Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Ana muhalefet partisinin üst düzey yöneticisi hiddet içerisinde açıklama yapıyor, “Milletin malının-mülkünün Katar’a gittiğini” söylüyor...

        Bu sözlere inanacak olsanız, Katarlılar’ın milletin malını-mülkünü ceplerine koyup götürdüklerini düşünürsünüz...

        Muhalefet partisinin meslekten ekonomist olan yöneticisi böyle bir işin mümkünsüzlüğünü, paranın geldiğini ama hiçbirşeyin gitmediğini ve satılan malın, hissenin, vesairenin burada kalacağını bilmesine bilir, hattâ gayet iyi bilir ama siyaset yapıyor ya, böyle söylemeye mecbur!

        Bu mantık, en pahalı semtlerindeki birbirinden kıymetli gayrımenkulleri senelerden buyana petrol zengini Araplar’a ve ardından da oligark Ruslar’a satılan Londra’nın yerinde şimdi yeller estiği mânâsına gelir!

        Sadece Londra değil, Fransa’nın Cote d’Azur’deki, yani Akdeniz sahillerindeki şehirlerde de öyle...

        Cote d’Azur’ün Nice, Cannes, Juan les Pinnes yahut Antibes gibi şehirleri ile kasabalarına yolunuz düştüğü takdirde, pencerelerde asılmış “satılık daire” ilânlarının çoğunun son senelerde Fransızca değil, Rusça olduğunu görürsünüz. Fransızlar harıl harıl Rus müşteri aramaktadırlar ama hiç kimse çıkıp “Ruslar gelecek, dünya güzeli sahillerimizi alıp Moskova’ya götürecekler” diye düşünmez, daha doğrusu böyle bir fikir fukaralığına düşmez.

        REKLAM

        Bizde ise “Milletin malı-mülkü Katar’a gidiyor” demek, bugün vatanseverliğin temel şartlarından olmuştur!

        Şimdilerde pek hatırlamıyoruz ama, biz yabancı sermayeye oldum olası meraklıyızdır; hattâ o sermayeyi çekebilmek için geçmişte göstermediğimiz marifet, atmadığımız takla kalmamıştır.

        BİZ, YABANCI SERMAYE ÂŞIKIYDIK!

        Eski gazete kolleksiyonlarını şöyle bir taradığınızda “İstanbul’a gelen Amerikalı zenginler Türkiye’ye yatırım yapmaya karar verdiler” diye başlayıp “Hamam, Boğaz, şişkebap ve rakı” muhabbeti ile devam eden dünya kadar haberle karşılaşırsınız... Cüzdanı şişkin ecnebiyi yere-göğe koyamayan o günlerin politikacıları ile basını, bundan birkaç sene öncesine kadar yabancılara yapılan hisse ve gayrımenkul satışlarını cephede büyük bir zafer kazanılmışcasına allayıp pullamıştır!

        Meselâ, yabancılar bir Türk bankasından hisse mi aldılar? Bu iş bankacılıktaki gücümüz ve dünya standardını yakalamamız mânâsına gelir; Avrupalılar’ın yahut Amerikalılar’ın bir holdingimize ortak olmaları da “dünya devi” seviyesine yükseldiğimizi gösterirdi. Kriz ânında kapısını çalıp borç istediğimiz IMF’nin tenezzül edip üç kuruş vermesi ise millî başarı idi!

        Yunan bankalarının Türk bankalarına ortak olmasını yahut yabancı finans kuruluşlarından tefecilerin istediklerinden de yüksek oranda borç alınmasını vakti zamanında büyük muvaffakiyet gibi gören çevreler, Katar ile kurulan ortaklıkları ve yaptığımız hisse satışlarını şimdi “milletin malının-mülkünün gitmesi” diye yorumluyorlar.

        Adamlar sanki İstanbul Borsası’nı, koskoca alışveriş merkezini veya devâsâ fabrikayı alıp götüreceklermiş gibi...

        REKLAM

        Hiç unutmam; elektriklerin hergün birkaç saat kesildiği, suların akmadığı, tüpgaz ve yağ kuyruklarının uzayıp gittiği 1977 sonlarıydı... İktidarda Milliyetçi Cephe Hükümeti vardı ve Başbakan Süleyman Demirel’in eski başbakanlık binasında yaptığı bir basın toplantısına gitmiştik...

        Demirel o zamanlardaki âdeti üzre söze Bülent Ecevit’e veryansın etmekle başladı, sonra “Hökümetimiz memurlar ile memur ve işçi emeklilerine her ay 750 lira yakacak yardımı yapmaya karar vermiştir” dedi...

        “MC” denen Milliyetçi Cephe Hükümetleri’ne muhalifliği ile bilinen zamanın meşhur gazetecilerinden biri, Başbakan Demirel’e “Bu nedir, niçin veriyorsunuz?” diye sordu.

        Demirel’in cevabı “Bu paradır!” oldu. “Para, para. Memurumun ve emeklimin ihyacı var diye veriyom!”.

        Başbakan’a “Niçin veriyorsunuz?” diye soran gazeteci ağabeyimiz, memurlara ve emeklilere maaşları dışında her ay 750 lira ödenmesini haftalarca diline dolamıştı...

        Zihniyet küçük bir farkla hâlâ aynı...

        Vaktiyle IMF’den aldıkları kredileri büyük başarı gibi gösteren ve imkân bulup da yine alsalar zafer çığırtkanlığı yapmaları kesin olan çevreler sermayenin küreselleştiği dünyada sermaye ırkçılığı yapıp Katar’dan gelen parayı “Milletin malının-mülkünün Katar’a gitmesi” diye görüyorlar!

        Diğer Yazılar