Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        ANAYASA ile güvence altına alınmış din ve vicdan hürriyeti, yasal düzenlemenin konusu yapılması gerekir mi?

        Toplum tarafından içselleştirilmiş, poliste, jandarmada, hatta avukatlıkta sorun olmaktan çıkmış, Anayasa Mahkemesi’ne açılan davalarda da serbesti yönünde karar çıkmış konuyu gündeme getirmenin gerekçesi ne?

        Ayrıca başörtüsü konusuna bugüne kadar din, vicdan ve kültürel özgürlüğün konusu olarak yaklaşan, bunun kanun ile düzenlenemez vicdan özgürlüğü olarak tanımlayan CHP neden buna ihtiyaç duydu?

        Her üç soruyu da dün CHP’nin etkin isimlerine sordum…

        İçlerinde en anlamlı yanıtı Grup Başkanvekili Engin Altay, CHP lideri Kılıçdaroğlu’nun bir cümlesini anımsatarak verdi:

        “Bu CHP eskisi değil, başkalaşmadan değişeceğiz…”

        Benzer yaklaşım, diğer Grup Başkanvekili Engin Özkoç’tan da geldi:

        “Helalleşme ile başladığımız toplumsal barışın yeni adımı. Neyi nerede yanlış yaptık? Bu onun sonucu. Bir beklenti, bir korku olarak değil, toplumun huzurunun sağlanması için toplumsal ihtiyaca, vicdanda bir şey kalmamasına yönelik bir adım…”

        Yani, CHP'nin kendisiyle yüzleşmesi...

        KAYGIYI GİDERME KANUNU

        Öncelikle şunu belirteyim, bu adımın atılmasının gerisinde yatan temel neden başörtüsü sorunundan daha çok toplumun bazı kesimlerindeki kaygıyı gidermek…

        REKLAM

        Bir de milletvekilleri ve 6’lı masa bileşenlerinden gelen taleplerin sonucu…

        Nitekim bunu CHP Genel Merkez yöneticileri de dile getiriyor, ağırlıklı olarak milletvekillerinden gelen bir talebin gereğini yerine getirmek olarak bakıyor.

        Aktardıklarına göre; milletvekilleri, muhafazakar kişilerin yaşam sürdüğü yerleşim bölgelerine gittiklerinde sıklıkla, “İktidara gelince başörtüsüne yine yasak mı getireceksiniz?” sorusuyla karşılaşıyormuş.

        CHP yönetiminden bir milletvekilinin bu konudaki şu cümlesi de dikkat çekiciydi:

        “Saadet Partisi ile ittifakımız bizim Anadolu’da muhafazakar köylere girmemizi kolaylaştırdı. Ama gittiğimizde hep başörtüsü sorusuyla karşılaşmamızın da önüne geçmedi…”

        Özetle muhafazakar kesimden gelen kaygıları ve CHP’nin geçmişten kalan imajını ortadan kaldırmayı amaçlayan adımdan öte durum yok.

        Tartışması tamamlanmış, üzerinde herhangi bir endişesi kalmamış, kapanmış konuda CHP’nin, “Ama biz öyle değiliz ki…” adımından başka bir şey değil…

        ANAYASA 174’TE BAŞÖRTÜSÜ YOK

        Bazıları bu adımın Anayasa’nın 174’üncü maddesinde yer alan devrim kanunlarındaki kılık kıyafet yasağına aykırı tutum olarak değerlendirebilir.

        Geçmişten bu yana aynı görüşü savunan, başörtüsü takan kızların üniversiteye özgürce girmesi gerektiğini yıllardır dile getiren biri olarak o gün de söyledim, bugün de savunuyorum…

        Ne Anayasa 174, ne de Devrim Kanunlarının birinde kadının başörtüsü konusu yok…

        Ne 1924’te ne de 1960’ta kadının başörtüsü konusu sorun idi.

        Sorun cübbe, takke gibi kıyafetlerin giyilmesiydi.

        REKLAM

        Bazı Kisvelerin Giyilmeyeceğine İlişkin 1934 tarihli Kanun’un gerekçesine bakılırsa da anlaşılır.

        Dolayısıyla sorun olmayan, ancak bazı kesimlerin siyasi amaçları uğruna sorun haline getirdiği süreci Türkiye tamamlayalı yıllar oldu.

        Başörtüsü siyasilerin çözebileceği sorun olmaktan on yıllar önce çıktı…

        ENDİŞE ARACI DEĞİL

        Oy devşirme aracı olarak görene de zarar vermeye başladı; bunu görmek için uzağa gitmeye de gerek yok.

        Bugün iktidara yönelik eleştirileri, başı açıktan kadından çok daha ağır şekilde dile getiren başörtülü kadınların sözlerini dinlemek yeter.

        Dolayısıyla başörtüsü istismar aracı olmaktan çıkalı yıllar oldu…

        CHP üzerinden “Bir endişe aracı olarak” tartışıldığı, her seçimin malzemesi yapıldığı gerçeğini inkar etmek de mümkün değil.

        Umarım bu noktada kalır ve yeni bir tartışmanın vesilesi haline dönüşmez.

        GEÇERLİLİĞİ VAR MI?

        Başta da söyledim, din ve vicdan özgürlüğü Anayasa’nın güvencesi altındadır, bunun ötesinde bir arayış da başta Anayasa’ya aykırıdır.

        Ne de Anayasa 174’te yerini bulan Devrim Kanunları kadının başörtüsü ile ilgilidir...

        İlgili olanlara ne denli uyulduğu da ayrıca tartışılır.

        Örneğin, Şapka İktisası Hakkında Kanun’a göre, bugün TBMM üyeleri şapka giymek zorunda…

        Tekke ve Zaviyelerle Türbelerin Seddine ve Türbedarlıklar ile Bir Takım Unvanların Men ve İlgasına yani yasaklanmasına ilişkin Kanun’un uygulaması da söz konusu değil; eğer öyle olsaydı karayolları kenarları türbe yönünü gösteren tabelalarla dolmazdı…

        Bir diğerine göre, Türk Medeni Kanunu gereği, evlenme akdi ancak evlendirme memuru önünde medeni nikah esasına göre yapılır; bugün imamlar da İslami kurala ve nüfusa kayıt esasına göre nikah kıyabiliyor.

        Siz istediğiniz kadar kanuna “düğünde iki davul çalınamaz” hükmünü koyun, bırakın iki davulu, bazı düğünlerde artık orkestra çalıyor.

        Dilediğiniz kadar direnin, toplumun gerisinde kalan kanunların uygulaması mümkün olmuyor…

        Diğer Yazılar