İki yasa bir de anayasa değişiklik teklifi
Son günlerde özellikle İstanbul’da sokaktaki vatandaşın tek meselesi oturduğu evin depreme dayanıklı olup olmadığı.
Ölüm korkusu, gelecek kaygısı, ekonomik darboğaz ve çaresizlik birbirine karışıyor.
Kiracılar evlerini ev sahibi rıza göstermediği için kontrol ettirememeye ve aşırı derecede artan kiralar nedeniyle daha güvenli bir eve taşınamamaya isyan ediyor.
Ev sahipleri ise kentsel dönüşüme ayıracak bütçe bulamamanın veya komşuları ikna edememenin baskısı altında.
Son bir haftada bu konuda o kadar çok insan hikayesi duydum ki…
Geçen gün gittiğim bir hamburgerci sipariş ettiğim paketi hazırlarken bir yandan da günah çıkarıyordu. 1999 depreminden sonra hasar alan bölgelerin birindeki bir sitede evi varmış. Depreme dayanıklılık testi için kapısını çalmışlar ama izin vermemiş. “Gelip kontrol edecekler, yıkım kararı çıkacak, sonra yardım etmeyecekler, öyleyse gereği yok diye düşündüm. Şimdi bakıyorum da ne büyük hata etmişim” diye anlatıyor.
Kim bilir belki o evde bugün hâlâ bir aile kiracı olarak oturuyor.
Seramik sanatçısı bir arkadaşım benzer kaygılarla İstanbul’dan taşınma kararı aldı. Çünkü atölyesinin olduğu zemin katının da oturduğu evin de depreme güvenli olmadığını düşünüyor. Memleketine dönüp taşrada daha küçük ama güvenli bir hayat kuracağını söylüyor.
Bir başka arkadaşım da yine üniversite sınavına girecek kızı olmasa İstanbul’dan taşınacağını anlatıyor. “Kızım yurt dışında okumak istiyordu ama göndermek istemiyordum. Şu depremi gördükten sonra fikrim değişti. Gitsin kurtarsın kendini” diye ekliyor.
Bu arada kiralarda yeni bir zam dalgası daha yayılıyor. Bir arkadaşımdan çarpıcı bir örnek dinledim. İki arkadaşı evlenmeye karar vermiş. Kira için 8 bin 500 lira bütçeleri varmış. Yaşadıkları bölgede bu fiyata güvenli ve düzgün bir ev bulamadıkları için evlendikten sonra bir süre daha ayrı ayrı kendi ebeveynlerinin evinde yaşama kararı almışlar.
İstanbul’da artan kira fiyatları milyonlarca insanın üzerinde ağır bir psikolojik baskı yaratıyor. Deprem korkusuyla birlikte bu endişe katmerlendi.
Peki ne yapmak lazım?
Siyasetçilere iki yasa bir de Anayasa teklifi önerisinde bulunacağım.
3’ü de zaten son zamanlarda sokakta ve medyada sıkça dile getiriliyor.
Bir, binaların deprem güvenliği için kontrolünü ve riskli binaların yeniden yapımını zorunlu hale getirecek bir yasal düzenleme getirin. Deprem güvenli sertifikası almayan konutların kiralanmasını ve satışını yasaklayın. Araç muayene zorunluluğu gibi binalara da belli yıl aralıklarıyla kontrol mecburiyeti getirin. Kontrol sonrasında kolon kesenleri, taşıyıcı sistemlere zarar verenleri kasten öldürmeye teşebbüsle yargılayın. Denetim ve ruhsat süreçlerini de sıkılaştırın.
İki, yabancıya konut satışını belli bir süreliğine durduracak bir kanun teklifi hazırlayın. İstanbul’da konut fiyatlarında hızla yükselişe neden olan ekonomi politikalarının üstüne bir de yabancıya satış eklendiği için durum kontrolden çıkıyor. Deprem bölgesinde demografik değişimi önlemek için de bu yasak yerinde olur.
Üç, gelecekte iktidarların seçim yatırımı olarak imar affı çıkarmasının, halkın da bunu talep etmesinin önüne kalıcı olarak geçecek bir Anayasa değişiklik teklifi getirin.
İnsanlar can korkusu yaşıyorken yani toplum psikolojik olarak bu düzenlemeleri destekliyorken şimdi tam zamanı.
Eğer oyalanırsanız bu deprem unutulacak ve insanlar yeniden evlerinin değer kaybını can kaybından daha önemli görmeye başlayacaklar. Nasıl olsa imar affı çıkacak diye deprem yönetmeliğine uygun olmayan binalar yapmaya devam edecekler.
Hangi siyasi parti ilk adımı atar bilemiyorum ama uzlaşı sağlanmaması için hiçbir neden yok.