Gülriz Sururi, idam ve rahmet
Türk tiyatrosunun çok önemli isimlerinden olan Gülriz Sururi vefat etti, vasiyeti uyarınca sessiz-sadasız defnedildi ve hem vefat hem de defin haberi yine vasiyeti gereği herşey olup bittikten sonra duyuruldu.
Sizleri şimdi Gülriz Hanım’ın vefatından 142 sene öncesinden bugünlere uzanan bir tarih yolculuğuna çıkaracağım ve yolculuğu yapma sebebimizi de yazının sonunda söyleyeceğim:
Askerler, 30 Mayıs 1876 Salı günü, zamanın hükümdarı Sultan Abdülâziz’i devirdiler. Sabık hükümdar darbeden hemen sonra Topkapı Sarayı’na, oradan da Ortaköy’deki Feriye Sarayı’na götürüldü ve dört gün sonra hâlâ tartışılan bir şekilde hayata veda etti!
Resmî açıklama devrik padişahın intihar ettiği yolunda idi ama hadisenin meydana geliş şekli ortada intiharın değil apaçık bir cinayetin bulunduğunu gösterir gibiydi...
Ben, okuduğum kaynaklardan öğrenebildiklerime ve hükümdarın yakından tanıdığım torunlarının anlattıklarına dayanarak Sultan Abdülâziz’in ölümünün intihar değil cinayet olduğuna inanırım ve bu işin aslını soranlara “Katledilmiştir!” derim.
Darbeyi üç paşa plânlamıştı: Midhat, Hüseyin Avni ve Kayserili Ahmed Paşalar… Sultan Aziz’n yerine ağabeyinin 36 yaşındaki oğlu Şehzade Murad Efendi’yi “Beşinci Murad” olarak tahta geçirdiler ama yeni padişah sadece 93 gün hüküm sürebildi; “tecennün”, yani “delirme” gerekçesi ile tahtından indirildi, yerini iki yaş küçük kardeşi Abdülhamid Efendi aldı ve “Sultan Abdülhamid” olarak 33 sene boyunca tahtta kaldı.
Sultan Abdülâziz’in hanımlarından birinin yakın akrabası ve belkide kardeşi olan Hasan adındaki genç subay hükümdar eniştesinin intikamını almak makdasıyla 15 Haziran gecesi Midhat Paşa’nın Bayezit’teki konağında yapılan hükümet toplantısını bastı. Cuntanın güçlü adamı Hüseyin Avni Paşa’yı öldürdü, sonra katliam yaparcasına önüne geleni vurdu yahut doğradı, Midhat ve Kayserili Ahmed Paşalar kaçıp odalara saklanarak kurtuldular, yakalanan Hasan Bey de ertesi gün Bayezit Meydanı’nda asıldı!
Sultan Abdülhamid amcası Abdülâziz’in ölümü üzerindeki esrar bulutlarını dağıtabilmek için tam beş sene bekledi, 1881 Haziran’ında başta Midhat Paşa olmak üzere sabık hükümdarın ölümünden sorumlu olduklarına inandıklarını tutuklatarak Yıldız Sarayı’nda kurdurduğu büyük bir çadırda toplanan özel mahkemenin karşısına çıkarttı.
İDAM, TİYATRO VE OPERA…
Mahkemenin başkanlığını kıdemli ceza hakimi Ali Sururi Efendi, yardımcılığını da Hristo Efendi yapıyordu…
Dâvâ üç gün sürdü ve Sururi Efendi hükmü 29 Haziran’da tebliğ etti: Mahkeme, Sultan Abdülâziz’i öldürdükleri gerekçesi ile başta Midhat Paşa olmak üzere on sanığı idama, iki sanığı da onar sene küreğe mahkûm etmişti!
Temyiz Mahkemesi’nin ardından zamanın şeyhülislâmı da fetva vererek kararları tasdik etti, yani idam cezaları hem hukukî hem de şer’î bakımdan uygun bulundu. Sultan Abdülhamid ise bunlarla yetinmedi, Yıldız Sarayı’nda devletin en yüksek görevlilerinin katıldığı bir meclis topladı, mahkemenin kararları bu mecliste de oylandı ve idamların infazı için on beş, cezanın hafifletilmesi için de on oy çıktı…
İdamların derhal infazını isteyenlerin başında o sırada “Maben Müşîri” yani “Saray Maraşalı” olan Plevne Kahramanı Gazi Osman Paşa da geliyordu ve Paşa hazırlanan zapta “Öldürülen kişi bir padişahtır ve idamların ibret alınması için mutlaka infazı gerekir!” diye yazmıştı.
Sultan Abdülhamid, bütün bu onaylara rağmen İngiltere’nin Midhat Paşa’nın idam edilmemesi için yaptığı teşebbüslerin de etkisi ile kararları tasdik etmedi, ölüm cezalarını müebbed küreğe çevirdi ve Midhat Paşa ile diğer mahkûmlar şimdi Suudi Arabistan’ın sınırları içerisinde bulunan Taif’e götürülüp oradaki kaleye kapatıldılar.
Mahkûmlar, Taif’te üç seneye yakın kaldılar ve Midhat Paşa ile 1876’daki darbeye katılanlardan Damad Mahmud Paşa, 6 Mayıs 1884 gecesi hâlâ tartışılan bir şekilde zindandaki hücrelerinde boğduruldu!
Tarihimizdeki bu uğursuz ve kanlı hadiselerden niçin bahsettiğimi merak etmiş olabilirsiniz, söyleyeyim:
Geçen gün vefat eden Gülriz Sururi, Yıldız Mahkemesi’nde Midhat Paşa ile arkadaşlarının idamına hükmeden hâkim Ali Sururi Efendi’nin küçük torunu idi! Gülriz Hanım’ın “Şurâ-yı Devlet” yani Danıştay başkanı olan büyükbabası Nazif Sururi Bey hâkim Sururi Bey’in oğlu; onun oğlu ve Gülriz Hanım’ın babası olan Lutfullah Sururi zamanının en meşhur tiyatrocularından, annesi Suzan Lutfullah da yine o devrin en meşhur operet sanatçılarındandı ve Midhat Paşa’yı idama mahkûm eden Ali Sururi Bey’in torunlarının neredeyse tamamı tiyatrocu olmuşlardı!
İnternet’te dün tatsız bir tartışmaya tesadüf ettim: Bir belediye başkan adayı Twitter’da Gülriz Hanım için Allah’tan rahmet diliyor, bir gazeteci arkadaş da bunun üzerine “Allah’tan rahmet mi? diye soruyordu…
Rahmet hasisliğinin sebebi belli: Gülriz Hanım’ın geçenlerde “Nutuk dünyaya inmiş son kitaptır” demesi ve başörtüsü hakkında bazı sözler söylemesi…
Böyle abartılı sözlerin doksanına gelmiş bir hanımdan geldiğini hiç dikkate almadan mahkeme-i kübrâ hakimliğine soyunup “Rahmet mahmet yok!” tavırları takınmak hatâdır, kimselere yakışmaz ve bir fânînin bu konuda hüküm verme yetkisi de zaten mevcut değildir!
Gülriz Hanım’a Allah’tan rahmet diliyorum.