Nefes nefese takip
Bir annenin çocuğunu kaçıranların peşine düşmesini anlatan ‘Anne’ (Kidnap), filmin büyük bölümünde devam eden otomobil takip sahneleri ve Halle Berry’nin oyunculuğuyla dikkat çekiyor
AKSİYON filmlerinin vazgeçilmez bir parçasıdır otomobil takip sahneleri. Ama ‘Anne’deki kadar uzun takip sahnelerine rastlamak kolay değildir... Filmde küçük bir arayla birbirini izleyen iki takip sahnesi, neredeyse filmin yüzde yetmişini kapsıyor. Öyle ki derin bir nefes alma imkânı bulamıyorsunuz.
İlk bölümdeki restoran sahnesinde garson Karla’yı (Halle Berry) ve 6 yaşındaki oğlu Frankie’yi (Sage Correa) tanıyoruz. Huysuz müşterilere servis yapan Karla’nın strese dayanıklı, dirençli biri olduğu hissediliyor. Hayvanat bahçesi sahnesindeyse çocuğun velayetini kaybetme tehlikesiyle karşı karşıya olduğu çıkıyor ortaya. Frankie’nin kaçırılmasıyla birlikte takip başlıyor.
BENZERİNE PEK RASTLAMADIK
Alışılagelmiş bir “çocuk kaçırma filmi” izleyeceğini düşünen seyirci, Karla’nın ısrarlı takibinin bir yerde biteceğini ve polisiye bir öykü seyredeceğini düşünebilir. Ama hayır! Bu, tümüyle bir takip hikâyesi. Suçlular kaçıyor, anne kovalıyor... Karla’nın takip sırasında kendini tümüyle annelik içgüdüsüne bıraktığı söylenebilir. Halle Berry’nin etkili oyunculuğu sayesinde Karla’nın o çılgın cesaretinin annelikten geldiği çok açık. Bu açıdan, filmin her şeyden önce anneliğe övgü olduğunu düşünüyorum. Karla, zekâsından ziyade sezgilerini kullanıyor, azmi ve inancıyla ayakta duruyor. Filmin hoş yanı, annenin sıkı bir aksiyon kahramanı olarak karşımıza gelmesi... ‘Anne’ bir öyküden ziyade, içgüdüsel bir süreci anlatıyor aslında. Bu yanıyla, daha önce benzerine pek rastlamadığımız bir film bu...
‘Duel’ (1971) ve ‘Vanishing Point’ (1971) gibi büyük bölümü otoyolda geçen filmleri hatırlattığı da söylenebilir. Onlardan farklı yanı, olayları kaçanın değil, kovalayanın cephesinden anlatması. Filmin büyük bölümünde kaçıranların yüzlerini görmüyor, öndeki otomobilleri genelde Karla’nın bakış açısından görüyoruz. Özellikle Frankie’nin kaçırıldığı otomobil, ‘Duel’deki kamyon gibi bir noktadan sonra rahatsız edici bir görsel imgeye dönüşüyor.
Filmin sevdiğim bir başka yanı, yönetmen Luis Prieto’nun takip sahnelerini gösterişli bir tarzda çekmek için çaba göstermemesi. Aşırıya kaçan kaza ve tahribat sahneleri yok. Bunların yerine, Prieto, inandırıcı bir takibe odaklanıyor. Ne var ki, hikâyenin gerçekçi olduğu söylenemez. Birçok aşamada bildiğimiz dünyada olayların daha farklı bir seyir izleyeceğini düşünmemek elde değil. Güpegündüz birkaç önemli kazaya neden olan ‘saldırgan’ bir otomobilin uzun süre yakalanmaması pek inandırıcı değil...
SUÇA MEYİLLİ BEYAZLAR
Hikâyesiyle, temalarıyla öyle derin, sağlam bir içerikten söz edilemese de ‘Anne’, ‘Terminator 2’ gibi annelik içgüdüsüyle aksiyon sinemasını en iyi buluşturan filmlerden biri. Uzunluğu 94 dakika ama öyle bir tempo var ki hissedilen süresi daha kısa. Son olarak, Karla’nın karşısındaki kötülerin, ABD’de ‘white trash’ denen ‘alt sınıftan gelen suça meyilli beyazlar’dan olmasının kayda değer olduğunu belirtelim. Bunun, siyahları potansiyel suçlu olarak gösteren filmlere bir tepki olduğu kesin.
Filmin notu: 6.5
- Maria'nın 'Paris'te Son Tango'su41 saniye önce
- Oz'un 'kötü' cadısının hikâyesi3 gün önce
- Issız adaya düşen robot1 hafta önce
- Hikâye farklı, formül aynı1 hafta önce
- Peri masalına dahil olan modern sapık2 hafta önce
- Gençlik bağımlılığa dönüştüğünde…2 hafta önce
- Amerikan rüyasının peşinde3 hafta önce
- 'Yandaki Oda': Sade, duru ve hüzünlü3 hafta önce
- Yeni bir 'beden değiştirme' hikâyesi4 hafta önce
- 'Venom: Son Dans': Simbiyotik dostluk hikâyesi1 ay önce