Eğlenceli bir aksiyon - fantezi
Kısaca D&D olarak bilinen Dungeons & Dragons (Zindanlar ve Ejderhalar), ilk olarak 1974 yılında satışa sunulan bir kutu oyunuydu. Masa başında her karakterin kendine bir rol seçmesi özelliğini getirmesiyle savaş ve strateji oyunlarında çığır açmıştı. ‘Role-playing game’ (RPG) diye anılan oyunların öncüsüydü.
Popülerliğini yıllarca hiç kaybetmeyen oyunun sinema filmine uyarlanması 2000 yılını buldu. Gişelerde beklenenin çok altında performans gösteren ilk film, seyirci ve eleştirmenler tarafından beğenilmedi. İkinci film, vizyona girdiği birkaç ülke dışında önce DVD pazarına dağıtılırken; üçüncüsü sadece DVD üzerinden seyircilerle buluştu. Fantezi aksiyon türünün yükselişe geçtiği bir dönem açısından düşündüğümüzde ve popülerliğini göz önüne aldığımızda, başarılı bir üçleme olduğunu öne sürmek imkansızdı.
Türkiye’de bugün gösterime giren ‘Zindanlar ve Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Onur’ (Dungeons & Dragons: Honor Among Thieves), ilk üçlemeyle tüm köprüleri atmayı ve D&D dünyasına yeni bir başlangıç yapmayı hedefliyor. 31 Mart’ta gösterime girdiği ülkelerde 3 Nisan itibarıyla 73 milyon dolar hasılat yapması ve özellikle ABD’de eleştirmenler tarafından ilgiye karşılanması, hedefine ulaşmak için önemli bir adım attığının göstergesi.
Jonathan Goldstein - John Francis Daley ikilisinin yönettiği ve senaryosunu Michael Gilio ile yazdıkları ‘Zindanlar ve Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Onur’, oyunu bilmeyen seyircilerin hiç zorluk çekmeden seyredebilecekleri bir fantezi – aksiyon sineması örneği… Oyunu ve söz konusu D&D dünyasını yakından tanıyanlar içinse farklı bir deneyim olacağı kesin.
Hikâye olarak baktığımızda, ilk bakışta ‘soygun filmlerini’ akla getiriyor. Soygun öyküsü dışında oyunun ruhuna uygun olarak hedeflerin ve planların sürekli değiştiğini ekleyelim.
Her şeyin temeline baktığımızda, alışageldik tarzda bir ‘ekip toplanır ve harekete geçer’ filmi seyrettiğimizi görüyoruz. Çeşitli sorunları olan yalnız karakterler, değişiklik gösteren amaçlar uğruna yan yana geliyorlar. Başlarda birbirlerine uyum sağlamakta zorluk çekiyor ve sık sık dağılma tehlikesi yaşıyorlar.
Öykünün ana karakteri olarak Edgin Darvis (Chris Pine) sivriliyor. İki yıl kaldığı zindandan kurtulmak için barbar kavimlerden gelen kankası Holga Kilgore (Michelle Rodriguez) ile birlikte Aklanma Komisyonu’ndan af istediği sahnede tanıyoruz kendisini. Bir zamanlar barış için çalışan Arpçılar’dan biriyken, yaşadığı talihsiz olayların ardından hırsızlık yapmak zorunda kaldığını anlatıyor komisyona. Özgür kaldığında annesiz büyüttüğü kızı Kira’ya (Chloe Coleman) babalık yapmaktan başka hiçbir gayesi yok. Kaldı ki, ondan uzakta kaldığı iki yıl için suçluluk duyuyor. Kızını emanet ettiği arkadaşı Forge Fitzwilliam’a (Hugh Grant) gittiğinde ise ihanete uğradığını anlıyor. O noktadan sonra Holga ile birlikte yegâne amaçları, Kira’yı artık Neverwinter Lordu haline gelen güçlü ve zengin Forge ile kötü büyücü Sofina’nın (Daisy Head) elinden kurtarmak oluyor. Bu hedefe ulaşmak için de yanlarına genç büyücü Simon Aumar’ı (Justine Smith) ve hayvanların şekline girebilen druid Doric’i (Sophia Ellis) alıyorlar. Özellikle dördü buluştuğunda ‘Galaksinin Koruyucuları’ gibi filmleri hatırlatan bir öykü şekillenmeye başlıyor. Diğerleri de Edgin gibi sorunlu geçmişlere sahip yalnız karakterler.
Holga, birlikte olma uğruna kavminden kovulduğu, Marlamin tarafından terk edilmiş kalbi kırık biri… Simon Aumar basit büyüler dışında kayda değer becerileri olmayan tecrübesiz ve özgüvensiz bir genç. Orman elflerinin yanında büyüyen yalnız Doric, insanlara güvenmediği için başlangıçta ekibe katılmak istemiyor. Ama orman halkına zarar veren zalim Neverwinter Lord’unun karşısında olduklarını öğrenince ekibe dahil olmaya karar veriyor.
Kadın karakterlerin en başından itibaren erkeklere oranla daha güçlü ve sağlam olduklarının altını çizmem gerek. Sadece manevi olgunluktan söz etmiyorum. Fiziksel güç ve dayanıklılık gerektiğinde, özellikle Holga ile Druid çıkıyor sahneye. Dövüşlerde pek etkisi olmayan Edgin, liderlik yapmaya ve ekibi bir araya getirmeye çalışıyor. Problemli bir ergeni andıran Simon ise her anlamda büyüme ve büyü yapma sorunları yaşıyor. Erkekleri koruyan güçlü kadınları ve farklı etnik kökenlerden gelen karakterleriyle tipik bir 21. Yüzyıl sineması örneği seyrediyoruz.
Uyumsuz çetenin serüvenine kritik bir noktada, geçici süreliğine ‘misafir oyuncu’ gibi dahil olan Xenk (Regé-Jean Page), önemli bir karakter. Edgin’in hiç sevmediği ve önyargıyla baktığı Kızıl Büyücü halkından gelen Xenk, genç olmasına karşın dörtlü ekibin hiçbir üyesinde olmayan bir bilgeliği temsil ediyor. Ayrıca lafını hiç sakınmayan eleştirel tavırlarıyla özellikle Edgin’in kafasını çok karıştırıyor; onu ırkçı önyargılarıyla yüzleştiriyor. Edgin’in finalde verdiği kritik karar sırasında Xenk’in söyledikleri geliyor aklımıza.
Filmin en akılda kalıcı aksiyon sahnesi, şekil değiştiren Doric’in kanatlı böcek olarak casusluk yaparken Sofina tarafından fark edilmesinin ardından gelen uzun kovalamaca sahnesi... Doric’in duruma ve koşullara göre farklı hayvanlara dönüşerek takipten kurtulmaya çalıştığı, bilgisayar kökenli görüntülerin (CGI) ağırlıklı olduğu heyecanlı ve güzel bir sahne bu… Ekibin yeraltı dehlizlerinde tombul bir ejderha tarafından dakikalarca ısrarla kovalanmasını da atlamayalım. Aksiyonla kara mizahı birleştiren hoş bir sahne seyrediyoruz.
Mizah duygusuyla öne çıkan bir film ‘Zindanlar ve Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Onur’… Karakterler arasındaki diyaloglar bazen hayli eğlenceli ama filmin en komik sahnesi galiba mezarlıkta geçiyor. Büyü marifetiyle mezarlıktaki ölüleri geçici olarak uyandırdıkları ve onlara sordukları sorularla sihirli Miğfer’in izini takip ettikleri sahnenin iyi yazıldığı kesin.
Chris Pine ve Hugh Grant’in ellerindeki komedi malzemesinin tadını çıkararak oynadığını düşünüyorum. Tahmin ettiğimiz yere bağlansa da Forge’nin babalık içgüdüsüne kendini kaptırıp Kira’yı sahiplenmesi, öykünün tuhaf yanlarından biri. Grant, karakterin çelişkilerini yorumlarken eğlenceli bir performans çıkarıyor. Sürpriz bir misafir oyuncunun yer aldığı Marlamin sahnesinde de hoş bir ironi tutturuluyor; cinsiyetçi ön yargılarımızla dalga geçiliyor.
‘Zindanlar ve Ejderhalar: Hırsızlar Arasındaki Onur’ aksiyon ve fantezi meraklıları dışında öyle herkese önerebileceğim, çok ciddiye alınacak bir film değil. Tüm kötülüklerin kaynağı büyücü Sofina, düzlüğü ve sıradanlığıyla öykünün zayıf halkası. Ama son tahlilde, ilk üçlemenin kötü şöhretini unutturan, hafif ve eğlenceli bir seyirlik var karşımızda.
6.5/10