Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Müjde ki ne müjde! Altılı Masa, hazırlamak için aylardır uğraşıp durduğu yeni anayasa taslağını nihayet açıkladı. Taslak hakkında iş dünyasının, medyanın, sivil toplum örgütlerinin ve halkın görüşü de alınacakmış; önümüzdeki sene yapılacak seçimleri kazanıp da iktidar oldukları, daha doğrusu iktidarı paylaştıkları takdirde de anayasayı bu taslak çerçevesinde değiştireceklermiş.

        Taslak bende yeni bir anayasadan ziyade, AK Parti’nin geçen yirmi sene boyunca yaptığı uygulamaların ardından muhalefetin her hadiseden sonra dillendirdiği düşüncelerinin dökümünü çıkartıp bunları anayasa maddesi hâline getirmiş olduğu intibaını uyandırdı. Meselâ, Cumhurbaşkanı’nın İstanbul Sözleşmesi’ni iptal etmesine tepki mi göstermişlerdi, “Uluslararası anlaşmalardan çekilme kararını sadece TBMM verebilir” demişler; bir siyasî parti için kapatılma dâvâsı açıldı da buna karşı mı çıkmışlardı, siyasî partilerin kapatılmasını zorlaştırmışlar, alternatif baroları reddettikleri için anayasaya “Her ilde bir baro olabilir” diye yazmışlar yahut İçişleri Bakanlığı’nın belediye başkanlarını görevden almasına muhalefet ettiler ya, “Görevden alma kararını Danıştay verecek” buyurmuşlar.

        Mevcut anayasanın her bakımdan mükemmel olduğunu iddia edecek değilim ama açıklanan belgenin gerçek bir anayasa taslağı olmaktan ziyade ayrıntılara boğulmuş bir muhalefet listesi, bir “istemezükler manzumesi” olduğu da ortada!

        REKLAM

        Altılı Masa aylarca devam eden hazırlıklardan sonra yazdığı bu taslağı Meclis’ten geçirebilecek konuma gelip de anayasayı değiştirdiği takdirde artık Türkiye’yi tutabilene aşkolsun! Ne kadar sıkıntımız varsa hepsi sona erer; meselâ petrol zengini oluruz, kişi başına düşen millî geliri en az bir milyon dolara yükselir, memleket zenginleşti mi terör zaten hemen bitiverir, bütün Nobeller ile Oscarlar artık zaten bizimdir, Mars’a da gideriz, Jüpiter’de üs, Satürn’de de tatil köyü kurarız, yani aklımıza gelebilecek yahut şimdi hayal bile edemeyeceğimiz herşeyi rahatça yaparız!

        İstikbal bizimdir, zira memleketin şu anda bu vaziyette olmasının tek sebebi, sorumlusu ve de suçlusu şimdiki anayasadır!

        Taslak halkın görüşüne sunulacağı için, şahsî düşüncem olan ve metinde yeralması gerektiğinin şart olduğuna inandığım bazı hususları da şimdiden ifade edeyim:

        “Kuvvetler ayrılığı” prensibini tekrar hâkim kılınacak ya, anayasanın bu bölümüne “Kuvvetler ayrılığı kuralı gereği banyodaki musluk arıza yaptığı takdirde tamir için elektrikçi yahut badanacı değil, sadece muslukçu çağırılır” veya “Soğuk algınlığında antibiyotik alınır, asla müshil içilmez!” gibisinden hükümlerin yazılması şarttır. Taslakta vatandaşın ödevlerine değil, artık haklarına ağırlık verildiği için “Hak ve özgürlükler” bahsine de “Vatandaş askerlik yapmak zorunda değildir, vergi vermesi de gerekmez” maddesi ilâve edilmelidir!

        SANKİ KANATLANIP UÇACAĞIZ!

        Şaka bir tarafa, kendimi bildim bileli hep bir anayasa tartışmasıdır işitir dururum. Çocukluğumdan buyana gördüğüm ve hattâ bazıları için yapılan halk oylamalarında sandık başına gittiğim yeni anayasaların, anayasa değişikliklerinin ve referandumların sayısını hakikaten unuttum!

        Türkiye’de âdettir: Anayasalar, tâââ imparatorluk zamanından buyana bütün sıkıntıların sorumlusu olarak gösterilirler, değiştirildikleri takdirde dertlerin son bulacağına inanılır, fırsat düştüğü anda değiştirilirler ama herşey eski tas, eski hamam devam edip gider, hattâ gelen gideni aratır!

        Bir buçuk asırlık bu anayasa maceramızın bazı köşe taşlarını hatırlatayım:

        1876’daki ilk anayasamızdan, yani Kanun-ı Esâsî’den buyana memleketi düze çıkartmak için hep anayasayı değiştirme derdine düştük. 1908’de Meşrutiyet’i yeniden uygulamaya koymamızın ardından anayasa imparatorluğun çöküşüne kadar birkaç defa elden geçirildi, memleketin kaderine Ankara’nın hâkim olmasından sonra Kanun-ı Esâsî’nin yerini 1921’de Teşkilât-ı Esasiye Kanunu aldı. Maddeleri birkaç defa değiştirilen bu kanun 1924’te yenisi ile değiştirildi ama onun maddeleri ile de defalarca oynandı, 1945’te “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu” isminden vazgeçilerek adı “Anayasa” yapıldı ve metin de yeni dile uyarlandı. 1950’de iktidarı alan Demokrat Parti iki sene sonra memleket için çok daha önemli bir hamle yaptı ve Türkçesi 1945’te yenilenen anayasanın yerine eskisini, yani 1924’te kabul edilmiş olan metni getirince, “Anayasa” tekrar “Teşkilât-ı Esasiye Kanunu” oldu.

        REKLAM

        Derken 1960 darbesi geldi, askerler Teşkilât-ı Esasiye Kanunu’nun maddelerinden bazılarını hükümsüz bıraktılar, bazılarını da değiştirdiler, yani kanun kevgire döndü ve nihayet ismi de “Anayasa” olan başka bir anayasa geldi.

        Ama alışmıştık ya, bu anayasada da ikide bir değişiklikler yaptık, 12 Mart darbesi ile değişiklikler daha da arttı, 12 Eylül ile beraber anayasa zaten devreden çıkartıldı ve yerini 1982’de referandumla kabul edilen bir diğeri aldı.

        Âdetimiz üzere o tarihten sonra yaptığımız değişiklikleri de sıralayıp sizi sıkmayayım ve en önemli değişikliğin 16 Nisan 2017’de yapılan referandumla sistemin “Cumhurbaşkanlığı sistemi” hâline getirilmesi olduğunu hatırlatayım.

        Bir buçuk asırdan buyana anayasayı her değiştirdiğimizde bütün dertlerimizin biteceğine inandık ama gelen gideni arattı, ne dertler bitti, ne sıkıntılar son buldu, ne de Türkiye her değişikliğin ardından şâha kalktı!

        Anayasaların bizim de dâhil olduğumuz Şark dünyasındaki önemine ve gerçek demokrasinin dünyanın bu bölgesinde hayata geçip geçemeyeceği meselesine hiç temas etmeden kısaca söyleyeyim: Altılı Masa’nın gün gelip de anayasada istediği değişiklikleri yapması hâlinde Türkiye’nin kanatlanıp uçacağını düşünmek, bir buçuk asırdan buyana daldığımız ve hâlâ kurtulamadığımız boş bir hayaldir!

        Diğer Yazılar