Suriye'de 2011 şartlarına dönüş
Suriye sahasındaki tüm tarafların son geldiği nokta 2011 koşullarına dönmek.
Paradoks ise hepsinin bunu söylüyor olmakla birlikte, hiçbiri elindeki kazanımları da bırakma niyetinde değil.
Ayrıca, sahada öteki gördüğüne de ‘sen elindekinden vazgeç’ deme lüksünü de kendinde buluyor.
Bu noktada da kalmıyor, sahada karşıt görünen taraflar arasındaki uzlaşının onayının da kendinden alınmasını istiyor.
Dolayısıyla Suriye sahasında sorunu beraber yaşayan Ankara ve Şam yerine, binlerce kilometre öteden gelenlerin karar verme yetisini kendinde gördüğü düzen sürüyor.
Bunların yaşanmasının nedeni de Ankara ile Şam’ın herhangi bir aracıya ihtiyaç duymadan veya onların onayını da almadan birlikte karara varamıyor olmasından kaynaklanıyor.
RUSYA VE İRAN
Dolayısıyla Türkiye ile ABD’nin Suriye’nin kuzeyinde vardığı mutabakatın tam olarak sağlanması için Şam ile birlikte Rusya ve hatta İran’ın da saha onayı lazım.
Diğerinin onayını aramadan üzerinde uzlaştıkları iki konu var.
İlki, Suriye’nin toprak bütünlüğü; ki bu durum ABD ile varılan mutabakatta da net bir şekilde ortaya konuldu.
İkincisi ise PKK’nın terör örgütü olduğunun kabulü…
Ankara’nın başından bu yana, Şam’ın ise üç hafta önce BM Genel Sekreteri’ne yazdığı mektupla PYG/YPG/SDG’yi terör örgütü olarak kabul ettiğini bildirmiş olması.
Dolayısıyla Türkiye ile ABD arasındaki mutabakata, Şam’ın da tutumu eklendiğinde bölgede otonom bir Kürt devletinin kurulması olanağının ortadan kalktığı söylenebilir.
Buna itiraz edenler, Suriye nüfusunun başlangıçta %10’unu temsil ederken, bugün ülkenin üçte birini kontrol altında tutuyor olmalarına da göndermede bulunulabilir.
Ancak, Barış Pınarı operasyonu ile YPG’nin oluşturmayı istediği kantonlar arasındaki bağ koptu.
Kürt koridorunun yolu kesildi.
OPERASYONDA İLK KEZ HEDEF FARKLI
Türkiye’nin bu operasyonunun bugüne kadar olanlardan farkı da var; ilk kez ana hedefi terör olan değil, bölgede bir Kürt devletinin kurulması bulunan operasyon gerçekleştirdi.
Bundan önce Kuzey Irak sahasında başta “Güneş” olmak üzere yapılanların ana hedefi ise teröre karşı sınır ötesi operasyon niteliğindeydi.
Barış Pınarı ise bir devletin kurulmasının önünü kesmeyi birinci amaç hedefiyle hayata geçirildi.
Ayrıca, Suriye’deki Kürtlerin durumu da Kuzey Irak’a hiç benzemez.
Çünkü Kuzey Irak’ta Kürtler, Kerkük ve Musul’un bir bölümü hariç tutulduğunda bir bölgenin tamamının etnik unsurlarıydı.
Suriye’de 2011’e kadar kimlik ve özlük haklarını alabilmeleri için Ankara, Şam üzerinde ricacı durumdaydı.
RAKKA VE DEYRİZOR’UN ZORLUĞU
Suriye iç savaşıyla ABD desteğinde bu noktaya geldi.
Barış Pınarı operasyonu ile girilen Tal Abyad- Resulayn ile de elindeki en önemli kozunu kaybetti.
İki kent arasında genişliğindeki 120 km, derinliği ise 32 km olan alanda Kürt devletinin parçası olmaktan çıkarıldı.
Buna karşın, 32 kilometrenin altında, genişliği 300 km, derinliği de üçgen biçiminde Rakka’ya kadar 70 km, Deyrizor’a doğru da 200 km’ye ulaşan derinlikte Kürt devleti çabasını sürdürebilir.
Bunlara Talafer, Kobani, Menbiç ve Kamışlı da eklenebilir…
Bunu savunanlar bugün için haklı görünebilir.
Ama unutmamaları gereken bir nokta var ki o da Kürtlerin bulundukları Rakka ve Deyrizor’da yerleşik toplum olmamaları; bu iki kentin Arap nüfusa ait olması.
Yani yarın Şam ordusu bu alana hakim olduğunda YPG’nin ‘buralar hakimiyetimde’ deme şansı olmayacak; izin de verilmeyecek.
Tal Abyad’dan kaçıp Türkiye’ye sığınanların, Akçakale’de sınıra gelip, demiryolunun öte yanındaki evini nasıl hasretle gözetlediğine tanıklık edilirse bu daha iyi anlaşılır.
KANTONEL HAK
Ancak bir gerçeği de gözden kaçırmamak gerekir; o da Rusya’nın aracılığı ile birkaç gündür Şam’da YPG ile devam eden müzakere süreci…
Rusya hazırladığı Anayasa taslağına federasyon, özerk bölge, otonomi yerine Kürtler için kantonel hakları öngören madde koydu.
YPG, bununla yetinecek gibi görünüyor, tabi şu an Şam gücü ile birlikte elinde tuttuğu Menbiç, Kobani ve Kamışlı’nın bir bölümünde…
Böylece Washington da YPG için başta planladığını hayata geçiremedi, Rusya karşısında eli zayıfladı.
Buna karşılık Ankara, Washington ile vardığı anlaşmayla salı günü görüşeceği Rusya karşısında eli güçlendi.
TAHTEREVALLİ DİPLOMASİSİ
Şimdi buradan hareketle Rusya’nın Kürt kartını kullanmaktan vazgeçeceğini kimse sanmasın; Moskova da yıllardır birlikte hareket ettiği unsurlarla muhabbetini sürdürmekten geri durmayacaktır.
En azından ileride kullanmak için muhabbetini bir kenarda saklı tutacaktır.
Cenevre’de bu ay sonunda toplanacak Anayasa görüşmelerine sunmayı planladığı Anayasa ile Kürtlere kantonel hak verilmesi önerisi de bunun yansıması.
Bunun yanında, küresel güç oyununu sergileyen Moskova, buna olanak sağlayan Şam’dan sonra, en iyi uzlaştığı Türkiye ile de ilişkisini bozmak istemeyecektir.
Ancak dikkat edilmesi gereken bir nokta var ki Ankara-Moskova ilişkileri hep al-ver düzeninde ilerledi.
Halep karşılığında Al Bab; Hama, Hums ve Doğu Guta karşılığında da Afrin, İdlib sahasında Ankara ile uzlaştı.
Ankara Esad karşıtı güçlerin İdlib’e çekilmesi için aracılık ederken, Moskova da Al Bab ve Afrin sahasında girişinde Ankara’nın önündeki taşları temizledi, hava sahasını açtı, desteğini sergiledi.
Astana ve Soçi mutabakatı ile de Türkiye’nin sahada bulunmasına uluslararası meşruiyet kazandırdı.
Bütün bunları da sahada her daim tahterevalli diplomasisi işleterek yaptı.
Yani doğuda istemediği bir gelişme oluyorsa batıyı hareketlendirdi ya da tersini yaptı.
Bugün kuzey doğuda olumlu gelişmeler olurken, Moskova’nın Şam ile son iki gündür İdlib’e bomba yağdırması da tahterevalli diplomasinin yansıması olsa gerek…
- Uzun menzilli füzeler yakındakileri etkiledi...25 saniye önce
- İktidar kapışması…1 gün önce
- Gülmek ve ağlamak…4 gün önce
- Kitlelerin hayal gücü…1 hafta önce
- Olayın Olacağı Oda...1 hafta önce
- Mustafa Kemal'i anmak…1 hafta önce
- Kemerlerinizi bağlayın…1 hafta önce
- Utangaç muhafazakarlar yine sol gösterdi sağ yaptı2 hafta önce
- Bu iş mahkemede mi biter?2 hafta önce
- Hangisine oy verirdiniz?2 hafta önce