ANADOLULU çoğaltmak istediği cinsten bir meyveden aldığı dal parçasını, daha gürbüz bir ağaca aktarma işlemine de aşı der…
Eğer o dal parçası öteki bünyede yaşamaya başladıysa da “aşı tuttu” diye sevinir.
Bilir ki bundan böyle daha sağlıklı olan ağaçtan istediği cins meyveyi daha fazla alma olanağına kavuşacaktır.
Belki de bundan olsa gerek, daha sağlıklı yaşam sürüp, daha dinç bir bünyeye sahip olmak için kendi bünyesine yapılan ölü virüs aktarımına da aşı demiş.
Bu deneyimini de yıllardır eksiksiz sürdürmüş.
Aşının ne denli önemli olduğunu Hıfzıssıhha Enstitüsü’nü kurup, orada aşı üretme faaliyetinde bulunarak göstermiş.
Yetmemiş, topluma aşının ne denli önemli olduğunu öğretmiş, aşının sağladığı faydayı zamanla nesillerinde görmüş.
SOL OMZU İKİ NOKTALI NESİL
İşte bundan dolayıdır ki çağdaşlarımın hemen hepsi sol omzu iki şerhleridir…
Biri çiçek, diğeri verem aşısının bıraktığı küçük yuvarlaklara sahiptir.
Ben saymadım, ancak geçenlerde Bilim Kurulu Üyesi, Halk Sağlığı Uzmanı Prof. Dr. Levent Akın, çocuk doğduğu tarihten itibaren 14 kadar aşı yapıldığından söz etti.
Bunları anlatmamın nedeni, yurttaşlarının, özellikle de bilim insanlarının aşı konusunda ne denli bilinç sahibi olduğunu anlatmak içindi…
Bunu dün bir daha ispat ettiler.
Dünyanın aşıya ulaşmak için didindiği dönemde, Türkiye'de bugün aşı yapılan kişi sayısı 10 milyon üzerine çıktıysa bunda Türk hekimlerinin payı var...
Özellikle de inaktif dediğimiz, ölü aşıya yönelmenin faydalı olduğunu o günlerde önerdiklerinde, yığınla tepkiyle karşılaşan Bilim Kurulu üyelerinin…
HAKLI ÇIKTILAR
Bugün batının da inaktif aşı arayışında olduğu bir dönemde, virologları, enfeksiyon ve mikrobiyoloji uzmanları hep birlikte inaktif aşının önemine dikkat çekti.
Kendi arkadaşlarından dahi, “Vay efendim mRNA dururken, nasıl gider de eski teknoloji aşı alırsınız?” tepkisiyle yüz yüze kaldı.
Ancak onlar yılmadı, Çinli firma Sinovac’ın Türkiye’de üçüncü faz çalışmasına katılma kararı alınmasına aracılık etti.
Benim de arasında bulunduğum 18-59 yaş arasında 10 bin 216 denek kişiye aşı veya plasebo denilen gerçek olmayan aşı uygulandı.
Uzun süren çabanın sonucunda daha önce Brezilya ve Endonezya’nın ilerisinde, tamamen bilimsel verilere dayanan ve oralarda olduğu gibi etki altında da kalmayan çalışmanın açıklaması dün iki bilim insanı Prof. Dr. Serhat Ünal ve Prof. Dr. Murat Akova tarafından açıklandı.
Şunu belirteyim ki yakında bir bilim dergisinde tüm detayları ile yayınlandığında da görülecek ki bugüne kadar Sinovac aşısı üzerinde yapılmış en kapsamlı bilimsel çalışma olduğu anlaşılacak.
Kendileriyle yaptığım sohbetten de yola çıkarak şunu söyleyebilirim ki diğer ülkelerde olduğu gibi bir kısmını da değil, ellerinde ne veri varsa tüm detayıyla ortaya koymakta kararlılar.
YÜZDE YÜZ ÖLÜMDEN KORUYOR
Çünkü sonuçlar başta öngördükleri gibi gitti, aşı çalıştı, Anadolu tabiriyle aşı tuttu.
En kötü ihtimalde dahi %83,5 etkili; ağır vakalarda ise bu oran %100’e çıkıyor.
Yani aşı olanların hiçbiri ağır hasta olmuyor, ölümden kurtuluyor.
Özellikle 65 yaş üstündekilerin büyük bölümüne bu aşının yapılmış olması, önemli bir korumayı sunuyor.
Bu yaş grubunda yüksek olan ölümün önüne geçtiği gibi birçoğunun da Covid-19’a yakalanmasının önüne geçiyor.
Ayrıca aşının yarattığı semptomlar ise ciddiye alınmayacak baş ağrısı, kas ağrısı gibi bir gün kadar süren gelir geçer rahatsızlıklar.
En fazla görülen yorgunluk hissi dahi %10 altında, yani %90’ı bende de yaptığı etki gibi aşı olduğunu dahi fark etmeden korunmaya başlıyor.
ON BİNDE 9
Bu arada dikkatimi çeken bir nokta da 10 bin 216 denekten kaçının hastalığa yakalandığına ilişkin.
Verilere göre Faz-3 çalışmasına başlandığında ortaya konulan 41 hasta hedefine ulaşılmış.
Bunun 32’sinin plasebo grubunda olduğu görülmüş, aşı olup da hastalanan sayısı ise sadece 9…
Onların da yüksek seyreden bir rahatsızlığı olmamış, aşı bir anlamda korumuş.
Buradan bakınca oran on binde 9’a denk gelir ki o da ağır seyir göstermeden iyileşmiş.
Bu açıdan bakıldığında Türk hekimlerinin ne denli öngörülü olduğunu görmek olası…
Toplumun büyük bölümünün aşılanmasına bu ölümlerinin büyük oranda önüne geçilmesine neden oldular.
Hipokrat da onların bu başarısını mutluluk içinde izliyordur…
Ancak mesele bilim insanlarının aşı tercihi ve bu konudaki çabalarıyla bitmiyor.
Toplumun da hasta olmamak için çaba göstermesi gerekiyor.
Hele ki son dönem Türkiye’nin 70 ilinde birden etkisini gösteren mutant virüsler bu denli yaygınken…