Kılıçdaroğlu'nun yerinde olsam o cümleleri çizerdim
Önceki akşam Teşvikiye Karakolu’nun karşısındaki kahvecinin kaldırıma koyduğu masalardan birine oturdum. Başımı çevirince aynı kaldırımda satış yapmaya çalışan çiçekçiyle göz göze geldik.
Saat 22:30’u bulmuştu. “Bu saatte çiçek alan alıyor mu? Daha kaça kadar buradasınız?” diye sordum. “Sabahlayacağım” dedi. Şaşırdığımı görünce anlatmaya başladı. “Evde elektrik problemim var. 1500 lira fatura geldi. Ödeyemedim kestiler. Geçen ay üst kat komşumuzda yangın çıktı, onunla ilgisi var mı bilmiyorum ama iki aydır böyle yüksek geliyor. Eve gidip karanlıkta oturacağıma burada kalıp faturayı ödeyebilmek için çalışayım diye düşündüm” dedi.
“O kadar yüksek gelmesi normal mi? Evde ekstra elektrik yakan bir şey var mı?” dedim. “Yok, elektrikli soba vesaire yok, ben de anlamıyorum” diye cevap verdi. Karşılıklı sustuk…
Dün CHP lideri Kemal Kılıçdaroğlu’nun evinin elektriğinin kesildiğini duyunca aklıma o çiçekçi geldi.
Kılıçdaroğlu’nun eylemi, onun gibi faturasını ödemekte güçlük çeken milyonlarca kişi için anlamlı olabilir.
“İnsanları fatura ödememeye teşvik ediyor bu devlet adamı sorumluluğuna yakışmaz” türü yorumlara katılmıyorum.
Siyaset halkla hemhal olabilme becerisidir. Bir siyasetçinin lüks lambasının ışığıyla aydınlanmaya çalıştığı hallerine kimse kayıtsız kalmaz.
Yeter ki samimi olsun…
Fakat takıldığım bir nokta var. Kılıçdaroğlu bu kadar halkçı bir eylemi neden entelektüelize etme ihtiyacı hissetti ki?
Dün akşam 21:00’de yaptığı açıklamada, yüksek faturalara canı sıkılan milyonlarca kişinin doğrudan bağ kurabileceği sade birkaç cümle kurmak yerine adeta Polanyi’nin “Büyük Dönüşüm"ünü seslendirdi.
“Neoliberalizm artık can çekişiyor. Sıradan insanların öfkesine yenilmek üzere neoliberalizm. İmkansız görünen düşüncelerin zamanı gelmiştir. Devletler insanların temel ihtiyaçlarını karşılamakla yükümlüdür” gibi cümleler kurdu.
Oxford’da politik ekonomi üzerine panel konuşması yapmıyorsunuz Kemal Bey…
Anlattıklarınız özünde doğru olabilir. Pandemi sonrası dünyanın düzenine dair uluslararası analizlerin ruhunu yansıtıyor olabilir. Fakat bırakın böyle konuşmaları siyasetbilimciler yapsın.
Danışmanlarınız önünüze bu tür metinler koyduğunda çizin o fiyakalı cümlelerin üstünü.
Siz meseleyi faturasını ödeyemediği için bir kaldırımda sabahlayacak çiçekçinin anlayacağı dilden anlatın.
Aslında bu eleştirim sadece Kılıçdaroğlu’na mahsus değil.
Muhalefetin son zamanlarda çözüm planlarını entelektüelize etme gibi genel bir eğilimi var.
Ekonomiyi nasıl çözeceklerinin yanıtını akademik konferanslar düzenleyerek açıklıyor, yüksek lisans tezi düzeyinde raporlar yazıyor, en halkçı politik eylemi bile ancak binde birlik kesime hitap edecek bir yüksek siyaset jargonuyla anlatıyorlar.
Popülizm yapmayalım kaygısı ile hareket ederken kitleler ile bağ kurmanın temel kurallarını ıskalıyorlar.
Hiç gerek yok…