Vinç vinç vinç!
Afetin 48. saatinde yazıyorum bu satırları.
Bütün Türkiye depremzedeler için seferber oldu.
Devlet kurumları, sivil toplum örgütleri, STK’lar… Hepsi çabalıyor.
Düne kıyasla çalışmalar ilerlemiş durumda ama yıkımın boyutu öylesine büyük ki hâlâ müdahale edilmeyen binaların sayısı edilenlerden fazla.
Hatay’da elektrikler kesik.
Jeneratör eksik.
Mehmet Akif Ersoy yayında Atatürk Bulvarı'nda enkaz kaldırma çalışmalarının ancak Habertürk TV ekibinin kamera ışığıyla sürdürüldüğünü söylüyor ve bir kaç saniyeliğine o ışıkları kapattırıyor.
Bir anda gerçekle yüzleşiyoruz: Zifiri karanlık!
Hatay’ın en büyük caddesi yerle bir ve depremin 2. gününde hâlâ enerji verilemiyor.
Telefonuma onlarca adres geliyor.
Enkaz altında kurtarılmayı bekleyen vatandaşlarımızın adresleri...
Yakınlarının seslerini duyuyor, saatler süren bekleyişe rağmen kurtarma çalışmalarının başlamamasına isyan ediyorlar.
Çoğunluğu Hatay ve Kahramanmaraş’tan…
Tek bir istekleri var, vinç vinç vinç!
Enkazlara vinç olmadan müdahale etmek çok zor çünkü yıkılan binaların çoğu en az 8-10 katlı apartmanlar.
Resmi rakamlara göre 6 bine yakın bina yıkıldı.
An itibarıyla bölgedeki vinç sayısı ise sadece 750.
Bu ülke bir inşaat cenneti.
Binlerce müteahhitlik firması, binlerce vinç, on binlerce iş makinası var.
Lafa gelince kısa sürede yapılan büyük projelerle övünüyoruz.
Elbette onlar da altyapı için gerekli ama şimdi o koca koca şirketleri afet bölgesinde görmek istiyoruz.
Buradan yetkililere soruyorum:
Enkaz altında yaşam mücadelesi veren vatandaşlarımız için kritik saatlere girilmişken neden ülkedeki bütün vinçler, kepçeler, iş makinaları bölgeye sevk edilmiyor?
Göçük altından ilk 72 saatte canlı çıkmak mümkün. Fakat dondurucu soğukta bu zaman giderek kısalıyor.
Battaniye, gıda, hijyen, ısıtıcı… Bütün bunlar hızla organize ediliyor, tamam ama önce göçük altındakileri kurtarmamız lazım.
Hâlâ umut var.
“Türkiye büyük bir ülke” diyorsak şimdi bunu gösterme zamanı.
Çok geç olmadan…