Bridget anne oluyor
Bridget Jones, serinin 12 yıl sonra gösterime giren üçüncü filminde yalnız bir kadın olarak geliyor karşımıza. Başrollerinde Renee Zellweger, Colin Firth ve Patrick Dempsey’nin oynadığı “Bridget Jones’un Bebeği” (Bridget Jones’s Baby) romantik komedi sevenlere hitap ediyor
HELEN Fielding’in 1996’da yayımlanan kitabı “Bridget Jones’un Günlüğü”nün 2001’de gerçekleştirilen uyarlaması son 15-20 yılın en iyi İngiliz romantik komedilerinden biri olarak tarihe geçti. Üç yıl sonraki devam filmi ise vasat olmanın ötesine geçemedi. 12 yıl sonra karşımıza gelen üçüncü film, belki ikincisinden daha iyi ama ilk filmin ışıltısından yine çok uzak. Asıl sorun, ilk filmin iyi olmasından ziyade her iki devam öyküsünün de gerek format gerekse ruh olarak ilkinin bir tekrarı olmasında, nerdeyse hiçbir yenilik içermemesinde...
YİNE İKİ ERKEK ARASINDA KALIYOR
Üçüncü film, Mark’tan (Colin Firth) ayrılmış olan Bridget Jones’un 43. yaş gününü tek başına kutlamasıyla açılıyor. O gece yalnız kalmasının asıl nedeni, bütün arkadaşlarının çocuklarıyla ilgileniyor olması... İlk film doğru erkeği bulamamak, ikincisi onu başkasına kaptırmak korkuları üzerineydi. Üçüncü film yalnız ve çocuksuz kalma korkusuyla başlar gibi olsa da bir kez daha “Doğru erkek kim?” sorusuna odaklanıyor... İki erkekle tek gecelik sürpriz maceralar yaşayan Bridget, yeni bir ilişki kurmaktan ziyade çocuk sahibi olmaya öncelik veriyor ve önceki filmlerde olduğu gibi yine iki erkek arasında kalıyor. Gerçek aşkı Mark yine sahada... Önceki iki filmde, Mark’ın rakibi olarak sahaya çıkan Daniel ise yerini Amerikalı işadamı Jack’e (Patrick Dempsey) bırakmış durumda. Çocuğun babasının kim olduğunu bilmeyen Bridget, iş yoğunluğundan hiçbir şeye vakit bulamayan Mark ile her zaman doğru yerde doğru şeyi yapan mükemmel Jack arasında kararsız kalıyor... İkinci filmde olduğu gibi öykünün nereye doğru gittiğini tahmin etmek hiç zor değil. Zaten film boyunca ne olacağından ziyade nasıl olacağını merak ediyorsunuz...
BİLDİK KLİŞELER ÜZERİNDEN İLERLİYOR
Bridget Jones’un özgüvensizlikleri, kafa karışıklıkları ve korkularını anlatan ilk bölüm ilgiye değer, hoş sahneler içeriyor. Cenaze töreni, canlı haber yayını sırasında olan terslikler ve müzik festivali bölümlerinin hayli eğlenceli ve komik olduğunu düşünüyorum. Bridget’in iç sesini sürekli duyduğumuz bu bölümde komedi, hayallerle gerçekler arasındaki farktan kaynaklanıyor. Ama hamileliğini öğrenmesiyle birlikte senaryo, önceki iki filmin nerdeyse bir karikatürü haline geliyor. Senaryo, iki baba adayıyla yaşanan hamilelik sürecini sadece bir mizah malzemesi olarak kullanıyor. Filmin komedi anlayışı ise yanlış anlaşılmalar başta olmak üzere tanıdık, bildik klişeler üzerinden ilerliyor.
SOLEMANI FİLMİN YILDIZI GİBİ
Filmin en komik sahneleri genelde televizyon kanalının stüdyosunda geçiyor. En eğlenceli karakterleri de bu bölümde görüyoruz. Dış görünüşe ve sadece başarıya odaklı yeni kuşağın beğenilerini yansıtan havalı genç yöneticiler bir yana, haber spikeri Miranda rolündeki Sarah Solemani filmin gizli yıldızı gibi... Serinin ilk filmini çeken yönetmen Sharon Maguire’ın romantik komedi türünün kalıplarını profesyonelce uyguladığı “Bridget Jones’un Bebeği”ni çok beğendiğim söylenemez. Ama iyi vakit geçirebilecekleri bir romantik komedi arayanlar için bence haftanın en iyi seçimi olur...
Filmin notu: 6
- Issız adaya düşen robot2 dakika önce
- Hikâye farklı, formül aynı39 dakika önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 gün önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…6 gün önce
- Amerikan rüyasının peşinde1 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü2 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi2 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi2 hafta önce
- Pop müzik yıldızının kâbusları3 hafta önce
- Trump'ın yükselişinin öyküsü3 hafta önce