Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

EFSANEYE göre adı, vatanından kaçıp gelenlere gönlünü açması dolayısıyla verildi.

Toprağına göç edenler bardaklarını uzatıp “Ana dol” dedikçe, yaşlı kadının testisinden bitmeyen ayranını akıtması nedeniyle adı, “Anadolu” kalmış.

Bazı efsaneler Yunanca’da “güneşin doğduğu yer”, “yukarı ülke” anlamına geldiği için bu adı aldığını söylese de yaşananlar ilkine olan inancı kalıcı kıldı.

Çünkü yaşlı kadının testisinde simgeleşen davranışı, 14 yüzyıldır bir gün eksik etmedi.

İçişleri Bakanlığı Göç İdaresi verilerine göre 8’inci yüzyıldan bu yana bu topraklara göç eden sayısı 6 milyonu aştı.

İlk göçmen akını da Asya’dan oldu; Hacı Bektaş Veli, Mevlânâ’nın da aralarında bulunduğu erenler bu dalgalarla Anadolu’ya kavuştu.

ARNAVUTKÖY

İkinci büyük dalga 1468’de Fatih Sultan Mehmet tarafından getirilen Arnavutların İstanbul’a yerleştirilmeleriyle yaşandı.

Polonezköy gibi, Arnavutköy’ün kuruluşu da bu sayede gerçekleşti.

Sonrasında Yahudilerin 1492’de İspanya’dan sürgünü en büyük göç dalgasını yarattı.

Ardından 1735-1739 Osmanlı-Rus- Avusturya savaşıyla başlayıp 1792’ye kadar süren savaşlarda önce Kırım Türkleri, ardından 15 yıl süren Abhaz, Adige, Azeri, Çerkez, Gürcü, Tatar akınıyla karşılaştı.

Dünya bir etnik kökenin bölgesel sürgününe tanıklık etti.

Bunu eski Yugoslavya toprakları takip etti ve yüzyıllarca süren kitlesel göçlere kucak açtı.

Cumhuriyet döneminde Yunanistan ile başlayıp Romanya, Bulgaristan ile devam eden akınlara, Urumçi’den Afganistan’a, Tayland’dan Endonezya’ya, Somali’den Irak’a, Uganda’dan Suriye’ye uzanan insan dalgalarını bağrına bastı.

Bugün ise en dramatik ve fazla sayıda olanıyla yüz yüze.

Anadolu insanı gül ile olan ilişkisine benzer psikolojiyle, gönül ve diken arasında bocalıyor.

Bir yandan sevgiyle bağrına basıyor, dikeni battığında da tepki gösteriyor.

500 YIL YÖNETEN

Aynen, Cumhurbaşkanı Başdanışmanı Erşat Hürmüzlü ile sohbetimize konu mektupta dile getirildiği gibi...

Mektubu Halep’in kanaat önderlerinden Dr. Mahmut Ebul Huda El Huseyni bildiği kadar Türkçe’siyle kaleme almış.

“Ey büyük Türk halkı” diye başlıyor, “Bizleri ve İslam âlemini emanetle ve güçle 500 yıldan fazla yöneten halk” diyerek hitabına devam ediyor:

“Ey Şam-ı Şerif’e sevgi ve takdirle yaklaşan halk. Şimdi Şam-ı Şerif halkı savaştan kaçarak sizlere geldi ve ellerinize teslim oldu. Çünkü sizleri kendine yakın görüyor ve bu kucakların kendisine merhamet verdiğine inanıyor. Arap kardeşlerimiz, bizlere sırt cevirmiş, kapılarını bizlerin yüzüne kapatmış oluyorlar.”

Suriye’den gelenlerden bazıları ile yaşanan sorunlara dikkat çekiyor.

“Her toplumda iyi olmayan insanların bulunabileceğini, Suriye halkının genelinin ise sevgi ve saygı dolu olduğunu” belirtip “Onun için sizlere sesleniyoruz, bu iyi olmayan insanlarımızı mazur görün” çağrısında bulunuyor.

Son cümlesi ise şöyle bitiyor:

“Bizler sizlerin yolunuzdan devam edeceğiz. Sizleri ve memleketinizi hem kardeş, hem dost, hem de baba ve yoldaş olarak hatırlayacağız. Yüce Allah inancımızı korusun."

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar