Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Gündemimizin şimdi ilk sırasını işgal eden “Süleyman Şah Türbesi”nin arşivlerimizdeki kayıtlı macerası 1882’ye uzanır. Caber Kalesi’nin eteklerindeki türbeyi Sultan Abdülhamid 1884’te inşa ettirmiş, bu iş 49 bin 145 kuruşa mâlolmuş ama inşaat kaliteli olmadığı için türbe defalarca harabeye dönmüş, tamirler görmüş ve en nihayet 1973’te bugünkü yerine nakledilip yeniden yapılmıştır.

BUGÜN gündemimizin ilk sırasını işgal eden ve IŞİD’in saldırısına uğraması hâlinde savaş sebebi olması ihtimali bulunan “Türk Mezarı” ile ilgili ilk ciddî faaliyete girişen kişinin, daha doğrusu ilk inşaatı yaptıranın Sultan Abdülhamid olduğu pek bilinmez

İşte, bu inşaatın belgeli öyküsü:

İkinci Abdülhamid’in iktidar senelerinde, tarihte yer edinmiş olan önemli şahsiyetlerin imparatorluğun dört bir tarafındaki türbeleri elden geçirilmiş veya yeniden inşa edilmişti. Bu türbeler arasında Ertuğrul Gazi’nin, Şeyh Edebali’nin, Akşemseddin’in ve Bolayır’da vefat eden Süleyman Paşa’nın kabirleri gibi imparatorluk tarihinde önemli yer edinmiş kişilerin mezarları da vardı.

49 BIN 145 KURUŞ HARCANDI

Sultan Abdülhamid’in inşa ettirdiği türbelerden biri de, Osmanlı Hanedanı’nın büyük atası olduğuna inanılan Süleyman Şah’ın Suriye’deki Caber Kalesi’nin eteklerinde bulunan kabri idi...

19. asırda tamamen harabe halinde olan mezarın elden geçirilmesi 1882’de gündeme geldi vaziyet hükümdara arzedildi. 1884’te türbenin inşası için bir keşif yaptırıldı, bu işin 49 bin 145 kuruşa mâlolacağı belirlendi ve Sultan Abdülhamid gerekli plânların hazırlanmasını emretti. Türbe kare biçiminde olacak, mekâna kuyu, anbarlar, odalar ve türbenin korunması için askerlerin kalacağı bir koğuş yaptırılacaktı.

İnşaatın tamamlanmasının ardından, türbeye muhafız olarak bir onbaşının kumandasında bir takım ve 100 kuruş maaşla bir de türbedar tayin edildi.

Türk Mezarı için1882’de Sultan Abdülhamid’in çizdirdiği ve şimdi Osmanlı Arşivleri’nde muhafaza edilen ilk plân. Bu plânı, Prof.Erhan Afyoncu buldu.

SAVAŞ ÇIKTI, ONARAMADIK

Ancak binalar pek sağlam inşa edilmediği için türbe kısa zamanda yeniden harabe hâlini almaya başladı ve 1910’da, Sultan Mehmed Reşad zamanında yeni bir keşif yaptırıldı. Keşifte türbenin Süleyman Şah’ın şan ve şerefine uygun olmadığı tespit edilince tekrar tamiri kararlaştırıldı ama araya dünya harbi girdi ve onarım mümkün olamadı.

Derken aradan yine seneler geçti ve Kurtuluş Savaşı yılları geldi... Suriye, Birinci Dünya Savaşı’ndan itibaren Fransız işgalindeydi. Lozan öncesinde masaya oturan Türkiye ile Fransa arasında Ankara’da 1921’in 20 Kasım’ında bir “ön barış andlaşması” imzalandı ve Fransa andlaşmanın 9. maddesiyle Caber Kalesi’ndeki “Türk Mezarı”nın Türk toprağı olduğunu kabul etti.

Türkiye’nin yeni sınırları 24 Temmuz 1923’te Lozan’da son şeklini alırken Fransız temsilci General Pelle, Türk delegasyonunun başkanı İsmet Paşa’ya aynı gün resmi bir mektup gönderdi ve Ankara Andlaşması’nın hükümlerinin aynen geçerli olduğunu, Lozan ile çakışmadığını duyurdu.

Ama, Türk Mezarı daha da harabeleşmişti ve türbenin vaziyetini 150’likler listesine alınarak Türkiye’ye girmesi yasaklanınca 1938’e kadar Suriye’de sürgünde yaşamak zorunda kalan bir kişi, edebiyatımızın çok önemli isimlerinden olan Refik Halid Karay gündeme getirdi...

Abdülhamid zamanında, Süleyman Şah Türbesi’nin inşasına ait bir masraf belgesi.

Refik Halid önce makale olarak kaleme aldığı ve ilk baskısı 1930’larda Halep’te yapılan “Bir İçim Su” isimli kitabına da koyduğu “Türk Mezarı” başlıklı yazısında Süleyman Şah’ın ağzından türbenin önünde akan Fırat’a hitaben “Bana yol vermedin, fakat kabilem senden daha büyük sular üzerinden aştı, Tuna’yı atladı, Nil’den geçti. Onun Akdeniz’e hükmettiği ve Karadeniz’i kucakladığı devirler bile oldu...

Bütün o haşmetli günler artık tarihtir, biraz serap, biraz hayaldir. Bunlarla övünmüyorum, avunuyorum ve sana hiç küskün değilim, bilâkis minnettarım, zira ey sevgili Murat Çayı, sen bugün benim küçülmüş fakat kuvvetleşmiş vatanımdan fışkıran ve bana neslinin selâmlarını, hürmetlerini getiren bir mübarek vasıtasın. Bırak, ırkımın hasretine susamış yanık bağrıma suların serinlik ve teselli versin!” diye yazacak, bu cümlelerin ardından da “Süleyman Şah’ın heybetli gölgesini, ay ışığı altında Fırat’a eğilip bir avuç su alarak iştiyakla içerken görüyorum” diyecekti...

Yazı üzerine Ankara harekete geçti ve yetersiz kalsa da bir tamir yaptırıldı. Devrim yasalarından olan ve tekke, zaviye ve türbelerin kapatılmasını emreden yasanın çıkmasının ardından kaldırılan Süleyman Şah Türbesi’nin imamlık kadrosu da yeniden ihdas edildi ve gönderilecek imamın aylığının 1931 Haziranı’ndan itibaren Evkaf Umum Müdürlüğü bütçesinden ödenmesi kararlaştırıldı.

Türbeyi 1949’da bir astsubay, bir onbaşı ve sekiz er korumaktaydı...

1951’de Caber Kalesi’ni, Süleyman Şah’ın mezarını ve Halep ile Şam’daki şehitliklerin durumunu inceleyen Konya Miletvekili Saffet Gürol’un hazırladığı raporda bu mekânlarda büyük aksaklıklar bulunduğuna dikkat çekilmesi üzerine Türk Mezarı tekrar gündeme geldi ama o senelerde Suriye ile münasebetlerimizin iyi gitmemesinden dolayı hiçbirşey yapılamadı...

Süleyman Şah, ölümünden dokuz asır sonra, 1973’te yerinden oldu. Suriye, Caber Kalesi’nin bulunduğu bölgeyi sular altında bırakacak olan bir barajın inşaasına başlayınca Türk Mezarı eski mekânına benzeyen bir başka yere taşındı. Süleyman Şah için orada yeni bir türbe inşa edildi ve bir müfreze asker bulundurup bayrak çekme âdeti bu yeni türbede de devam etti.

Süleyman Şah ile iki yardımcısına ait olduğuna inanılan mezarlar.

KİM OLDUĞU TARTIŞMALI

Türkiye’nin gündeminde olan “Türk Mezarı”nın öyküsü, işte böyle ama türbede yattığına inanılan Süleyman Şah kim? Osmanlı Hanedanı’nın hakikaten atası mı, yoksa başka bir Türk kumandanı mı?

Türk Mezarı’nın, 1950’lerde Caber Kalesi’nin eteklerinde bulunduğu ilk hâli

Süleyman Şah, Anadolu’yu fetheden Selçuklu hükümdarı Alparslan’ın yüksek rütbeli kumandanlarındandı. Malazgirt savaşından sonra Anadolu’nun fethini tamamlamakla görevlendirilenlerin arasında o da vardı ve Anadolu Selçuklu Devleti’nin kurucularından oldu. Sonra eski silâh arkadaşlarıyla güç kavgasına girdi, 1086’nın 5 Haziran’ında Artuk ve Tutuş ismindeki diğer Selçuklu beyleri ile Halep yakınlarında savaşa tutuştu, yenildi ve savaş meydanında öldü. Eski silâh arkadaşları, Süleyman Şah için büyük bir cenaze merasimi yaptılar. Cenaze namazını Süleyman Şah’ı mağlûp eden Tutuş kıldırdı ve Süleyman Şah, Fırat vadisinin sol sahilinde yeralan, bugün Rakka ile Meskene arasında kalan Caber Kalesi’nin eteklerine defnedildi.

Türk Mezarı’nın bugünkü vaziyeti.

Osmanlı tarihçileri, asırlar sonra Selçuklu kumandanı Süleyman Şah’ı birdenbire Osmanlı Devleti’nin kurucusu Osman Gazi’nin dedesi yaptılar. Bu arada bir de efsane doğdu: İran üzerinden gelen Türkmenler, Anadolu’ya yerleşmelerinden önce Suriye’ye ve Irak’a gitmişlerdi. Tarihî rivayetlerde Osmanlı hanedanının mensup olduğu aşiretin Türkiye’ye Suriye üzerinden geldiği anlatılıyordu. Âşıkpaşazâde, Neşrî ve Oruç Bey gibi ilk Osmanlı tarihçileri Osmanlı hanedanının atası Süleyman Şah’ın Fırat Nehri’ni geçerken Caber Kalesi civarında boğulduğu ve cesedinin nehirden çıkarılarak kalenin eteğine gömüldüğü iddiasını ortaya attılar.

Selçuklu kumandanı Süleyman Şah, artık “Osmanlı hanedanının atası” olmuştu!

Süleyman Şah’ın gerçek kimliği artık önemli değildir, önemli olan meçhul bir kişiye de ait olsa türbenin bulunduğu mekândaki bayrağımızın orada yükselmeye devam etmesidir.

Son Halife Abdülmecid Efendi.

Son Halife’den Mustafa Kemal Paşa’ya ‘Türk Mezarı’ için teşekkür mektubu

BU mektubu daha önce yayınlamıştım ama yeri geldiği için tekrar ediyorum:

Son Halife Abdülmecid Efendi, 18 Ekim 1921’de Ankara’ya, Büyük Millet Meclisi Başkanlığı’na, yani Mustafa Kemal Paşa’ya gönderiği mektupta, Türkiye Cumhuriyeti’nin sınırları dışındaki tek toprak parçası olan Suriye’deki Caber Kalesi’nin Türk toprağı olarak kalmasını Fransa’ya kabul ettiren Ankara yönetimini tebrik etmişti.

Son Halife, Büyük Millet Meclisi ile Fransa arasındaki görüşmelerin tamamlanıp anlaşmanın törenle imzalanmasının beklendiği günlerde, elyazısı ile kaleme aldığı mektubunda Osmanoğulları’nın atası olan Süleyman Şah’ın mezarına karşı Meclis’in gösterdiği alâkaya teşekkür ediyor, “Osmanlı sülâlesinin kurucusu Sultan Osman’ın büyük pederi Süleyman Şah’ın Caber Kalesi’nde bulunan ve ‘Türk mezarı’ diye bilinen kabrinin müştemilâtı ile beraber Türkiye’nin malı olarak kalması, Türkiye tarafından korunması ve buraya Türk Bayrağı çekilmesi hükmü, Türkler’in hakimiyet tarihinin tek vücut ve tek bir emel şeklinde olduğunu dosta ve düşmana göstermiştir” deyip şükranlarını sunuyordu.

Abdülmecid Efendi’nin Meclis Reisi Mustafa Kemal’e teşekkür mektubu.

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar