Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        6 yaşında istismara uğrayan kız çocuğunun günlerce konuştuğumuz hikayesinde bana en çok dokunan kısım okula hiç gönderilmediğinin devlet tarafından fark edilmemesiydi.

        Cemaat ve tarikat gibi yapılanmalar içinde yetişen kız çocuklarının okullaşma oranı yeterince dikkatli takip ediliyor mu? Çocuğunu okula göndermeyen ailelere ne tür cezai yaptırımlar uygulanıyor?

        Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer ile buluştuğumuzda aklımdaki en önemli soru buydu.

        Bakan Özer'in anlattığına göre bugün 5 yaşında okul öncesi eğitime katılanların oranı yüzde 99’a ulaşmış vaziyette. Bu elbette çok sevindirici.

        Fakat şu an ülke genelinde 280 bin kayıt dışı öğrenci var. Bunların 240 bini lise çağında.

        Asıl üzücü olan ise çocuğunu okula göndermeyen anne babalara neredeyse hiçbir yaptırım uygulanmaması.

        Okul çağına gelen çocuklar otomatik olarak MEB sistemine düşüyor. Kaydı yapılmazsa veya devamsızlık yaşanırsa rehber öğretmenler devreye giriyor.

        Aile göndermemekte ısrarcı davranırsa veya çocuk gelmezse valiliğe bildiriliyor.

        Merak edip mevzuata baktım. 222 sayılı İlköğretim ve Eğitim Kanunu’na göre “Okulca kabul edilecek geçerli sebepler dışında çocuğun okula gönderilmemesi hâlinde idarî para cezasıyla cezalandırılacağı bildirilir” deniliyor.

        REKLAM

        Peki ceza ne kadar dersiniz?

        Çocuğun okula devam etmediği her gün için 15 TL idari para cezası kesiliyormuş. Bu cezaya rağmen çocuğunu okula göndermemeye devam eden ya da göndermeme nedenlerini okul yönetimine bildirmeyen veliye 500 TL idari para cezası kesiliyormuş.

        Evet yanlış duymadınız, sadece ve sadece 500 TL! Düşünebiliyor musunuz, bir çocuğun hayatını karartmanın cezası sadece 500 TL!

        Üstelik bu ceza son yıllarda hiç uygulanmamış.

        Milli Eğitim Bakanı Özer’e bu konuyu sorduğumda “Biz kayıt olmayan tüm ailelere ulaşmaya çalışıyoruz. Okula gitmeyeni tespit edip valiliklere bildiriyoruz. Nüfus üstünden oluyor; ceza kısmı Millî Eğitim’le ilgili değil. Bu sadece Millî Eğitim Bakanlığı’nın çözebileceği bir problem değil. Buna topyekûn mücadeleyle, Aile ve İçişleri bakanlıklarıyla birlikte çözüm getirilebilir” dedi.

        Meclis’te bu konunun ivedilikle ele alınıp çok daha etkin bir denetleme ve caydırıcı cezalar için yeni yasal düzenleme yapılması gerektiğini düşünüyorum. Umarım Bakan Özer bu konuda öncü bir adım atar.

        Dün başlayan röportajımızın ikinci bölümü şöyle:

        "5 YAŞTAKİ OKULLAŞMA ORANINI YÜZDE 99’A ÇIKARDIK"

        Türkiye okul öncesi eğitimde ne durumda?

        Okul öncesinde 5 yaş grubunda yüzde 65’ler seviyesinde bir okullaşma söz konusuydu. 3 ve 4 yaşlarda ise bu oran çok daha düşüktü. Okul öncesi eğitim erken yaşlarda çocukların bilişsel ve bilişsel olmayan becerilerini geliştirmelerine önemli katkı sunuyor. Bununla birlikte son dönemde yapılan bilimsel çalışmalar okulöncesi eğitimin uzun vadeli çok farklı kazançlarını da ortaya koydu: Okul öncesi eğitim alan bireylerin yaşamlarında eğitim ve istihdamda kalma süresi artıyor, suça bulaşma oranı da okul öncesi eğitim almamış bireylere göre azalıyor. Yani siz okul öncesi eğitim ile daha iyi insan, daha iyi vatandaş yetiştirme imkânına kavuşuyorsunuz. Diğer taraftan, bizde eğitim sistemimizdeki okullar arası başarı farklarının kaynağı da okulöncesi eğitime erişim kapasitesiyle doğrudan ilişkili. 2000’li yılları düşünün, 5 yaştaki okullaşma oranı sadece yüzde 11; yani yüzde 89 okul öncesi eğitime hiç gitmiyordu. Kim gidiyordu? Sosyoekonomik seviyesi yüksek olan ailelerin çocukları... Şimdi siz okul öncesi eğitimi aldığınızda, 1. sınıfa başlarken akranınıza göre daha avantajlı başlıyorsunuz. Bu eğitimi alan ile almayan hazırlık açısından bir olabilir mi? Beceride, algılamada, özgüvende ve psikososyal gelişim açısından bir olmaz. Uzun süreli okul öncesi eğitimi alan çocuk sonuçta daha başarılı oluyor. Bu durum eğitimin ilerleyen kademelerinde okullar arası başarı farkının artmasına yol açmanın ötesinde uzun vadede nitelikli insan kaynağı yetiştirmeyle ilgili de ciddi sorunlara yol açıyor. Ayrıca, tek ebeveynli ailelerin istihdama katılımı azalıyor. Erkek olabilir, kadın olabilir; çocuğu varsa, okul öncesi eğitime vereceği para ile istihdamdan alacağı parayı karşılaştırıyor. Çok ciddi fark yoksa çalışmaktan çekiliyor.

        REKLAM

        Çok doğru, sadece tek ebeveynleri değil kadın istihdamını doğrudan etkiliyor...

        Elbette. Dolayısıyla okul öncesi eğitime erişim, uzun vadeli çok boyutlu etkilere sahip. 6 Ağustos’ta göreve geldiğim zaman, 3 yaştaki okullaşma oranı yüzde 9’du. Yani çok az. 4 yaştaki yüzde 16, 5 yaştaki yüzde 65’ti. Tüm Türkiye’deki anaokulu sayısı 2 bin 782’ydi.

        Emine Erdoğan Hanımefendinin himayesinde bir proje başlattık, “Tüm Türkiye’de 2 bin 782 tane anaokulu var. Okul öncesinde okullaşma oranını artırmak için 2022 yılında 3 bin tane yeni anaokulu yapacağız” dedik. Başlangıçta kimse inanamadı, Türkiye’de o ana kadar olan anaokulundan fazlasını 1 yıl içinde yapacağımızı söyledik. Yoğun çalışmaya başladık ve dört adımda gittik. Birinci adım, yeni bina yapmak. İkinci adım, bakanlığın kullanmadığı atıl binalar varsa bunları anaokuluna çevirmek. Üçüncü adım gündüzleri boş olan, öğrencilerin okul bittikten sonra gittiği bilim sanat merkezlerini anaokulu olarak kullanmak oldu. Dördüncü adım olarak da bir okulda boş derslik varsa orayı ana sınıfı yaptık. Böylece 2022 yılında bir yıl gibi kısa sürede 6 bin 4 anaokulu kapasitesi oluşturduk.

        Peki eğitmen açığı nasıl kapatıldı?

        En son öğretmen atamasında 20 bin öğretmenin 7 bin 503’ünü okul öncesi öğretmen olarak aldık. Dolayısıyla sürece önemli öğretmen desteği sağladık. 2022’nin sonunda, 3 yaştaki yüzde 9 olan okullaşma oranı yüzde 16’ya çıktı. 4 yaştaki yüzde 16, yüzde 38’e çıktı. 5 yaştaki yüzde 65, yüzde 99’a çıktı. Üstelik 5 yaş eğitimi zorunlu olmamasına rağmen. Bu oran İstanbul’da yüzde 45’teydi, şu an ise yüzde 92’de.

        Peki, ne yaptınız da aileler çocuklarını 5 yaşından itibaren ana sınıfına vermeye ikna oldular?

        İnanın, hiçbir şey yapmadık. Sadece okul açtık ve herkes mahallesindeki okula başvurdu. Zaten göndermek istiyorlardı. Şimdi ücretsiz olduğu zaman, üstelik mahallenizdeki bir okula göndermek istemez misiniz?

        REKLAM

        Bunun kadın istihdamına etkisini de ölçmek gerek.

        Hem kısa hem de uzun vadede bunun etkileri görülecek. Örneğin NEET (Not in Employment, Education or Training yani ne eğitimde ne de istihdamda olmayanlar) oranının düşmesine birinci katkımız meslekî eğitim merkezleriyle oldu. İkinci katkımız da okul öncesi eğitimle oldu.

        Peki, 3 yaştaki oran niye bu kadar düşük? Onu yükseltmek için ne yapmak lazım?

        Bizde uzun yıllar okul öncesi eğitim çok yaygın olmamış. Şimdi artık bu sorun büyük oranda çözüldü. 5 yaşta okul öncesi eğitime erişim sorununu 2022 yılında çözdükten sonra 2023 yılında artık 3 ve 4 yaşta okul öncesi eğitimi yaygınlaştırmaya odaklandık.

        Bildiğiniz gibi başlangıçta okul öncesi eğitim Sanayi Devrimi’nden sonra, kadınların istihdama katılmasıyla ilgili süreçlerde çocukların bırakıldığı bir yer olarak başlıyor. Aslında başlangıçta eğitim birimi değil. Sonra pedagojik yaklaşımlar, Montessori eğitimleri kıta Avrupa’sında yaygınlaşmaya başlayınca bu, artık bir eğitim kademesi olarak önemli bir kademeye dönüşüyor ve ülkelerin hedef koyduğu, yüzde 100’e erişmek istediği bir eğitim alanına dönüşüyor. Sonra Amerika’daki boylamsal çalışmalar, sadece bilişsel becerilerin değil, bilişsel olmayan becerilerin de artmasıyla ilgili bulgular, yaşam boyu uzun vadeli etkileri, iyi vatandaş yetiştirmeyle ilgili bulgular, okul öncesi eğitimi artık vazgeçilmez bir eğitim kademesine dönüştürüyor. Türkiye’de çok tartışılmıyor. Okuldaki performansı belirleyen şey sadece okul değil, okul dışı parametreler de önemli. Genelde OECD’nin bu bağlamda kullandığı gösterge ailenin sosyoekonomik seviyesiyle ilgili: Gelir seviyesi, eğitim seviyesi, çocuğuna evde sunduğu imkânlar, evde kütüphane var mı yok mu; bir sürü parametre var. Eğitimin ilk kademelerinde akademik başarıyı ağırlıklı belirleyen okul dışı parametreler. Çocuk sadece fiziksel olarak gelmiyor, evindeki tüm kazanımları, o farklılıkları da okula taşıyor. Eğer okul o farklılıkları kompanze edemezse fark sürekli güçlenerek büyüyor. Fransız sosyolog Pierre Bourdieu’nün iddiası şu: “Eğitim, toplumdaki sınıfların sürekliliğini sağlayan bir enstrümandır.” Sosyoekonomik seviyesi yüksek ailenin çocuğu eğitimde daha uzun süre kalır, iş hayatına geçerken de kendi sosyal sermayesini kullanır ve istihdamda da daha uzun süre kalır. Yatay süreklilik sağlar, dikey hareketlilik olmaz. Onun için eğitimde fırsat eşitliği önemli. Bunun da Türkiye’deki karşılığı: birincisi eğitime erişilebilirlik, bu sorun son 20 yılda çözüldü. İkincisi de okul öncesi eğitimdeki erişimdeki kısıtlılıktı, bunu da son bir yılda çok iyi bir noktaya getirdik. 2023 yılında tamamen çözmüş olacağız. Biz bu bağlamda, eğitim sisteminin çok daha eşitlikçi olması adına uzun vadeli çok önemli bir yatırım yapmış olduk.

        REKLAM

        “280 BİN KAYIT DIŞI ÖĞRENCİ VAR, 240 BİNİ LİSE ÇAĞINDA”

        6 yaşındaki çocuğa istismarda ortaya çıktı ki çocuk hiç okul yüzü görmemiş. Devlet bunu fark etmemiş, fark ettiyse de bir şey yapmamış. Cemaatler, tarikatlar kız çocuklarını okula göndermiyorlar gibi bir mesele var. Bununla ilgili ne yapıyorsunuz ve ne yapacaksınız?

        Bizim bakanlık olarak amacımız tüm çocuklarımızın eğitime erişebilirliğini sağlamak. Bunun için son bir yılda iki önemli adım attık: Birincisi okul öncesi eğitim; 3-5 yaşı sistemin içerisine dahil ediyoruz. İkinci olarak da iki tane proje geliştirdik. Birincisi, eğitimde mevcut olanların terkini azaltacak erken uyarı sistemi. Devamsızlık durumu, akademik başarıları, ebeveynin gelir seviyesi ve ayrı olup olmadığı gibi çok sayıda parametre var okul terklerini etkileyebilen. Bu verileri yapay zekâ teknolojilerini kullanarak prediction (tahmin, öngörü) yapmaya çalışıyor ve terk potansiyeli olabilecek öğrencileri terk etmeden belirlemeye çalışıyoruz. Bu aşamada rehber öğretmenlerimiz devreye giriyor.

        Ne yapıyor rehber öğretmenler?

        Aileyle görüşüyor, ailenin sorununu çözmeyle ilgileniyor. Eğitim sistemimizle ilgili problem varsa, öncelikle onu çözmeye çalışıyor. Aile Bakanlığı’nın devreye girmesi gereken bir şey varsa, Aile Bakanlığı’na bilgi veriliyor: “Sosyal yardım alması lazım, ekonomik seviyesiyle ilgili şunların yapılması lazım, ailesiyle ilgili ciddi travma var, Aile Bakanlığı’nın devreye girmesi lazım” gibi... Güvenlikle ilgili bir sıkıntı varsa İçişleri Bakanlığı’yla temas kuruluyor. Bu şekilde bir mekanizma, şu anda yeni başladık. İkincisi, kayıt dışı olan öğrencilerin sayısını da bir senedir izliyoruz.

        REKLAM

        Şu an kayıt dışı öğrenci sayısı nedir?

        280 bin. İlkokul, ortaokul ve liseden. Bunun 240 bini liseden, ilkokul ve ortaokulda kayıt dışı çok az öğrenci var. 11 bin ilkokulda, kalan kısmı ortaokuldan. Bununla ilgili geçen gün bir toplantı yaptık. En fazla kayıt olmamış çağ nüfusunun olduğu 8 il var. İstanbul, Ankara, İzmir, Konya, Adana, Şanlıurfa, Diyarbakır, Adana ve Gaziantep. Tüm il müdürleriyle ve ilçe müdürleriyle toplantı yaptık. Şu anda tek tek seferber olacaklar, ailelerle temas kuracaklar. O çocukların eğitime tekrar dönmeleriyle ilgili seçenekler sunacaklar: Ya okula kayıt ya da açık liselerle ilgili seçenekler veya meslekî eğitim merkezlerini kullanma seçeneği. Bu şekilde yakın takip ve rehberlik desteğiyle bu sorunu 3 ay içerisinde çözüp ortaöğretimde okullaşma oranını yüzde 99’a çıkartmayı hedefliyoruz.

        "ÇOCUĞUNU OKULA GÖNDERMEYEN AİLELERE PARA CEZASI VAR AMA UYGULANMIYOR"

        Cemaatlerle ilgili soruma tam yanıt alamadım. Yakın zamanda duyduğum bir örneği anlatayım size. Bir baba, “Ben çocuklarımı okuldan aldım, Kur'an kursuna vereceğim” diyor. Çocukların ikisi de ilkokul yaşında. Söz konusu cemaat de, “Kur'an kursuna gönderirseniz ileride burada istihdam edeceğiz” diyor ve çocukları böyle bir vaatle alıyor. Yani Kur'an kursu hocası olacaklar. Soru şu: Anne-baba çocuğunu okula göndermediğinde, devletin anne babaya yaptırımı ne oluyor? Bunun cezai müeyyidesi var mı ve pratikte uygulanıyor mu?

        Biz kayıt olmayan tüm ailelere ulaşmaya çalışıyoruz. Bu sadece Millî Eğitim Bakanlığı’nın tek başına çözebileceği bir problem değil. Buna topyekûn mücadeleyle, Aile ve İçişleri veya Adalet bakanlıklarımızla birlikte çözüm getirilebiliriz. Zaten şu anda bu kapsamda çalışmalarımız ilgili bakanlıklarımızla koordineli bir şekilde yoğun olarak devam ediyor.

        Şu an bir para cezası var ve uygulanmıyor deniyor, doğru mu?

        REKLAM

        Var, evet ama şimdiye kadar hiç uygulanmadı. Bu sadece bizimle ilgili bir durum değil. Valiliklerin bu cezayı vermesi gerekiyor. Çünkü biz okula gitmeyeni tespit edip oraya bildiriyoruz. Nüfus üstünden oluyor; ceza kısmı Millî Eğitim’le ilgili değil.

        Zaten çözüm tek başına para cezası değil. Seçenekleri artırmamız gerekiyor. Okul öncesiyle ilgili yaptığımız uygulamadan önce bu kadar çocuk okul öncesi eğitime erişemiyordu. Yaptığımız çalışmalarla bir yılda 1,5 milyona yakın öğrenci okul öncesi eğitime başladı. Köy yaşam merkezi olarak köy okulları açtık. Köy okullarında 20 binin üzerinde çocuk anaokullarına gitmeye başladı.

        İYİ Parti Genel Başkanı Meral Akşener, “Bütün köy okullarını açacağız” dedi. Böyle bir ihtiyaç var mı?

        Biz zaten açıyoruz. Köy anaokulu ve ilkokullarını açıyoruz. 2022 yılında 2 bin 200 tane köy yaşam merkezini açtık. 2023’ün ilk 3 ayında da geriye kalan tüm köy okullarını açacağız. Ama biz bir ilave yapıyoruz, onun için köy yaşam merkezi dedik. Sadece anaokulu ve ilkokul değil, halk eğitim merkezleri de kuruyoruz. Köydeki vatandaşlara, yetişkinlere tarım-hayvancılıkla, günlük yaşam becerileriyle, istihdam becerilerini artırmayla ilgili her türlü kursu köyde veriyoruz. Bu 4 aylık süreç içerisinde 170 binin üzerinde köylü vatandaşımız bu kurslara katıldı.

        “6 ŞUBAT’TAN İTİBAREN TÜM OKUL ÖNCESİ ÖĞRENCİLERİMİZE ÜCRETSİZ YEMEK VERECEĞİZ”

        Geçen hafta özel okul fiyatlarını açıkladınız, yüzde 65 oranında. Onunla ilgili şöyle bir şikâyet var: Eskiden ilkokul, ortaokul, lise gibi ayrımlar vardı ya, diyelim ki çocuk 4’ten 5’e veya 7’den 8’e geçiyorsa, okul değişti denilerek fiyatı inanılmaz artırıyorlar. Ama okul aynı, kampüs aynı. Bir tanıdığımızın çocuğu, 4’üncü sınıftan 5’inci sınıfa geçerken, okul ücretini 57 bin liradan 145 bin liraya çıkarmışlar. Eğitim aynı binada ama bununla ilgili hukuki bir boşluk olduğu iddia ediliyor. Bununla ilgili bir şey yapacak mısınız?

        REKLAM

        Millî Eğitim Bakanlığı her eğitim biriminin başlangıcında ücrete müdahale etmiyor. Sadece her bir eğitim kademesinde bir üst sınıfa geçtiği zamanki yani her eğitim kademesindeki ara sınıflardaki artış oranına müdahale ediyor.

        Bununla ilgili bir şey yapacak mısınız? Düşünün, kendi çocuğunuz, 4’ten 5’e geçecek; 57 binden 147’ye çıkar mı okul ücreti?

        Orada Millî Eğitim Bakanlığı’nın bakışı, ara sınıflardaki artışı kontrol etmek üzerine. Şu an öyle bir çalışmamız yok.

        “Yemek ücretleri” ve “diğer giderler” diyerek yüzde 65’i oradan kompanse ediyorlar. Bir tane liste fiyatı geldi, 30 bin liranın üzerinde yemek ücreti yazıyorlar. Çocuğun günlük okul bedeli 220 liraya geliyor. Yemekler de hiç bunun karşılığı değil. Bir de “diğer giderler” diyerek yüzde 65’i açmaya çalışıyorlar. Burada sizin söyleyeceğiniz şey önemli.

        Millî Eğitim Bakanlığı sadece eğitim ücretine karışıyor. Sınır o olmuş.

        İlkokullardaki ücretsiz yemek uygulaması güzel. Orada da İYİ Parti, “Biz istedik, Demre’de bize vermediler, şimdi kendileri yapıyorlar” diyor.

        Demre konusu anlatıldığı gibi değil. 7 yıl aradan sonra 20. Millî Eğitim Şurası’nı düzenledik. 128 tane tavsiye kararı alındı. O tavsiye kararlarının arasında da ücretsiz yemek uygulaması vardı. Yemek kime verilir? Taşıma eğitim kapsamında ücretsiz taşınan yaklaşık 1 milyon öğrenciye ve pansiyonlarda kalan öğrencilere ücretsiz yemek veriliyor. Şimdi bu kapsama okul öncesi eğitim kademesini aldık. 6 Şubat’ta ikinci dönemde artık okul öncesi kademedeki tüm öğrencilerimize ücretsiz yemek imkanı sağlayacağız.

        Uygulamayı nasıl yapacaksınız? Orada şöyle bir endişem var: Ekmek arası peynir verip çocukları iyice şişirmek gibi bir risk olmasın. Protein verecek misiniz?

        Bunu kendimiz planlıyoruz. Çoğu yemeği kendimiz meslek liselerinde, öğretmen evlerinde üretiyoruz. Bunu da o kapasiteyi kullanarak yapacağız.

        REKLAM

        Uygulamada ihaleye mi girecek firmalar?

        Hayır, dışarıdan hizmet almayacağız. Eğer meslekî eğitimin yiyecek içecekle ilgili bölümü veya öğretmeni yoksa ancak o zaman dışarıdan hizmet alacağız. Onun haricinde aktif olarak kendi kapasitemizi kullanacağız. Bu birinci adım.

        Uygulama ne zaman başlayacak? Menüler belli mi?

        6 Şubat’ta, ikinci dönemin ilk gününden itibaren tüm okul öncesi öğrencilerimize ücretsiz yemek vereceğiz.

        İçeriği hazırlanıyor mu?

        Sağlıklı beslenmeleri için diyetisyenler her türlü çalışmayı yapıyor. Yemeklerin kalitesini artırabilmek için 2022 yılında 5 binin üzerinde aşçı aldık. Okullarda, pansiyonlarda, öğretmen evlerinin yemekhanelerinde, diğer yemekhanelerde aşçı istihdamı sağladık. Millî Eğitim Bakanlığı’nın bazı meslek liseleri İstanbul’da, Ankara’da, farklı illerdeki hastanelerin tüm yemek hizmetini sağlıyor. Örneğin, İstanbul’da Büyükçekmece Hayriye Doruk Mesleki Teknik Anadolu Lisesi, Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi ve Beylikdüzü Devlet Hastanesi’nin yemeklerini çıkarıyor. Kanuni Sultan Süleyman Hastanesi’ni ziyaret ettim, başhekimiyle görüştüm. Yemek yiyen personel sayısının arttığını söyledi. Hem daha makul fiyata hem daha sağlıklı. Taksim İlkyardım Hastanesi’nin yemeklerini Gaziosmanpaşa Küçükköy Meslekî Teknik Anadolu Lisesi çıkarıyor. Sultangazi Meslekî Teknik Anadolu Lisesi, Esenyurt Hastanesi’nin tüm yemeklerini çıkarıyor. Kısaca bu alanda çok ciddi deneyimimiz var.

        Peki, ilkokullarda ve ortaokullarda da bu ücretsiz yemek uygulamasını artırmayı düşünüyor musunuz?

        Okul öncesi kritiktir. Birinci hassasiyet noktamız şu: Gerçekten ekonomik durumu iyi olmayan ve yemek yiyemeyecek durumda olan öğrencilerin hepsini zaten tespit ediyoruz. Hepsine ücretsiz yemek vermek için kapasiteyi sürekli artırıyoruz. 2022’de 1 buçuk milyondu, biz 1 milyon 800 bine çıkardık. Şimdi okul öncesi eğitim haricinde 2023 yılının sonuna kadar iki adım daha ekleyeceğiz. Bir, pansiyonlu okullarda yemek yapılıyor. O okullarda pansiyonda kalan öğrenciler sınırlı, öğrencilerin hepsi pansiyonda kalmıyor. O okullardaki yemek yeme ayrımını ortadan kaldıracağız. Pansiyonda kalmasa bile tüm öğrencilere yemek vereceğiz. Şu açıdan da rahat: Yemek mekanizması var, girdiyi artıracağız. İkincisi de taşımalı eğitim yapılan okullar var. Taşımalı eğitim yapılan okullardaki öğrenci sayısı, toplam öğrenci sayısının belli bir oranıysa, sadece taşımayla gelen öğrencilere değil oradaki öğrencilerin tamamına ücretsiz yemek vereceğiz.

        REKLAM

        Gelelim öğretmenlerle ilgili tartışmalara... Öğretmenler gününde “Her öğretmen kutsal değildir” başlıklı bir yazı yazmıştım. Kimi öğretmenler ders anlatamıyor, kendini geliştirmiyor, ders kitabını okuyup gidiyor. Öğretmenlerin kalitesini değiştirmeden eğitim kalitesini değiştirmemiz çok zor gibi geliyor bana. Üniversitelerde eğitim fakültelerinin puanları düştü ve öğretmenlik kalitesi de azaldı. Bununla ilgili bir dönüşüm planınız var mı?

        Öncelikli alanlarımızdan bir tanesi de öğretmenlerin meslekî ve kişisel gelişimlerini desteklemek. Siz de bahsettiniz; her eğitim sistemi öğretmenin kalitesi kadar kalitelidir. Onun için iki tane yaklaşım geliştirdik: Meslek içi eğitimler konusunda Türkiye’de öğretmen başına düşen eğitim saati dünyaya kıyasla düşüktü. Yurtdışında çok ciddi eğitimler, sertifikasyonlar var. Bizim derdimiz sürekli öğretmenlerimizin gelişimlerini destekleyecek mekanizmalar sağlamak. Orada gördük ki öğretmenler bakanlığın kendilerine kulak vermesini istiyor. Öğretmenler kendi istedikleri eğitimleri almak istiyorlar. O zaman da her şeyi, yöntemi değiştirelim ve bakanlık temelli, merkezi planlı değil, okul temelli meslekî gelişim programları geliştirelim dedik. Bu da şu anlama geliyor: Okul müdürüsünüz, okulunuzdaki öğretmenlerle bir araya geliyorsunuz, “Arkadaşlar, biz bu okulu nereye götüreceğiz? Hangi eğitime ihtiyacımız var?” diyorsunuz. “Şunlara şunlara ihtiyacımız var, alacağımız eğitimin maliyeti şu kadar” diyerek bakanlıktan bütçe istiyorsunuz, bakanlık olarak biz de gerekli bütçeyi gönderiyoruz. 2021 yılında bakanlığın öğretmen meslekî gelişimi için kullandığı bütçe 10 milyon TL idi. 2022’de yaklaşık 300 milyon TL’ye yükselttik. 210 milyon TL’si sadece okullara okul temelli mesleki gelişim programı kapsamında gönderildi.

        Ne tür eğitimler veriyorsunuz?

        Öğretmenlerimizin mesleki ve kişisel gelişimleri ile ilgili her türlü eğitim. Müfredatla ilgili içerik üretme, meslekî gelişim topluluklarıyla bağlantılı yaklaşımlar geliştirme. Yabancı dil, dijital içerik üretme, çevre ve iklim değişikliği, ilk yardım vs. İstediği her türlü eğitim, sınırlama yok; elbette rasyonel, öğretmenlikle bağlantılı olacak şekilde. İlk defa okullara bu bağlamda para veriliyor. “Sensin merkez, sen karar ver” diyoruz. İkinci adımda da “Öğretmen Bilişim Ağı” diye bir dijital platform kurduk.

        REKLAM

        Ne eğitimleri veriliyor bu platformda?

        Çevre bilinci, sıfır atık, ilkyardım, psikososyal gelişim gibi çok sayıda ve her türlü konuda eğitim veriliyor. Orayı çok esnek tuttuk. Normalde zorunlu olarak 1 tane eğitim alınması gerekirken, ortalama 3’ün üzerine çıktı. Öğretmen, gerçekten istediği eğitimi sunarsan alıyor. 2021 yılında öğretmen başına düşen eğitim saati 94 saatti. 2022’deki hedefimiz 120 saatti, 250 saat oldu. OECD ortalamasını bırakın yakalamayı, maksimum seviyeye çıktı Türkiye. İkincisi de Öğretmenlik Meslek Kanunu. 20. Millî Eğitim Şûrasında bu bağlamda alınan kararları uyguladık. İstişareye o kadar açığız ki tüm paydaşların görüşlerini alıyoruz. Aday öğretmenlik, uzman öğretmenlik ve başöğretmenlik. Bu kapsamda ilk girişimi aslında Sayın Hüseyin Çelik Bakanımız yapmıştı. Biz oradaki sorunlu alanları ortadan kaldırdık. Kota vardı. Sınava giren herkes başarılı olduğu zaman uzman veya başöğretmen olamıyordu. Biz sınırı kaldırdık, başarılı olan herkesin uzman öğretmen, baş öğretmen olabildiği bir mekanizma inşa ettik. Burada sistematik çok basit. 10 yıllık öğretmen, 180 saat uzaktan eğitim alıyor. Sonra bir sınav yapılıyor, 70’in üzerinde alan uzman öğretmen oluyor.

        Uzman öğretmenlik için 10 yıl, başöğretmenlik için 20 yıl hizmet şartı var. Genç bir öğretmen 20-30 yıllık meslektaşından daha çalışkan, daha başarılı olamaz mı?

        Olabilir, ona bir şey diyemeyiz. Bu bir düzenleme; mutlaka eksikleri, iyileştirilecek yerleri vardır. Ama bu başlangıçtır.

        Performansı düşük, ders anlatma becerisi zayıf öğretmenler için bir performans değerlendirmesi var mı?

        REKLAM

        Biz sürekli öğretmenlerimizin kişisel ve mesleki gelişimine destek vereceğiz, eksikliklerinin giderilmesi için yoğunlaşacağız.

        PISA’da ne durumdayız? Biraz düzeldi mi?

        Gayet iyiyiz. PISA, OECD ülkelerinde 15 yaşta yapılıyor. Okuduğunu anlama, matematik, fen okuryazarlığını değerlendiriyor. TIMSS de 4 ve 8. sınıflarda matematik ve fen bilgisi okuryazarlığını değerlendiriyor ve ülkelere hem kendi gelişimlerini hem de diğer ülkelere göre durumlarını ölçme imkanı veriyor. Türkiye son 20 yılda bu tip uluslararası öğrenci başarı araştırmalarında her girdiği döngüde bir önceki döngüden daha yüksek puan aldı ve sıralamasını da yükseltti. Sürekli iyileşme var ve geriye gidiş yok. Bu çok önemli. Eğitim sisteminizdeki öğrenci sayısını olağanüstü artırıp kaliteyi de sürekli iyileştirebilmek çok nadir görülür. Bunu Türkiye son 20 yılda başardı. Daha iyi olacak. Ama orada bir nokta var, Türkiye’de pek tartışılmıyor. PISA sadece öğrencilerle değil, öğretmenler ve okul yöneticileriyle de ilgili anketler yapıyor. Şöyle bir soru var: Öğretmenin kıdem yılı arttığı zaman, öğrencinin akademik başarısına etki farkı kadar? TIMSS ortalamasına bakıyorsunuz, 5-6 puan; Türkiye’ye bakıyorsunuz, 60-70 puan. Alana göre değişiyor. Kıdem yılı arttığı zaman akademik başarı artması doğaldır. Ama yeni başlayan ile kıdem yılı yüksek olan arasındaki bu fark normal değildir. Bu da yükseköğretimdeki öğretmen yetiştirmeyle ilgili konuya tekrar bakmamız gerektiğini gösteriyor.

        Özel okullar ile devlet okulları arasındaki eğitim kalitesini biraz konuşmak isterim.

        Her sistemde özel okullar vardır. Özel öğretim kurumları homojen bir sisteme sahip değil. Özel okullarda da başarı durumu heterojen. Özel öğretim kurumu şunun için anlamlıdır: Devletin arz kapasitesini daraltmadan, ki devlet sosyal devlet olarak tüm çocuklara eğitim fırsatı verir, özel öğretim kurumları da devlet okullarındaki kaliteyi sürekli yükseltmek için motive edici bir rekabet unsuru olarak sistemde yer alır.

        Bizim zamanımızda fen liseleri, Anadolu liseleri vardı, eğitim daha kaliteliydi, sınavla öğrenci alınıyordu. Anadolu liseleri kalktı galiba, değil mi? Bir de imam hatiplerin sayısının çok artmasıyla ilgili bir tartışma var.

        Onlar abartılıyor, onlar doğru değerlendirmeler değil. Türkiye’nin eğitim kalitesiyle ilgili bir sorunu yok. Eğitimle ilgili konuşanlar, Türkiye’nin eğitim ölçeğinin ne kadar büyük olduğunun ve son 20 yılda yaşanan dönüşümün farkında değiller. Veya farkında olmak istemiyorlar. Ülkemizde 2000’li yıllarda 5 yaştaki okullaşma oranı sadece yüzde 11 iken bugün yüzde 99’a, ortaöğretimdeki okullaşma oranı sadece yüzde 44 iken bugün yüzde 97’ye yükseldi. Eğitime erişim sorunu tüm eğitim kademelerinde son 20 yılda çözüldü. OECD ülkeleri bu seviyeye 50’li, 60’lı yıllarda ulaştılar. Biz neden 70 yıl bekledik beşeri sermayemizin niteliğini artırmak için? Kız çocuklarının okullaşma sorunu da çözüldü. 2000’li yıllarda kız çocuklarının ortaöğretimde/lisede okullaşma oranı sadece yüzde 39,2 iken bugün yüzde 96’ya yükseldi. Başörtüsü yasakları ve katsayı uygulaması gibi antidemokratik uygulamalar da son 20 yılda çözüldü. Bunlar çok önemli kazanımlar. Diğer taraftan İmam-Hatip liseleri neden ve kimler tarafından sorun olarak görülüyor? Kimsenin liseler arasında ayrımcılık yapmaya hakkı yok. Bunlar eski dönemlerin tartışmaları. Türkiye bunları artık aştı. Türkiye son 20 yılda daha demokratik, fırsat eşitliğine daha fazla odaklanan bir eğitim sistemi oluşturmayı başardı. Eğitim sistemimizde artık 19 milyon öğrenci, 1 milyon 200 bin öğretmen var. Eğitim sisteminizdeki öğrenci sayısını olağanüstü artırıp kaliteyi de sürekli iyileştirebilmek çok nadir görülür. Türkiye bunu başardı. Bu diğer ülkeler tarafından çok daha rahat görülüyor ve çok pozitif olarak değerlendiriliyor. Özellikle son zamanlarda OECD toplantılarında bunu çok açık bir şekilde görüyoruz. İçerde başarılarımızla övünmek yerine kendimizi çok hırpalıyoruz. Sorunlar yok mu? Elbette var. Biz tüm çalışma arkadaşlarımızla bu sorunları çözmek ve kaliteyi sürekli iyileştirmek ve yaygınlaştırmak için çalışıyoruz.

        Diğer Yazılar