Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Geçen gün Türkiye’de görevli Batılı diplomatların küstahlıklarından, neredeyse bir buçuk asırdan buyana her işimize burunlarını sokmayı âdet edinmelerinden bahsetmiş ve 1908 öncesinin Manastır’ında zamanın Rus Konsolosu’nun şımarıklığı yüzünden çıkan bir hadisenin neticesinde iki neferi idam etme boyutuna vardığını yazmıştım.

        Bu utanç verici olaydan tekrar kısaca bahsedeyim:

        Manastır’daki Rus Konsolosu Rostkofski, bir karakolun önünden geçerken kendisine selâm vermediği gerekçesi ile Halim ismindeki nöbetçi neferin üzerine yürümüş, kırbaçla suratına vurmuş, izzetinefsi kırılan Halim de tüfeğini ateşleyip konsolosu yere sermişti...

        Rusya’nın yanısıra İstanbul’daki bütün elçilikler ayağa kalkmışlar, neferin cezalandırılmasını istemişler ve Manastır’da alelâcele toplanan askeri mahkeme hem Halim’in, hem de hadise sırasında karakolun dışında bulunan bir diğer askerin idamlarına karar vermişti! Halim’in suçu “cinayet”, öteki neferin kabahati de “cinayete mâni olmamak” idi ve cezalar Ruslar’ın gönlünü almak için hemen infaz edilmişti!

        Yazımdan sonra okuyucularımdan birhayli mail geldi. Hadisenin ayrıntılarını merak ediyor ve konu hakkındaki kaynaklara nereden ulaşabileceklerini soruyorlardı...

        HATIRALARDA YAZILIDIR

        Söyleyeyim: Yargılama ile alâkalı belgeler askerî arşivde yahut devlet arşivlerinde bir ihtimal duruyordur, tasnif edildi iseler bulunabilirler. Ama hadisenin ayrıntıları Enver ve Kâzım Karabekir Paşalar’ın otobiyografilerinde zaten vardır...

        Aşağıda, Enver Paşa’nın daha önce rahmetli Halil Erdoğan Cengiz, sonra da tarafımdan yayınlanan otobiyografisinde bu konu hakkında yazdıklarını günümüz Türkçesi ile naklediyorum:

        “...Bu sırada ortaya çıkan bir vak’a, büsbütün işi karıştırdı. Rusya Hükümeti’nin Manastır Genel Konsolosu Mösyö Rostkofski askerlere taarruza, rast geldiği yerde selâm vermediğinden dolayı azarlamaya ve hattâ bir topçu neferini darba kadar varmıştı.

        Nüzhetiye Karakolu önünden geçerken orada bulunan jandarma neferi Halim konsolosu tanımadığından saygı göstermez. Konsolos bunun üzerine kırbaçla yürür. Nefer de askerlik namusunu korumak için ateş eder. Konsolos iki kolunu, vücûdunu delen bir kurşunla yere serilir.

        Silâh sesi üzerine, kışladan olay yerine koşmuştum. Nefer sakinliğini bozmayarak ‘Ben vurdum’ dedi ve silâhını bana teslim etti. Derhal kurulan askerî mahkemede bulundum. Rusya Sefareti Baştercümanı Mandelstam’ın hükümete yaptığı hakaret bütün âsâbımı tahrik ediyor, ‘Âh, ne vakit iyi bir idare kurulacak, ne vakit bizi bu tahkirlerden kurtaracak bir hükümet teessüs edecek?’ diyordum.

        MAHKEME İSMİNİ LEKELEDİ!

        Bu sırada genel müfettişliğe tâyin edilmiş olan Hilmi Paşa, Manastır’da idi. Askerî mahkeme, Halim ile bir arkadaşının idamına karar verdi. Mahkemenin kâtibi olduğumdan verilen bu hükmün hiçbir kanuna dayanmadığını söylemeden geçemem. Öldürme hadisesinin jandarma tarafından kızgınlık neticesinde icra edildiğini konsoloshanenin askerî mahkemedeki vekilleri de tasdik ettiler. Bununla beraber idam hükmü ‘Nefer Halim, kızgınlıkla giriştiği öldürme eylemini taammüden tamamladığından ve arkadaşı da öldürmekten menetmediği için idamlarına karar verilmiştir’ şeklinde idi.

        Askerî mahkeme, böylelikle ismini sonsuza kadar lekeleyecek bir hüküm vermiş oluyordu. İki nefere verilecek ceza en fazla on beş sene hapis ve beş sene kürek olacaktı. Hüküm böyle verildikten sonra idare kararı idama çevirebilir ama askerî mahkeme haksız bir muamele yapmış olmazdı.

        Cezanın infazı sırasında sefaret baştercümanı benimle beraber seyre gitmek istedi. Mahkeme başkanı genel müfettişliğin bu emrini bana tebliğ etti fakat kabul edemeyeceğimi ricâ ettim ve uygun gördüler. Yalnız, ölen konsolosun cenaze alayı gittiği sırada bataryam beş pâre top atışına memur edilmişti, bunu yaptım. Maamafih bu olaydaki haksızlığı hiçbir vakit unutamayacağım”.

        Hadise, Kâzım Karabekir’in 2008’de çıkan “Hayatım” isimli otobiyografisinin 150. sahifesinde de yazılıdır ve iki hatırat arasındaki fark, Karabekir’in Enver Paşa’nın idam mahalline gittiğini yazmasıdır.

        İşte diplomasi, daha doğrusu “tâviz” tarihimizin şimdi hiç hatırlamadığımız ilk şehidleri olan Halim ile ismini bilmediğimiz diğer neferinin hüzünlü hikâyesi...

        Diğer Yazılar