yaptığı açıklama işte bu gerginliğin noktalanması adına Batı’ya yeni bir sayfa açma teklifi niteliğindeydi.

        Özellikle “Türkiye'ye de birileri savaş açıp saldırdığı zaman mı Türkiye'yi gündeme alacaksınız?” sözlerinin anlamı açıktı. “Bizden tarafımızı seçmemizi istiyorsanız önce siz bizi dışlamaktan vazgeçin” diyordu.

        Yıllardır Türkiye’yi eksen değiştirerek Rusya yanlısı olmakla eleştiriyorlardı.

        Oysa enerji, gıda, turizm ve İdlib meselesinden Rusya’ya olan tüm bağımlılığına rağmen Türkiye, Ukrayna’nın toprak bütünlüğünü savunmayı tercih etti. Rusya’nın itirazlarına karşın İHA-SİHA satışından ve savunma anlaşmaları yapmaktan geri durmadı.

        Daha da önemlisi, dün Cumhurbaşkanı “NATO konusunda bizim duruşumuz zaten belli. Biz genişlemesine engel olan bir ülke değiliz. Tam aksine biz NATO'da genişlemenin faydalı olacağını hep savunduk. Bugün de savunuyoruz” dedi.

        Yani Erdoğan NATO’nun genişlemesine karşı çıkan Putin’e karşı tercihini açık ve net olarak NATO’dan yana yaptı.

        Dün Cumhurbaşkanlığı Sözcüsü İbrahim Kalın’ın dediği gibi bu kriz Türkiye’nin stratejik önemini tekrar ortaya koyuyor.

        Elbette Türkiye bir denge politikası izlemeye devam ediyor.

        Fakat ABD ve Avrupa bu denge durumunun kendi aleyhlerine değişmesini istemiyorlarsa Türkiye'nin uzattığı eli bu sefer değerlendirmeliler.

        Unutmamalılar ki burada mesele sadece Erdoğan’ın tutumu değil. 15 Temmuz darbe girişiminden beri Türkiye kamuoyunda ciddi anlamda ABD karşıtlığı hâkim. PYD ile ilgili endişeleri de toplumun çok geniş kesimleri paylaşıyor.

        Avrupa ile ilgili hissiyat da çok farklı değil. Bir zamanlar AB üyeliğini hevesle isteyen Türk halkı, artık oyalama taktiklerinden sıkılmış durumda.

        Yani kimi yabancı analistlerin zannettiği gibi AK Parti gidip muhalefet iktidara gelirse Türk halkı birdenbire Batı sevdalısı olacak değil.

        Bütün bunlara rağmen yine de Ukrayna krizi Türkiye’deki psikolojik ortamı değiştiriyor. 2016’dan beri ilk kez Rusya yanlısı hava dağılıyor.

        ABD eğer Türkiye’nin güvenlik hassasiyetlerini ciddiye alıp PYD, FETÖ veya F-35/Patriot meselelerinde beklentileri karşılayacak iyi niyetli adımlar atarsa, Avrupa da Türkiye’yi sadece mülteci ambarı olarak kullanma stratejisinden vazgeçip samimi bir müttefik tutumu takınırsa, hem NATO’nun hem de Türkiye’nin menfaatine olacak yeni bir dönem başlayabilir.

        Zaten BAE, Suudi Arabistan, Mısır ve İsrail ile yıllar süren gerilimin aşıldığı bir konjonktürde Avrupa ve ABD ile de ittifakları güçlendirmek adına elverişli bir atmosfer var.

        Diğer Yazılar