Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        1996 yılında seyirciyle buluşan ilk ‘Çığlık’ (Scream), korku sinemasında ‘teen slasher’ olarak anılan alt türün tarihinde yeni bir sayfa açar. Sapkın katillerin gençleri peş peşe, genellikle kesici aletlerle öldürdüğü ‘Halloween’ ve ’13. Cuma’ gibi ‘teen slasher’ filmleriyle yetişen kuşaklar için ‘Çığlık’, kanlı ve korkutucu olduğu kadar eğlencelidir. Çünkü ‘teen slasher’ filmlerine göndermeler hiç bitmez. Korku sineması kültürü, katil ve kurbanları birleştirir. Karakterler türün formatı üzerine konuşurken, cinayetler de aynı o filmlerdeki gibi işlenir. Dolayısıyla, postmodern korku filmi tanımı abartılı değildir. Katil film manyağıdır; kafasındaki ‘senaryo’ya göre hareket eder.

        Sinema salonlarında geçtiğimiz cuma günü gösterine giren serinin 2022 yapımı beşinci filmi ‘Çığlık’ta (Scream) da hikâye nerdeyse bire bir aynı eksende dönüyor.

        1997’deki ‘Çığlık 2’ (Scream 2) ile birlikte işin içine bu kez ‘film içinde film’ motifi girer. ‘Çığlık’ta anlatılan olayları konu alan ‘Stab’ (Bıçak) adlı film hikâyeyi derinleştirir. Sadece ‘teen slasher’ formatı değil gerçek ve kurmaca arasındaki ilişkiler de senaryoya dahildir artık. ‘Scream’ ve onun film içindeki yansıması ‘Stab’, birbirini yansıtan iki ayna olur. 2022 yapımı ‘Çığlık’ta da durum farklı değil.

        2011 yapımı ‘Çığlık 4’ün (Scream 4) açılış sahnesindeki ‘film içindeki film’ numarası, ‘Stab’ serisinin yeni filmleriyle ‘ayna içindeki aynalar’ın sonsuzluğuna dönüşür. İlk sahnede korku filmleri üzerine konuşan iki genç kız, Hayalet Maske’yi takan biri tarafından öldürülür. Sonra bunun ‘Stab 5’ adlı filmin sahnesi olduğu ortaya çıkar. Benzer sahneler. ‘Stab 6’ ve ‘Stab 7’ filmleriyle sürer. ‘Çığlık’ gibi filmleri ‘postmodern zırvalık’ diyerek yerden yere vuran karakterin susturulmak istenircesine karnından bıçaklanması dikkat çekicidir.

        ‘Çığlık 4’ün devamı niteliğini taşıyan serinin beşinci filmi ‘Çığlık’ta, ‘Stab’ serisinin sekizinci filme kadar geldiğini görüyoruz. Gerçekle kurmaca birbirlerini yine ayna gibi yansıtıyor. Hatta filmin bir yerinde televizyonda gösterilen ‘Stab’ sahnesi, nerdeyse o an yaşanan gerçekliğin aynasına dönüşüyor. Ama hikâye, ‘Stab’ ile postmodern paslaşmalara girmekten ziyade çeyrek yüzyıl önceki ‘orijinal filmin ruhu’na dönmeye çalışıyor. Tam da bu nedenle, serinin en duygusal filmini seyrediyoruz. Karakterlerden biri adını, ilk dört filmi yöneten ve 2015’te hayatını kaybeden Wes Craven’dan alıyor. Filmin Wes Craven’a adandığını da belirtelim. Son olarak, Tara ve Sam’in soyadlarını ‘Halloween’in babası John Carpenter’dan aldığını ekleyelim.

        ‘Çığlık’ın, bir ‘hayran filmi’ gibi yazıldığını not etmek gerek. Hatta bir sahnede ‘Star Wars’ örneği üzerinden ‘orijinal öyküye dönen hayran filmleri’ teorisini dinliyoruz. Ki gerçekten ayakları yere basan bir teori bu… Serinin vazgeçilmez karakterlerini oynayan Neve Campbell, David Arguette ve Courteney Cox’un varlığını da unutmamak gerek. Onlar hem nostaljinin hem de hikâye örgüsünün vazgeçilmez parçaları olarak filmdeki yerlerini alıyorlar.

        ‘Çığlık’ın birçok sahnesinde arkadaş grubundaki karakterler, korku filmleri üzerine konuşuyor, tartışıyor ve Hayalet Maskesi takan katilin hamlelerini önceden tahmin etmeye çalışıyorlar. Özetle, serinin önceki filmlerindeki formül neyse, bire bir aynısı uygulanıyor. Sözgelimi, açılış sahnesinde katil telefonla dahil oluyor filme ve kurbanı olarak seçtiği Tara Carpenter (Jenna Ortega) ile korku sineması üzerine konuşmaya başlıyor. Açıkçası, ‘Çığlık’ın bence en keyifli ve eğlenceli yanı, bu korku filmi muhabbetleri…

        REKLAM

        Özellikle açılış sahnesinde saldırıya uğrayan Tara’nın ‘The Babadook’ (2014), ‘The Witch’ (2015), ‘Get Out’ (2017) ve ‘The Ritual’ (2017) gibi nitelikli korku filmlerini tercih ettiğini söylemesi, çok dikkat çekici. Çünkü Tara, bu filmlerin türe derinlik getirdiğini; sadece korkutmayı değil başka meseleleri de öne çıkardığını söylüyor haklı olarak. Katil ise azılı bir ‘Stab’, yani ‘Scream’ serisi hayranı olarak Tara’yı sıkıştırıyor. Sakin durmaya çalışsa bile ‘Scream’i küçümseyen birini cezalandırmak istediğini hissediyorsunuz.

        Tam da burada, nitelikli korku filmlerine selam gönderen yazarlar James Vanderbilt ve Guy Busick’in senaryoya farklı bir hava getireceğini, ‘teen slasher’ türünü yapıbozumuna uğratacaklarını düşünebilirsiniz. Ama ‘Çığlık’ ne yazık ki sonuna kadar ‘teen slasher’ hafifliğinden asla vazgeçmiyor. Dolayısıyla, filmdeki Tara karakteri gibi ‘The Babadook’u tercih ederim’ diyenlerin ‘Çığlık’ı çok seveceklerini sanmıyorum.

        Malum, ‘Scream’ serisi bir yanıyla ‘Katil kim?’ tarzı bir polisiyedir. Yeni filmde polisiye örgü iyi işliyor. Hayalet Maskesi takan katilin kim olduğunu saklamasını ve ilgiyi sonuna kadar ayakta tutmasını biliyor. Ana karakter Sam Carpenter (Melissa Barrera) dahil sonuna kadar herkesten kuşkulanıyoruz. Ne var ki, işin gerilim yanı çok zayıf. Korkuttuğu pek söylenemez. Buna karşılık, çok kanlı sahneler var. Hatta, özel efektler sayesinde hayli gerçekçi bıçaklama sahneleri seyrediyoruz ama bunları filmin başarı hanesine yazmak bana doğru gelmiyor.

        Serilerin aynı formülleri kullanmasına hiç itirazım yok. Sonuçta sinema tarihinin ilk yıllarından bu yana bütün seriler formüller üzerine kurulur. Adına ne dersek diyelim, devam filmi, ‘sequel’, ‘prequel’, ‘remake’ veya ‘reboot’, özünde hepsi aynı formülün uygulamalarıdır. Kendi evrenini kuran ve her seferinde farklı hikâyeler anlatan Conjuring’i dışarda tutarsak korku serilerinin Star Wars, Harry Potter veya süper kahraman hikâyeleri gibi ‘geniş bir evren’e yayılması, elbette mümkün değil. Bazı seriler, özünde hep aynı hikâyeyi anlatsalar da bunu seyirciye hiç belli etmeme şansına sahipler. Ama Scream gibi korku serileri sonuçta hayli sınırlı bir tema, kısıtlı mekânlar ve formatın içinde dolanıp durmaya mahkûmlar. Sözgelimi, beşinci filmin sevdiğim ne kadar özelliği varsa hepsi 1996 yapımı filmde görüp beğendiğim şeyler. Burada ise ‘hayran filmi’ ve ‘requel’ muhabbetlerinden başka hoşuma giden yeni fikirlerden söz etmem zor.

        Filmde ‘requel’ ifadesiyle sinemada yeni bir eğilimden söz ediliyor. ‘Requel’, bir serinin ‘köklere ve orijinal filme dönüş’ özlemini dile getiriyor. Gerçekten son dönemde çok sık karşımıza çıkan bir eğilim. O noktada beşinci ‘Çığlık’ın hedefinin de 1996 yapımı ilk filme dönüş olduğu kesin. Bazı açılardan hedefe ulaşıldığını düşünsem bile ilk filmin özündeki yenilik ve tazelikten pek iz olduğunu sanmıyorum.

        Hazır konu açılmışken, hep aynı yerde dönüp duran ‘teen slasher’ serilerinden hiç hazzetmediğimi itiraf edebilirim. 1996 yapımı ilk ‘Çığlık’ bana sorarsanız, sinema tarihinin en iyi ‘teen-slasher’ filmlerinden biri. Sözgelimi, Drew Barrymore’un oynadığı o açılış, her şeyiyle mükemmel bir korku gerilim sahnesidir. Kevin Williamson’un senaryosu bütün olarak zekice detaylar ve yeni buluşlarla doludur. Korku gerilim türünün politik olarak her zaman ‘sol tarafı’nda yer almayı tercih eden, alt metinlerin değerini bilen yönetmen Wes Craven da filme çok şey katar. Ama serinin sonraki filmleri aşağı yukarı ‘aynı sermaye’den yemeye devam eder.

        Matt Bettinelli-Olpin ve Tyler Gillett’in yönettiği beşinci filmin de seriye yeni bir hava getirdiğini sanmıyorum. Ama biliyorum ki gişelerde gelecek başarı ‘Scream 6’yı getirecek karşımıza. Hiç olmadı, 10 yıl sonra bir ‘remake’ ya da ‘reboot’ yapmayı düşünecekler.

        Geçtiğimiz yıl ‘Korku gerilimde en iyi devam filmleri’ diye bir seçki hazırlarken özellikle ‘teen slasher’ serileri konusunda zorlandığımı hatırlıyorum. Çünkü söz konusu alt türün estetik standartları gerçekten çok düşük. Aynı listeyi bugün yapsam 2022 yapımı, çok beğenmediğim ‘Scream’i listeye alabilirim. Çünkü her şeye rağmen birbirinden ruhsuz birçok ‘teen slasher’ filminden çok daha iyi…

        5.5/10

        Diğer Yazılar