Konkordato tefecileri…
Ekonomik krizle birlikte şirketler ardı ardına konkordato istemeye başlayınca anlam verememiştim.
Ekonomik kırılganlıkları yüksek şirket sayısının bu denli fazla olmasına anlam verememiştim.
İş adamı bir tanıdığım dün isyan eden, biraz da ciğeri yanmış ses tonuyla arayıp başından geçenleri anlattığında farkına vardım…
Sohbetine, “A kişisini ve onun B şirketini biliyorsun değil mi?” diye başladı.
“A…” kişisinin adını bildiğimi, ancak “B” diye bir şirketi olduğunu kendisinden duyduğumu belirttim.
O ana kadar baskıladığı öfke kopuşu da o andan itibaren geldi:
“A isimli bu şahsın olması nedeniyle bir süredir B şirketine mal veriyorduk. Nasıl olsa kocaman A kişisiydi. Bugün mahkemeden kağıt geldi, bu kişi B şirketi hakkında konkordato kararı aldırmış…”
Mahkeme kağıdında, B şirketinden olan alacağının nasıl bir planla ödeneceğinin yazdığını da belirtti.
Sesi titredi, bildiği ne kadar küfür varsa her bir cümlenin başına koyup devam etti:
“Bana diyor ki, ‘9 ayı ödemesiz, 19 taksitle sana olan borcunu ödeyecek…’ Böyle bir yapılandırma mı olur? Bu kadar sürede bana ödeyeceği yerde bankaya aylık vadeyle verse, benim paramdan kazandığı faizle benim taksiti öder…”
İTİRAZ DAHA KÖTÜ
Neden itiraz etmediğini sordum…
“Etsem durum daha kötü…” deyip o süreci de anlattı:
“Ben itiraz edersem konkordato olmuyormuş; her gün benim gibi B şirketinden alacağı olanların avukatları arıyor. Hepsi de ‘Senin adına alacağını takip ederiz’ diyor. Eğer konkordato olmazsa bu kez iflasa gidermiş; ‘O zaman alacağını da yıllar boyu alamazsın’ diye beni iknaya zorluyor… Konkordatoyu kabul ettim. Şimdi bir mühlet belirlemişler, o sürede bir komiser görev alıp borç yapılanmasını gözetecekmiş…”
Sözünü ettiği ‘A…’ kişisinin varlıklı aile olduğunu, başka şirketlerinin de bulunduğunu anımsattım.
“Bırak ailesini, adamın öteki şirketleri işine devam ediyor, kârına kâr katıyor, para basıyor…” dedi.
Eğer öteki şirket aynı kişiye ait ise neden ondan alıp, diğerinin borcunu ödemediğini sordum.
Sesi tekrar yükseldi:
“Kanun, patronu aynı da olsa şirketlerin tüzel kişilikleri nedeniyle birinin borcunun diğerini ırgalamadığını söylüyor da ondan…”
Mahkemeye itirazda bulunmasını önerdim…
“Bana, ‘Kanun yolu kapalı' diyorlar, önerdikleri planı ya kabul ya da reddedecekmişim; başka bir itiraz yolum yokmuş” karşılığını verdi.
GEÇİMİN YOLU OLMUŞ
Telefonu kapatıp internette küçük bir gezintiye çıkınca gördüm ki konkordato isteyen sayısı pıtrak gibi patlamış.
İçlerinden, dövizdeki artışa bağlı olarak ödeme güçlüğü nedeniyle zora girip, borçlarını yeniden yapılandırarak bu girdaptan çıkmak isteyen dürüst tüccarların olduğundan eminim.
Ancak tanıdığım iş adamının örneğinde olduğu gibi, diğer şirketleri para basarken, borçları topladığı şirketi batık gösterenlerin sayısı da az olmasa gerek.
İşin boyutunu anlamak için ticaret hukuku alanındaki çalışmaları ile bilinen Avukat Murat Keçeciler’i aradığımda gördüm ki o da dertli.
Murat Keçeciler, “Konkordato şirketlerin diğerinin üzerinden geçim yolu, kapısı haline geldi” deyip devam etti:
“Ödeme gücü olan da konkordatoya gidiyor, ödeyeceğini vadeye yayıp kâr ediyor. Tam anlamıyla yargı eliyle tefeciliğe dönüşmeye başladı, tehlikeli yöne hızla yol alıyor.”
KOMİSER KURSU DA PATLAMIŞ
İşin bir de hukuki yönünü anlamak istedim.
İcra İflas Hukuku’nu iyi bilen akademisyenlerden biri olan, TOBB ETÜ Hukuk Fakültesi öğretim üyesi Dr. Kudret Aslan’ı aradım.
Meğer, Dr. Aslan da bir süredir katıldığı sempozyum ve panellerde, işin sorumlularına konkordato selinin iktisadi hayatı nasıl kaosa sürükleyeceğini anlatıyormuş…
Bu aşamada bir ironiye dikkat çekti:
“Son dönem konkordato komiserliği kurslarında patlama olduğunu biliyor musunuz?”
Aktardığına göre konkordato talebi artınca, mahkemeler bu şirketlere atayacağı konkordato komiseri bulmakta zorlanmaya başlamış.
Bu da konkordato komiserliği kurslarına talebi yükseltmiş.
Yapacakları iş de kazançlı ve önemli.
Üç aydan az olmamak üzere iflas anlaşması isteyen (konkordato) şirketin, mahkemeye sunduğu ödeme planın uygun olup olmadığına bakmak, eğer uygun ise bunun gerçekleşmesi sağlamak.
Yani, büyük bir şirkette bir süreliğine de olsa kayyum benzeri patronluk yapacaklar.
MAHKEMENİN YETKİSİ
Dr. Aslan ödeme gücü olmakla birlikte, bazı kişilerin vadesi geldiği halde borcunu ödememek için hile ile mahkemeye başvurarak konkordato ilanı aldığını belitti.
Mahkemelerin konkordato başvurularında, “Sadece belgelerin tam olup olmadığına baktığını, 3 aylık geçici mühlet ile geçici komiser ataması yapmaktan öteye yetkisinin olmadığını” vurguladı.
Mahkemenin “Geçici mühletle aldığı karara karşı kanun yolunun kapalı olduğunu, İstinaf Mahkemesi’ne itirazda bulunamayacağını” söyledi.
“Ancak atanan geçici komiser, konkordato talebinde bulunan kişinin sunduğu ödeme planının başarıya ulaşıp ulaşamayacağına karar verebilir” deyip ekledi:
“Komiser eğer başarıya ulaşmama ihtimalini görür veya hileli yolla bu yöne gittiğini tespit ederse, mahkemeden konkordatoyu kaldırmasını isteyebilir… Eğer alacaklılar, komiserin de farklı davrandığını sezerse Ticaret Mahkemesi’ne şikayet yoluyla başvurabilir…”
İFLAS ERTELEMEYE DÖNER
Dr. Aslan, kötü amaçla kullanıldığı için yürürlükten kaldırılan İflas Erteleme Kanunu’nu anımsatıp noktayı koydu:
“Korkarım ki konkordatonun akıbeti de iflas erteleme gibi olacak…”
Haksız da değil…
Anadolu’nun özünden tacire yüklenen Ahilik kültürünü anımsatıp, Yaşar Kemal’in şu cümlesiyle tamamlayayım:
“Bir kültürü yok edenlerin kendi kültürleri, insanlıkları ellerinden uçmuş gitmiştir…”