Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Libya ile deniz yetki anlaşmasının Ege’de bir türlü çözülmeyen tartışmaları Akdeniz’e de yaydığı kesin.

        Ancak bu tür uluslararası anlaşmaların sonuçları da böyle olur.

        Sonuçta Türkiye önemli bir hamlede bulundu ve bunun sonucunu sonuna kadar almak için de elinden geleni yapacağı aşikar.

        Türkiye sadece bunu da yapmadı, Libya ile birlikte Mısır ve İsrail’e de daha fazla deniz yetki alanı sahibi olabilmesinin kapısını araladı.

        Zaten bir süredir İsrail’den, Leviathan ve Tamar bölgesinden çıkan gazın Türkiye üzerinden taşınması konusundaki niyet beyanı mesajları geliyordu.

        İsrail resmi radyosu da bir süre önce yayınladığı bir haberde Türkiye’nin toprakları üzerinden gazın Avrupa’ya taşınması için Tel Aviv’in Ankara’ya, “Müzakereye hazırız” mesajını ilettiği belirtilmişti.

        Ankara ise tıpkı Libya ile olduğu gibi İsrail ile de bir deniz yetki alanı sınırlandırma anlaşması yapmak istediğini, benzer durumun Mısır için de geçerli olduğunu belirtmişti.

        MISIR DA İPTAL EDEMEDİ

        Bunlar bir yana, gelelim asıl meseleye…

        Libya’da BM tarafından da tanınan Sarraj hükümetini eğer ki muhalif Hafter yıkar ve hükümeti ele geçirirse ne olur?

        Ya da geçmişte Mısır’da yaşanana benzer bir sürece tanıklık edilir mi?

        Soruyla gündeme getirilmek istenen, Mısır’da Muhammed Mursi Cumhurbaşkanı seçilince, Güney Kıbrıs Rum Yönetimi (GKRY) ile yapılmış deniz yetki alanı sınırlandırması mutabakatını iptal ettiğini duyurmuştu.

        Dolayısıyla Hafter yönetime gelirse benzer yöntemle iptal edebileceğine vurgu yapılıyor.

        Bu nedenle de ne yapıp edip, gerekirse de kuvvet desteği kaydırılıp Sarraj hükümetine desteğin devam etmesi gerektiği söyleniyor.

        Oysa durum pek öyle değil…

        Mursi hiçbir zaman onu işleme koymadı.

        Koysa da bir geçerliliği olmazdı.

        SINIR ANLAŞMASI

        Bunun bir mutabakat olduğu, antlaşma özelliğinin bulunmadığından söz ediliyor; o da doğru değil.

        Çünkü yapılan mutabakat Birleşmiş Milletler'e bildiriliyor ve o da işleme koyuyor.

        Dolayısıyla bırakın Hafter’in yönetimi ele geçirmesini, ayrı devlet kursa bile bir şey ifade etmez.

        Çünkü deniz yetki alanı anlaşması, bir sınır anlaşmasıdır.

        Nasıl ki Osmanlı Devleti döneminde yapılan sınır anlaşmaları Türkiye Cumhuriyeti döneminde de geçerli olduysa.

        Veya İran’da Şah döneminde belirlenen sınır, Humeyni geldiğinde de değişmediyse, bu durum da aynıdır.

        SIKINTI OLABİLECEK

        Burada Türkiye için biraz sıkıntı yaratabilecek bir durum da yok değil ama onun da çok önemi yok.

        O da anlaşmanın yürürlüğe girmesi için Meclis’in iki alt yapısı Libya’nın Temsilciler Meclisi (House of Representativ) ve Senato onayı gerekir denilebilir.

        Ama unutulmasın ki 2015 yılında Temsilciler Meclisi seçimlerine karşı çıkıldı ve kurucu görevi üstlenen Sarraj liderliğindeki Ulusal Mutabakat Hükümeti’nin bu süreci tamamlayamadı.

        Bunun üzerine Sarraj yanlısı bir meclis daha oluştu. (General Nationals Congres)

        Her iki tarafın da altında imzası bulunan Anayasa tasarısına göre uluslararası anlaşmaların onay yetkisi hâlâ Sarraj hükümetinde, çünkü kurucu iktidar.

        Hafter hükümeti devirip yerine geçmiş ya da gitmiş kendi devletini kurmuş hiç fark etmez, Yugoslavya’nın dağılması sonrası nasıl diğer ülkelerle sınırlar aynı kaldı, burada da değişen bir şey olmaz.

        AB VE ABD’NİN TAVRI

        AB’nin iki ülkesi Yunanistan ve İtalya’nın, hem Hafter’i ziyaret edip hem de ülkelerine davet etmelerinden kaygı duyulmasın. Çünkü İtalya’nın tutumunun gerisinde Güney Kıbrıs Rum Yönetimi ile yaptığı petrol anlaşmaları var.

        Ama AB’nin başat ülkeleri Sarraj hükümetini resmi olarak kabul ediyor; ayrıca BM’de de temsil edilen hükümet olarak görülüyor.

        Bu arada dikkat edilmesi gereken bir başka durum var; ABD Türkiye ile Libya’nın yaptığı deniz yetki alanı sınırlama mutabakatına tek kelime etmedi.

        Dolayısıyla, yapılan mutabakat uluslararasıdır, bir başkası gelince kaldırabilmesi söz konusu dahi değildir.

        Kendi kendimize dövünmek yerine, bu mutabakata diplomasi masasında güç kazandırılması gerekir.

        Çünkü kimsenin ses çıkaramayacağı, gerekçe üretemeyeceği en haklı zemin orasıdır…

        *

        CHP, AK Parti’yi ilk kez geçti

        Siyaset sahnesine girdiği 2002 seçimlerinden bu yana hep önde oldu.

        Yerel seçimde üçü megakent olmak üzere önemli büyükşehirlerin hepsinde kaybetmiş olmakla birlikte seçimi yine önde tamamladı.

        Bugüne kadar da lider konumunu elden bırakmadı, hatta kendinden sonra gelene epey bir fark attı.

        CHP’nin yaptırdığı ve uzun süredir de sonuçlarını merakla beklediği son ankete göre ilk kez AK Parti’nin önüne geçti…

        Bu sonucu CHP’nin yerel yönetimlerden sorumlu Genel Başkan Yardımcısı Seyit Torun dün gelen anket sonuçlarına dayanarak verdi.

        11 BÜYÜKŞEHİR ANKETİ

        Aktardığına göre CHP’nin uzun süredir çalıştığı TAEM anket şirketi, CHP’li belediye başkanlarının görev aldığı 11 büyükşehirde, 18 bin kişiyle yüz yüze yaptığı %2.5 hata payı konulan anket tamamlanmış...

        CHP’li belediye başkanlarının oyu seçimden bu yana %4.5 oranında arttırmış, toplumun tüm kesimlerinin oyunu alır hale gelmiş.

        Belediyelerin bulunduğu 11 büyükşehirde CHP, genel seçimde AK Parti’nin 7 puan gerisinde iken, ilk kez 3 puan önüne geçmiş.

        OY ORANLARI

        Anket sonucuna göre CHP %35.1; AK Parti %32.4; MHP %10;

        HDP %9.9; İYİ Parti %9.4 diğerleri de %3.2 oranında çıkmış.

        CHP’nin oy yükselişindeki en önemli etken olarak da toplumsal kutuplaşmadan uzak olması, farklılıklara kapısını aralaması, belediye başkanlarının da etkili çalışması gösterilmiş.

        Ankette dikkat çeken nokta ise CHP’ye kategorik olarak karşı çıkan, kesinlikle oy vermem diyenlerin oranının %15 seviyesine inmesi.

        Verilere göre kutuplaşmış sadıkların oranı %11.7 olurken, makul destek verenler %22.2, korumacı eleştirenler %27.1, makul muhalifler %24.1 ve kutuplaşmış muhaliflerin oranı da %14.9 oranına ulaşmış.

        BAŞKANLARIN OYU YÜKSELDİ

        Seçmen belediye başkanlarının önüne çıkarılan engelleri de kendine yapılan aykırı davranış olarak görmeye başlamış.

        Örneğin en çok hedef gösterilen İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı İmamoğlu’na toplumdaki eleştiri oranı %20’ler seviyesine düşmüş.

        Belediye başkanlarının da oyları artmış.

        Araştırmaya göre 31 Mart seçimlerinde İstanbul’da İmamoğlu’nun oyu %54.2 iken bugün %54.5’a yükselmiş.

        Ankara’da Yavaş’ın oyu da %50.9’den %54.9 çıkmış

        Diğer illerdeki oylar da şöyle olmuş:

        İzmir’de Soyer’in oyu ise %58.1’den, %62.1’e

        Antalya’da Böcek’in oyu %50.6’dan, %54.1’e

        Adana’da Zeydan’ın oyu %53.6’dan, %57.6’ya

        Mersin’de Seçer’in oyu %45.1’den, %51.6’ya

        Hatay’da Savaş’ın oyu %55.2’den, %56.8’e

        Aydın’da Çerçioğlu’nun oyu %53.9’dan, %55.4’e

        Tekirdağ’da Albayrak’ın oyu %51.2’den, %54.4’e

        Muğla’da Gürün’ün oyu %36’dan %41.2’ye

        Eskişehir’de Büyükerşen’in oyu da %52.3’ten, %56.8’e yükselmiş.

        CHP yönetimi, iki seçimdir anket çalışmasını doğruya yakın en iyi sonuçla bitirdiğini belirttikleri şirketin yeni çalışmasından çıkan sonuçtan hoşnuttu.

        Diğer Yazılar