Kuantum evreninde aile boyu macera
Scott Lang, 2015’teki ilk ‘Ant-Man’ filminde hapishane arkadaşının evinde kalacak kadar yolsuz kalmış, işsiz güçsüz bir sabıkalı olarak çıkmıştı karşımıza. Ama aynı zamanda Hank Pym’in Ant-Man kostümünü teslim edeceği ‘seçilmiş kişi’ydi. Çünkü eğitimli, zeki ve çok becerikliydi. Cezaevine girmesinin de anlamlı bir nedeni vardı: Halka kazık atmış bir şirketi soymuştu.
Hank Pym ile tanıştıktan sonra giydiği kostümün içinde sadece küçülmeyi, dev haline gelmeyi ve karıncaları yönetmeyi öğrenmedi. Avengers ekibiyle evreni kurtaran süper kahramanlardan biri olmayı da başardı.
Üçüncü solo filmi ‘Ant-Man ve Wasp: Quantumania’nın (Ant-Man and the Wasp: Quantumania) açılış bölümünde Scott Lang / Ant-Man’i (Paul Rudd), güneşli güzel bir günde şehrin caddelerinde günlük giysileriyle dolaşırken görüyoruz. Avengers ekibinden biri olmanın, şöhretin ve anılarını yazdığı kitabın yayımlanmasının tadını çıkarıyor. Öte yandan, Avengers ekibinin büyük yıldızlarından biri olmadığının ve kısa sürede unutulabileceğinin farkında. Kendisiyle övünmeyi sevse de onun için hayatta en önemli şeyin kızı Cassie olduğunu önceki iki filmden biliyoruz. Kız arkadaşı Hope van Dyne / Wasp’ın (Evangeline Lilly) babası Hank Pym (Michael Douglas) ve annesi Janet Van Dyne (Michelle Pfeiffer) ile birlikte 5 kişilik bir aileye dönüştüklerini de… Üçüncü filmin ilk sahnelerinde Cassie’nin (Kathryn Newton) de ailenin diğer üyelerinden aşağı kalmadığını, babasından habersiz olarak ‘kostüm’ü giymeye başladığını ve kuantum evreni üzerinde çalışmalar yaptığını görüyoruz. Kaldı ki, başlarına ne geliyorsa Cassie’nin kendini aileye ispat etmek için icat ettiği küçük cihaz nedeniyle geliyor. Aile yemeği sırasında Cassie’nin gönderdiği sinyallerin sonucunda beşi birden istem dışı olarak kuantum evreninde buluyorlar kendilerini.
Gittikleri evren ilk başta ilk ‘Avatar’daki biyo ışık ormanını akla getiriyor. Ama bir süre sonra Star Wars’ta, farklı ırkların ve türlerin yan yana yaşadığı kozmopolit gezegenleri andıran bir yerde olduğumuzu anlıyoruz. Üstelik Star Wars’taki klon ordusunu andıran askerler de var. Kuantum evrenini demir yumrukla yöneten esrarengiz lider Fatih Kang’ın (Jonathan Majors) askerleri bunlar… Scott Lang ile kızı Cassie, isyancıların arasına düşerken, Hank Pym ile Hope, Janet’in kuantum evreninde geçirdiği 30 yılın gizemleri ve sürprizleriyle yüzleşiyorlar.
‘Ant-Man ve Wasp’ın devamı niteliğini taşıyan ve çekimlerinin bir bölümü Türkiye’de Kapadokya bölgesinde gerçekleşen film, bilimkurgudan ziyade fantezi macera türünün özelliklerine sahip. Açılış ve kapanış dışında ‘bilgisayardan’ çıkmamış sahne nerdeyse yok. Oyuncuların çekimlerin çoğunda yeşil ekran önünde olduklarını tahmin etmek zor değil. Özetle, bilgisayar kökenli görüntülerin egemen olduğu, tipik bir ‘CGI filmi’ bekliyor sizi…
Tuhaf olan, 1980’leri hatırlatan eğlenceli bir soygun öyküsü olarak başlayan Ant-Man serisinin buralara gelmesi… Bilimkurgu ağırlıklı ilk ‘Ant-Man’, Marvel Sinematik Evreni’nin (MSE) günümüz dünyasında geçen gerçekçi ve mütevazı filmlerinden biridir. Belirli bir noktadan sonra bizi kuantum evrenine götüren ikinci film, fantezi ile bilimkurgu arasında bir yerde durur. MSE’nin Beşinci Fazı’nın ilk filmi olarak karşımıza gelen ‘Ant-Man ve Wasp: Quantumania’ ise bizi sıfırdan hayal edilip tasarlanmış hayal dünyalarına götüren bir fantezi öyküsü...
Hikâye iyi olduktan sonra Galaksinin Koruyucuları ve Thor serilerinde de karşımıza çıkan CGI ürünü bu fantezi dünyalarına hiçbir itirazım olamaz. Ama bu kez hikâyeyi beğendiğimi söyleyemem. Kuantum evreninde geçen macera, çocuklar için binlercesi üretilen fabrikasyon çizgi dizilerde devamlı karşımıza çıkan ‘iyiler kötülere karşı’ düzlüğünün ötesine pek geçemiyor. Akılda kalıcı bir karakter değişimi göremediğimiz gibi karakterler arasında da kayda değer çatışmalar yaşanmıyor.
Öte yandan, bazı dikkate değer noktalar var. Mesela gerçek dünyada da politik bir eylemci olan Cassie’nin kuantum evreninde kendini isyancılara yakın hissetmesi veya Janet’ın kuantum evreninde kaldığı yıllarda yaşadığı ikilemler, yaptığı zor seçimler… Hank Pym’in karıncalar üzerinden sosyalizme sempati duyması da kayda değer. Ama tümü tadımlık motifler. Hiçbiri geliştirilmiyor. MSE’nin önümüzdeki filmlerde en az Thanos kadar güçlü kötülerinden biri olacağı beklenen, ilk olarak ‘Loki’ (2021) dizisininin ilk sezon finalinde seyircilere takdim edilen Fatih Kang da ilgiye değer bir kişilik aslında… Çoklu evrenler arasında gezebilen, lineer zaman akışının dışında yaşayan ve Pym Partikülleri’ne ihtiyaç duyan bir süper güç kendisi. Thanos gibi eylemlerinin ardında bir mantık olduğunu söylüyor. Ne var ki, kaotik aksiyon sahnelerinin peş peşe geldiği filmde Kang dahil hiçbir karakterin derinlemesine ele alındığı söylenemez. Süper kahraman filmlerinde dahi karakter ağırlıklı senaryoların öne çıktığı bir çağ için, tümüyle macera ve aksiyona yüklenen bir iş seyrediyoruz. Bana sorarsanız, Marvel’ın son dönemdeki en hafif ve sığ filmlerinden biri.
Filmin artistik puanlarını aksiyondan ziyade mizah duygusu yükseltiyor. Bunda ilk filmden bu yana serinin yönetmenliğini sürdüren Peyton Reed’in katkısı olduğunu düşünüyorum. Çünkü ince mizah, üç filmi bir araya getiren en önemli öğe… Oyuncular ellerinden gelenin en iyisini yapıyor ve filme önemli bir katkıda bulunuyorlar. Bill Murray’in yer aldığı sahne eğlenceli. Bir tür Robocop / Terminator karikatürü olan M.O.D.O.K.’u da unutmayalım. O da filmin mizah duygusunun hoş örneklerinden biri… Ama son tahlilde, sadece aksiyon severlere hitap eden bir CGI şovunun ötesine geçemiyor ‘Ant-Man ve Wasp: Quantumania’…
Özetle, 31’nci filme ulaşan Marvel Sinematik Evreni’nin (MSE) Beşinci Fazı açısından ultra hafif ve iddiasız bir başlangıç olduğunu düşünüyorum.
5/10