Gerçekten o kadar kötü film mi?
İngiliz besteci Andrew Lloyd Webber'in, Amerikalı şair T.S. Eliot'un 1939'da yayımlanan “Old Possum's Book of Practical Cats” adlı eserinden uyarlanan “Cats”, gelmiş geçmiş en popüler sahne müzikallerinden biri... İlk kez 1981 yılında Londra'da seyirci karşısına çıkan “Cats”, en uzun süre sahnelenen müzikaller arasında üst sıralarda yer alıyor.
“Cats”in her şeyiyle çok başarılı bir müzikal olarak tarihe geçtiği kesin.
İngiltere - ABD ortak yapımı film uyarlaması da aslında şimdiden tarihe geçmiş durumda. Ama başarı değil, başarısızlık hikâyesi olarak... Gerçi film gişelerde de bekleneni veremedi ama sözünü ettiğim başarısızlık hasılatla ilgili değil. “Cats” özellikle İngiliz ve Amerikalı eleştirmenler tarafından çok ağır şekilde eleştirildi, son derece düşük notlar aldı. İşin seyirci cephesinde de durumun parlak olduğu söylenemez...
Peki, gerçekten o kadar kötü bir film mi?
İlk bakışta çok da kötü görünmüyor aslında. Sonuçta 95 milyon dolarlık gösterişli bir prodüksiyon bekliyor sizi... Ama başarılı bir müzikalin iddialı bir uyarlaması olarak baktığınızda; yıldızlarla dolu oyuncu kadrosunu aklınıza getirdiğinizde ve yönetmenin Tom Hooper (Zoraki Kral, Sefiller, Danimarkalı Kız) olduğunu düşündüğünüzde, beklentileri karşılamakta çok yetersiz kaldığı kesin... Eleştirmenlerin verdiği o düşük yıldızlar, biraz da bu hayal kırıklığını yansıtıyor... Her şey bir yana, “Cats”in film uyarlaması üzerine iyi şeyler yazmak benim için de zor.
“Cats”i yılllar önce sahnede seyrettiğimde, salondan memnun ayrıldığımı hatırlıyorum. Hikâyesini çok sevdiğimi ya da temasının beni etkilediğini söyleyemem. Ama tiyatro sahnesinde seyrettiğimiz müzikal, özü itibarıyla bir performans sanatıdır... Hikâye anlatımı kadar performans da etkiler bizi. Oyuncularla aynı mekân ve zamanı paylaşmak bir yana, şovun kendisi de bütün ekibin sergilediği bir performanstır... Sizin tepkilerinizi duyar, görür veya hissederler. Varlığınızla performansın bir parçası olursunuz ve o gecenin başka bir tekrarı olmaz...
Bir müzikalin filme uyarlanması ise öncelikle sinema diliyle ilgili bir konu... Uyarlama, canlı performans kaydetmenin kuşkusuz çok ötesinde bir iş. Müzikalin özüne sadık kalıp kalmamaktan bağımsız olarak öncelikle bir vizyona, bir görsel yaklaşıma ihtiyacınız var. Mesela “Ben bunu bir sahne müzikali gibi çekmek istiyorum” diyebilirsiniz ya da tam tersine gerçek mekânları kullanmayı tercih edebilirsiniz... Rob Marshall'ın 2002 yapımı “Chicago”sunu düşünün. Sinema diliyle sahne müzikali estetiğinin birbirine karıştığı etkileyici bir görsel yorumdur... Tom Hooper'ın oyunculara sette gerçekten şarkı söylettiği “Sefiller”i de kuşkusuz kreatif bir vizyonun eseridir...
“Cats”in film uyarlamasının en büyük sorunu ise yönetmen Tom Hooper'ın getirdiği görsel veya kreatif vizyonun sıradanlığı, yetersizliği... Tiyatro sahnesindeki görsel atmosfer “büyükşehrin karanlık arka sokaklarını yansıtan stilize bir dekorun önünde kedi kılığına girmiş oyuncular” fikrine yaslanır... Karakterler dans eder ve şarkı söylerler... Müzik etkileyici, koreografi yer yer klasik bale eserlerini andıracak kadar iyidir. İşte bu yüzden, sahnedeki performans, hikâye anlatımını neredeyse unutturur. Bale, müzik ve sahne şovu sizi alır götürür...
“Cats”in yönetmeni Tom Hooper da aynı fikri sinemaya uyarlamış. “Müzikalin yapısı çok sağlam riske girmeme gerek yok” mantığıyla hareket etmiş. Belli ki “Oyuncular dans edip şarkı söylesin ben de kameramla aralarında dolaşayım” demiş. Yaratıcılıktan uzak, sıradan bir yaklaşım ama sonuçta bu da bir strateji... En azından “sahne müzikalinin ruhsuz ama sadık bir uyarlaması” deyip geçmek mümkün. Ne var ki, filmin tek sorunu bu değil...
Tom Hooper'ın getirdiği en önemli yenilik, sinemanın avantajlarını kullanarak mekân duygusunu zenginleştirmek olmuş... Zenginleştirmiş ama bu arada gerçeklik duygusunu da kaybetmiş. Film boyunca olayların tümüyle dijital destekli dekorların içinde, bir film stüdyosunda geçtiği hissini güçlendirmiş. Bunun da hikâyeye ve filme bence yarardan çok zararı dokunmuş.
Daha da kötüsü, Tom Hooper, bazı seyircileri rahatsız edebilecek bir sorunu öngörememiş... “Kedi kılığına girmiş” oyuncularla arka fon arasındaki orantı sorununu tam anlamıyla çözememiş... Orantılar tutsa bile her koşulda kafa karıştırıcı bir yanı olduğu kesin. Özetle, tiyatro sahnesinde çok iyi işleyen “kedi kılığındaki oyuncu” fikri sinemada tam bir yabancılaştırma efektine dönüşmüş... Özellikle Jennifer Hudson, Idris Elba, Judy Dench, Ian McKellen gibi tecrübeli oyuncuları o halde görmenin beni filmden kopardığını söyleyebilirim. “The Irishman”de Robert De Niro'un gençleştirilmiş hali de benzer şekilde rahatsız etmişti ama kısa sürede unutup gittim. Çünkü güçlü bir hikâye anlatımı ve sağlam bir dramatik yapı vardı. Sonuçta, film zihnimi kuşatabiliyordu...
“Cats” ise son zamanlarda hikâye anlatımına ve karakterlere konsantre olmakta en zorlandığım film oldu... Seyrederken sık sık kendimi filmden kopuk başka şeyler düşünürken buldum. Dramatik çatışma, karakterler arasındaki ilişkiler ve diyalogların akışı itibarıyla “Cats” sizi kendine bağlayabilecek bir film değil. Sadece kameranın kaydettiği, kurgu masasında son hali verilen bir şovu seyrediyor, Andrew Lloyd Weber'in müziğini dinliyorsunuz... Dans, koreografi, müzik, şarkı tamam ama işin sinema tarafında açıkçası pek bir numara yok...
T. S. Eliot'un şiirlerine herhalde hiç kimsenin itirazı olmaz. Benim de yok... Dizelerin şiirselliği ve kedi klanında olup bitenler sahne müzikalini ayakta tutabilecek bir dramatik yapıya sahip olabilir. Ama bir film için yeterli olduklarından emin değilim. Karakterleri sahneye çıkar çıkmaz aşağı yukarı tüm özellikleriyle tanıyorsunuz. Kim iyi, kim kötü, kim dışlanmış hemen anlıyorsunuz. Sonra sizi şaşırtan pek bir şey olmuyor bir daha... Sahnede her karakterin solo şovu iyi işliyor ama sinemada pek yürümüyor.
Yine de müzikali daha önce seyretmediyseniz, film boyunca “Kim bu karakterler?”, “Hikâye nereye doğru gidecek?” diye oyalanmanız mümkün. Tam da bu nedenle, “Cats” müzikalini sahnede seyretmemiş olanlara önerebilirim...
Buna karşılık, müzikali seyreden; hikâyeyi, karakterleri hatırlayanlara gönül rahatlığıyla önermem mümkün değil. Çünkü Tom Hooper'ın hikâyeyi bilenlere ekstra seyir keyfi verecek farklı bir yorum getirmediği kesin...
“Cats”e yaratıcılıktan uzak, “filme alınmış bir müzikal” olarak bakmak gerekiyor belki... The Royal Ballet'den gelen Francesca Hayward'ın (Victoria) yanı sıra Robbie Fairchild (Munkustrap), Rebel Wilson (Jennyanydots), Laurie Davidson (Mr. Mistoffelees) gibi oyuncular ellerinden geleni çabayı gösteriyorlar. Taylor Swift (Bombalurina) ise bir pop yıldızı olarak filme damgasını vurmasını biliyor. Hiçbir oyuncunun kötü performans sergilediğini söyleyemem ama sinema teknolojisinin çok ilerlediği bu çağda “kedi kılığına girmiş” halleriyle dramatik anlamda bir gerçeklik kurdukları, duygusal anlamda bize dokundukları söylenemez...
Keşke ilk düşünüldüğü gibi bir animasyon olarak çekilseydi. O zaman belki farklı bir şey seyredebilirdik...
4/10