Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Budapeşte’nin kalbine dokunmak için şehrin merkezinde kalmak yerine kendi halinde bir mahallede, bir evde kalmayı seçtim

        Bilmediğiniz şehirleri keşfetmek için filmler iyi bir fikirdir. Özellikle eskiliğiyle övünen aynı kalmaya direnen şehirleri o filmlerin rehberliğinde gezersiniz. An American Rhapsody filmlerinin etkisiyle, biraz Zincir Köprü’de yürüdüm, Kale’ye çıkıp güneşi batırdım, Tuna Nehri’nin kıyısında uzun yürüyüşler yaptım. Ancak Beyaz Tanrı filminin arka planlarının peşine düşüp Budapeşte’nin kalbine dokunmak için şehrin merkezinde kalmak yerine kendi halinde bir mahallede, evde kalmayı seçtim bu kez.

        Budapeşte notları...

        Budapeşte sıcak bir şehir. Dünya üzerinde en çok termal suyun olduğu başkent. Her gün yaklaşık 70 milyon litre termal su yeryüzüne yükseliyor.

        Dünyadaki en büyük üçüncü parlamento binası burada. 18 bin metrekare binada 691 oda, yan yana sıralanacak olursa 20 km uzunluğunda. Merdiven ve iç mekânı dekore etmek üzere kullanılmış 40 kilo 23 kırat altın kullanılmış. 1885’te yapımına başlanan saray 1905’te tamamlanmış.

        Türk Kuşatması sırasında Budapeşte’ye gelen derviş Gül Baba’nın mezarı burada bulunuyor. Buda tarafında kalan mezarın bulunduğu tepenin adı da Gültepe.

        Dohany Sokağı Sinagogu Avrupa’nın en büyüğü. Bölgede Yahudi Müzesi ve Yahudi Mezarlığı da var. Ancak Dohany bölgesi bu günlerde daha çok hareketliliğiyle öne çıkıyor.

        Yeme-içme

        New York Cafe

        New York Sigorta şirketi adına 1890- 1894 yıllarında New York Sarayı olarak inşa edilen, şehrin en güzel binalarından biri. Macar Mimar Alajos Hauszmann tarafından tasarlanmış. Ancak girişteki kafenin şıklığı, heykelleri ve de atmosferinin ünü binanın önüne geçmiş.

        Restaurant Rezkakas

        Şehrin kalbinde şık, özellikle kış döneminde tercih edilebilecek bir mekân. Gelenekselle modern mutfağı harmanlayıp şahane bir yaratmışlar.

        Köleves Vendeglo

        Şu dönemde özellikle gençlerin takıldığı Yahudi mahallesinde pek çok güzel yeme içme mekânı var. Bunlardan biri Köleves Vendeglo. Makul fiyata iyi yemek.

        Costes Downtown

        İşte yine şehirde en sevdiğim yerlerden biri. Sabah Tuna Nehri kıyısında yürüyüş sonrası kahvenizi burada içmenizi tavsiye ederim.

        Divino

        Basilika’daki Divino şarap mekânı çok popüler bir yer. Birilerini görmek ya da birilerine görünmek için ideal yerlerin başında geliyor. Her fiyat ve kaliteye göre şarap var.

        BÜYÜK ÇÖP GÜNÜ!

        Kalacağım sokağa geldiğimde sokak yerle bir olmuş gibiydi. Ya grev olduğunu ya da şehri yağmacıların bastığını düşündüm. Sonunda ne büyük bir hayalperest olduğumu anladım. Beni şaşırtan olayların başında Büyük Çöp Günü var. Budapeşteliler belediyenin açıkladığı bir tarihte kullanmadıkları eşyaları evlerinin önüne bırakıyor. Koltuk, dolap, hoparlör, süpürge... Amaç kullanılmayan eşyaları ihtiyacı olanlarla paylaşmak.

        Beyaz Tanrı ve An American Rhapsody

        Öncelikle tahmin edilenin aksine The Grand Budapest Hotel filminin adı dışında Budapeşte ile ilgisi yok. Film hayali Zubrowka Cumhuriyeti’nde geçiyor. Çekim yeriyse Almanya’nın Saxony Bölgesi. Ancak Budapeşte’nin arka plan olduğu iki ayrı filmden bahsetmek isterim. Bunlardan ilki; Macaristan’ın yeni dönem önemli yönetmenlerinden Kornél Mundruczó’nun filmi Feher İsten’in Beyaz Tanrı. Budapeşte’de yaşayan Lili ve köpeği Hagen’in ayrı düşerek, yeni ve yalnız hayatlarına tutunma hikâyelerinin anlatıldığı 2014 yapımı Beyaz Tanrı filminden hem çok etkilenmiş hem de filme arka plan olan Budapeşte şehrine yeniden gitmek istemiştim. Beyaz Tanrı filmi bir yanıyla Budapeşte’ye dair turistik mekânları anlatmasa da şehrin arka planlarını keşfetmenizi sağlıyor. Özellikle barınaktan kaçıp şehri ele geçiren yüzlerce köpeğin Tuna Nehri üzerinde, tünellerde ve sokaklarda koşturmasını gösteren çekim planları inanılmaz. İkinci film ise bir dönem filmi olan An American Rhapsody. Scarlet Johansson’un 17 yaşında iken canlandırdığı Suzanne, komünist Macaristan’da geride bıraktığı, ailesi tarafından Amerika’ya kaçan bir genç. Bir koruyucu aile tarafından büyütülmüş Suzanne, yeni evinde gittikçe rahatsızlık hissederek köklerini bulmak ve yeniden keşfetmek için Budapeşte’ye geri dönüyor. Film, Zincir Köprüsü’nde başlıyor ve ardından Keleti Tren İstasyonu ve Kahraman Meydanı da dahil olmak üzere kentin belli başlı mekânlarına uğruyor. Budapeşte’ye gitmeden önce izlemek için iyi bir seçenek, daha önce gidenler ise Budapeşte anılarını yine bu filmle tazeleyebilirler. Budapeşte gibi şehirler özellikle eski mekânlarını özellikle koruduklarından bugün bile o döneme ait pek çok mekânın aynı kaldığını görmek için iyi bir fırsat. Tabii ilave olarak ünlü oyuncu Nastassja Kinski’yi bir arada izlemek de filmin artılarından.

        Diğer Yazılar