Bu köfteler İsveç'e nasıl gitti?
Geçen hafta İsveç, resmi Twitter hesabından dünyaca ünlü köftelerinin Türklere ait olduğunu itiraf etti. Uppsala Üniversitesi’nden Annie Mattson, bizim halis muhlis köftemizi alıp kuzeyin o soğuktan kaskatı kesilmiş, kışın beyaz, yazın yeşil renklerle bezeli o olağanüstü memlekete “Demirbaş Şarl”ın götürdüğünü söyledi
Biz Türkiye’de yaşayanlar, İsveç’in bizim damak tadımıza çok uyan, lezzetli bir köfteleri olduğunu, ev eşyası satan o ünlü mağaza Türkiye’de açılana kadar bilmiyorduk. HT Pazar'dan Muhsin Kızılkaya'nın haberi...
IKEA sadece koltuk, kanepe, klozet, lavabo, çatalkaşık, battaniyeyorgan satmıyor aynı zamanda köfte de satıyordu. Öyle ki, zamanla köfteleri diğer ürünlerinden daha çok ilgi görmeye başladı. Hele ramazan aylarında, mağazada iğne atsan yere düşmüyordu. Hayır, mağazaya gelenlerin ezici bir çoğunluğu koltukkanepe almaya değil, iftarda o lezzetli köftelerden yemeye geliyordu.
Bu işin içinde bir iş vardı ama hiç kimse dönüp işin sırrını açıklamıyordu. Ta ki geçen hafta İsveç’in resmi Twitter hesabından, ülkenin dünyaca ünlü köftesinin tarifinin Türklere ait olduğu itiraf edilene kadar. Uppsala Üniversitesi Edebiyat Bölümü Araştırmacısı Annie Mattson, bizim halis muhlis köftemizi alıp kuzeyin o soğuktan kaskatı kesilmiş, yılın yarısı karanlık, yarası da güneş batmaz, kışın beyaz, yazın yeşil renklerle bezeli o olağanüstü memlekete “Demirbaş Şarl”ın götürdüğünü söyledi. Üstelik bu “Demirbaş”ın köfteyle yetinmediğini, yanında kahve ve lahana dolmasını da götürdüğünü ekledi. Bir de ben ekleyeyim: Giderken Kral, köfte, lahana dolması ve kahvenin yanında, İsveççe’de kullanmak üzere “kalabalik”, “divan”, “sofa” ve “köşk (kiosk)” kelimeleriyle, buzlu şerbet (saft) yapma sanatını da götürdü. (Yalnız onlar, her şeyin satıldığı bizdeki bakkal dükkânına benzer küçük büfelere kiosk, yani “köşk” diyorlar.)
Peki kimdi bu “Demirbaş Şarl” adıyla bildiğimiz Kral 12. Karl? Ne işi vardı bizim memleketimizde? Burada ne kadar kalmıştı ve hangi cüretle köftemizi alıp oralara götürmüş, öz be öz “milli ve yerli” olan bu güzel taamın bize ait olduğunu bu kadar yıl başarıyla saklanmasına vesile olmuştu?
Hikâye bir hayli eskidir.
“Demirbaş” kelimesinin dilimizde değişik bir tınısı var. Duyunca mutlaka gülümseriz. “Evladiyelik ve envantere kayıtlı eşya” anlamının yanında aynı zamanda “inatçı” anlamını da ihtiva eder ki bizi güldüren besbelli budur.
Peki durup dururken memleketimize sığınmış olan bir Kral’a neden “Demirbaş” lakabını takmışız?
1700’lerin başında, İsveç’in başında genç ve yetenekli Kral 12. Karl vardı. Herkesin herkesle savaştığı tarihler... İsveç de, aralarında ittifak yapmış olan Danimarka, Polonya ve Rusya ile savaş halindedir ve genç kral üçüne de gününü gösterir. Kısa sürede şöhreti artar, bütün Avrupa’da devrinin en büyük askeri komutanı olarak nam salar. Hatta ünlü Fransız filozofu Voltaire bu kahraman Kral hakkında bir kitap yazmak için İsveççe öğrenme zahmetine bile katlanır.
12. KARL OSMANLIYA SIĞINIR
Kral 12. Karl, 1709’da Moskova üzerine yürürken yaralanır, ordusu bozguna uğrar. Yaralı bir halde, yanında bin askerle Osmanlı İmparatorluğu’na sığınır. O sırada Osmanlı İmparatorluğ’nun İsveç devletiyle henüz diplomatik ilişkisi yok ama ezeli düşmanı “Deli Petro” var; bu ortak düşman ona bir fırsat sunabilir!
Yenik Kral, şu anda Moldova sınırları içinde bulunan, o tarihlerde Osmanlı toprağı olan Bender’e yerleşir. Ordusunu kaybetmiş, yenik bir hükümdar, siyasi bir sürgündür artık.
Kral, bu sürgünlüğün kısa sürede bitmeyeceğini çok kısa zamanda anlar, o yüzden de Bender dışında “Karlstad” adında küçük bir şehir inşa eder. Ülkesini buradan idare etmeye başlar. Devir 3. Ahmed, yani Lale Devri... O büyük savaşta, İsveçliler yenilince, Ruslar esir aldıkları İsveçli kadınlarla çocukları köle olarak Osmanlı’ya satar. Sultan da tümünü azat edip Karlstad’a gönderir; küçük İsveç kolonisi azat edilmiş kölelerin katılımıyla bir anda on bin kişiye ulaşır.
İsveç’in resmi Twitter hesabından yaptığı itiraf...
ADI NASIL DEMİRBAŞ ŞARL OLUR?
Kral burada bir saray inşa eder ve ülkesini buradan idare etmeye başlar. Gitmeye hiç niyeti yoktur. Ne yapıp edip Ruslardan intikam alacak, bu işi de Osmanlı’ya yaptıracaktır. O yüzden konukluğu gittikçe uzamaya başlar. 1712’ye gelindiğinde Bender’de kurulmuş olan “devlet içindeki devlet”, yavaş yavaş Sultan’ı kızdırmaya başlar. Asıl derdi Ruslar olan Kral, habire Sultan ile Rusları karşı karşıya getirir. Sultan başlarda hayli yumuşak bir şekilde, sonra gittikçe artan bir şiddetle onu ülkesine dönmeye davet eder. Bir an önce gitsin diye maddi desteği bile keser. Devlet, giderse eğer Avrupa boyunca refakat, Hollanda veya İngiliz gemileriyle ücretsiz seyahat bile vaat eder. Ancak Karl, Nuh der peygamber demez, gitmemekte direnir.
O zamana kadar giderleri devletin muhasebe kayıtlarında “demirbaşlar” kaleminden karşılandığı ve memlekete kazık çaktığı için de adı “Demirbaş Şarl”a çıkar.
Sonunda Sultan’ın sabrı taşar. Zorla gönderecek, başka çare yok. Ancak kolonideki 700 İsveç askeri bir anda savaşa hazırlanır. 1 Şubat 1713’te yeniçeriler saldırır. Saldırı sonucunda Kral’ın ordusundan geriye sadece 40 kişi kalır, gerisi öldürülür, Kral esir düşer. Önce Dimetoka’da bir süre ev hapsinde tutulur, ardından da Edirne’ye getirilir. İsveç tarih kitaplarında bu olaya “Kalabaliken-i Bender” denir.
5 GÜNLÜĞÜNE SIĞINMIŞTI 5 YIL KALDI
17 Haziran 1714’te, doğum gününde Kral’a, nihayet memleketine gitme vaktinin geldiği bildirilir. 12. Karl, namı diğer Demirbaş Şarl, 130 yeniçeri refakatinde ve yanında İsveç’ten gelmiş bin 162 kişiyle eylül ayında, Edirne’den ayrılır. Ama asla başkenti Stockholm’e varamaz. Giderken ayağının tozuyla Norveç’i istila eder, sonra da Oslo yakınlarındaki bir sınır kalesinin kuşatması sırasında 1718’de öldürülür.
Kral beş günlüğüne bize sığınmıştı, ilk fırsatta memleketine geri dönecekti. Ancak tam 5 yıl üç ay misafirimiz olarak yaşadı, giderken de beraberinde, iç dekorasyondan moda olan giysilere, müzikten opera ve tiyatroya varana kadar çeşitli sanat dallarında Türk unsurları ve temalarıyla o güzelim köfteleri ve lahana dolmasını götürdü. Kral’la geri dönen askerler de İsveç’te, buradan götürdükleri ilk kahveyi içenler olarak tarihe geçti.
Şimdi IKEA’nın açıldığı dünyanın bütün ülkelerinde o köfteler masa ve sandalyelerden daha çok rağbet görüyor. O köftelerden tatmayanınız azdır biliyorum ama olur da yolunuz İsveç’e düşürse, memleket hasretiyle sakın lahana dolmasını yemeye yeltenmeyin, zira dolmanın üzerine reçel döküp öyle yiyorlar imansızlar!