Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        (UYARI: Yazıdaki bazı yorumlar "Captain Marvel" filminin hikâyesindeki sürpriz gelişmeleri ele verebilir...)

        Marvel Comics, ilk Captain Marvel macerasını 1967'de yayınladı... Sonraki yıllarda Captain Marvel adını taşıyan 8 farklı karakter çıktı okurların karşısına... Filmde gördüğümüz Captain Marvel, onlardan sadece biri...

        Aslına bakarsanız, finale kadar Captain Marvel ismi geçmiyor. Zaten bütün hikâye “Vers” (Brie Larson) olarak tanıdığımız genç bir kadının Captain Marvel'a dönüşme süreciyle ilgili...

        Vers, Kree uygarlığında yaşayan bir asker... Ellerini ışın silahı gibi kullanabiliyor. Komutanı Yon-Rogg (Jude Law), bu gücünü Yüce Zekâ'dan (Supreme Intelligence) aldığını öğretiyor ona... Dolayısıyla, gücünü baskı altında tutmak ve sadece Yüce Zekâ'nın verdiği görevlerde kullanmak zorunda...

        Filmin en sevdiğim yanlarından biri feminist alt metni oldu.

        Kadınlığın baskı altındaki gücü ve iktidar, aslında daha ilk bölümden karşımıza çıkan bir motif ama hikâyenin içine incelikle gizleniyor.

        Yüce Zekâ ve komutan Yon-Rogg'un, erkek iktidarını temsil ettikleri söylenebilir. Vers, süper gücünün boynuna takılı “chip” bir gibi nesneden kaynaklandığını düşünüyor. Yon-Rogg “Sana verdiğimiz gücü istediğimiz zaman geri alabiliriz” diyor sürekli... Ama olaylar geliştikçe anlıyoruz ki bu, kesinlikle verilmiş bir güç değil. Tam tersine, “baskı altına alınmış, korkulan bir güç”...

        Önceki Marvel filmlerinin çoğunda süper kahramanlar, özellikle ilk filmlerde, önce güçlerini sonra da onu nasıl kontrol edeceklerini keşfederler... Marvel dünyasında süper kahraman olmak, biraz da gücü olgunlaştırmak ve kontrol etmekle ilgilidir çünkü...

        “Captain Marvel”da ise iktidar tarafından baskı altına alınan, kontrol edilen bir güç var. Süper kahraman, iktidara meydan okuyarak gerçek gücünü keşfediyor. Gücü serbest kaldıkça, özgürlüğüyle birlikte artıyor. O da kontrol etmek yerine, gücünü isyana dönüştürüyor... Tüm bunların sembolik olarak okunması gerektiğini düşünüyorum.

        Bu arada, Carol'un iç aydınlanmasında ve süper beceriler edinmesinde bilim insanı Mar-Vell'in (Annette Bening) katkısını unutmayalım. Mar-Vell, galaktik savaşı durdurmanın yollarını arayan bir kadın, Carol Danvers gücünü Mar-Vell'in bilimsel buluşundan alıyor. Burada, “kadından kadına aktarılan savaş karşıtı bir güç”ten söz ettiğimizin altını çizelim. Avengers ekibinin kibirli, egoist ve soykırımcı erkek Thanos'a karşı gereksinim duyduğu süper güç, aslında tam da bu değil mi?

        Kaldı ki, “Captain Marvel”ın belki de en hoş yanlarından biri, bizi Marvel Sinema Evreni'nin geçmişinde bir geziye çıkarıp bir sonraki maceraya, yani “Avengers: Endgame”e taşıması... Captain Marvel, Avengers ekibi adına öyle bir “transfer” ki, Thanos'a karşı çıkılacak “rövanş maçı”na açıkçası bambaşka bir tat getiriyor...

        Öte yandan, S.H.I.E.L.D'in ilk yıllarına kadar gidiyor, Nick Fury'nin gençliğini görüyor, tek gözünü nasıl kaybettiğini öğreniyoruz. Marvel Sinema Evreni'nin önceki filmlerini seyredenleri bekleyen başka hoş sürprizler de var kuşkusuz...

        Marvel Stüdyoları'nın Anna Boden ve Ryan Fleck'i seçmesinin nedeni sadece bilgisayardan çıkma janjanlı bir süper kahraman filmi istemiyor oluşu... Carol Danvers, Nick Fury ve Skrull'ların lideri Keller'in (Ben Mendelsohn) dostluk ve dayanışması filmin önemli damarlarından biri. Marvel, belli ki sadece aksiyona değil, karakter ve drama da odaklanacak yönetmenler istemiş... Onlar da Danvers'in kendini keşfetme sürecini ve karakterler arasındaki duygusal ilişkileri öne çıkarmışlar.

        1990'lı yılların hit şarkılarının filme kattıklarını bir yere not etmek gerek... Tıpkı “Galaksinin Koruyucuları”nda olduğu gibi geçmişi hatırlatan şarkılar Marvel Evreni'ni popüler kültüre ve dünyaya bağlıyor. Diğer bir deyişle, ileri teknoloji nostaljiyle buluşuyor... Kree uygarlığının ileri teknolojisiyle 1990'lar dünyasının ağır çalışan bilgisayarları arasındaki tezat filme farklı bir hava veriyor. Carol Danvers'in geri teknoloji karşısındaki halleri, eğlenceli anlara vesile oluyor.

        Bu arada, Brie Larson'ın doğru bir seçim olduğunu belirtmek istiyorum. Brie Larson, resimli roman geleneğindeki arzu nesnesi kadınlara pek benzemiyor. Sözgelimi "Wonder Woman"da yarı tanrı bir karakteri canlandıran Gal Gadot'a oranla daha sahici bir hali var...

        Ayrıca Carol Danvers, tipik bir Marvel kahramanı değil. Superman'i aratmayan muhteşem gücü, naifliği, şövalye ruhu ve iyi kalpliliğiyle DC Comics kahramanlarını andırıyor. Mesela, Carol Danvers'in dünyayı tek başına savunduğu final sekansının Superman filmlerini hatırlattığı kesin... Tüm bunlar Marvel hayranlarının hoşuna gitmeyebilir.

        Kendi adıma, “Captain Marvel”ı Marvel Sinematik Evreni'nin en iyi 10 filmi içine almam mümkün değil. Sonuçta, eski Superman filmleri tadında hafif ve biraz sığ bir film.

        Öte yandan, filmin ortasında “iyilerle kötülerin yer değiştirmesini”, feminist alt metni, 1990'lı yılların popüler kültürüne yapılan göndermeleri, şarkıları, Pınar Toprak'ın müziğini, Goose adlı kedinin Marvel Sinema Evreni'ne yaptığı “büyük katkı”yı ve başta Carol Danvers olmak üzere tüm karakterleri sevdiğimi söyleyebilirim...

        Her şey bir yana, Marvel Sinema Evreni'ndeki hikâyenin sürekliliği açısından seyredilmesi gereken bir film... Filmin notu:6.5

        Diğer Yazılar