Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Dursun Çiçek’in, yargıda Salim Başol-Altay Egesel zihniyetinin varlığına dair açık itirafları çok konuşuluyor. Çiçek’e, “Siz Erdoğan iktidarını indirin komutanım. Biz sonra ne yapacağımızı biliriz” diyen hakimler ve başsavcılar kim? Şimdi bu soruşturuluyor…

        Toplumsal Adalet ve Yardımlaşma Derneği, Anayasal Düzene Karşı İşlenen Suçları Araştırma Bürosu’na, Dursun Çiçek ve bu başsavcılarla ilgili suç duyurusunda bulundu.

        Pazartesi günü bu konuda yazdığım yazı epey okundu ve tartışıldı. Aynı gece Didem Arslan Yılmaz’ın Habertürk TV’deki programına da konu oldu. Kendisine “Erdoğan iktidarını indirin biz gereğini yaparız” diyen başsavcılar konusunda cevap hakkı tanınan Dursun Çiçek ise söylediklerini açıklığa kavuşturmak yerine her zamanki kafasıyla kişisel saldırı yapmayı tercih etti ve Didem onu yayından aldı. Maalesef Gürkan Hacır da Çiçek’in bu skandal itiraflarını zorlama tevillerle savunmaya kalktı. Oysa o program baştan sona YouTube’dan izlendiğinde her şey çok açık…

        AÇIKÇA ERDOĞAN’I KAST EDİYOR

        Dursun Çiçek, “FETÖ’nün siyasi ayağı da tutuklanmalı” derken açıkça Başkan Tayyip Erdoğan’ı kastediyor. Zaten Erdoğan’ın ismi veriliyor. Programın moderatörü, Dursun Çiçek’i Tayyip Erdoğan’ın “FETÖ’nün baş siyasi ayağı olduğu” yönünde tahrik ediyor. Ahmet Sever’in kimi iftiralarını alıp gerçek gibi kabul ederek “Zekeriya Öz’e bütün talimatları bizzat Erdoğan’ın verdiğini, bunun hukuki sorumluluğu olup olmadığını” soruyor.

        Dursun Çiçek, “Erdoğan’ın FETÖ olayındaki hukuki sorumluluğu” sorusu üzerine kimi başsavcılarla yaptığı skandal konuşmaları aktarıyor. Yani Çiçek’e göre FETÖ’nün 1 numaralı siyasi ayağı bizzat Tayyip Erdoğan. Zekeriya Öz’e talimatları Erdoğan’ın verdiğini ve tüm Ergenekon-Balyoz tutuklamalarını Erdoğan’ın yaptırdığını savunuyor. Dolayısıyla olayın tevil edilecek bir tarafı yok.

        ESAS KENDİSİ KEMALİST TABANI RAHATSIZ EDEN İTTİFAKI İSTEMİŞTİ

        Dahası Pazartesi günkü yayında stüdyoda bazı şeyleri bizler duyamadık ancak sonra bana gelen telefonlardan fark ettim ki çözüm sürecinden ötürü de Tayyip Erdoğan iktidarını “PKK’ya yardım ve yataklık etmek”le suçlayacak kadar içi Erdoğan nefretiyle dolu Çiçek’in. Oysa PKK’nın siyasi şubesiyle CHP’nin ittifak kurmasını açıkça öneren bizzat Dursun Çiçek’ti. Hatırlayın, o dönem bu açıklaması çok konuşulmuştu. Atatürk’ün partisiyle Abdullah Öcalan’ın partisini müttefik yapmak isteyen kendisiydi. Kemalist taban o zaman bu sözlere büyük tepki gösterdi. Bu ne perhiz, bu ne lahana turşusu?

        “3’TE 1’İMİZ ATILDIK” NE DEMEK?

        Öte yandan pazartesi akşamki programda Yaşar Hacısalihoğlu ve Mete Yarar çok ilginç bir noktaya dikkat çektiler. Dursun Çiçek’e bu darbeci sözleri söyleyen savcılarla hakimlerin kripto FETÖ’cü olabileceğini söylediler. Bunu da “3’te 1’imiz atıldık komutanım. Erdoğan iktidarına gücümüz yetmiyor” lafına dayandırdılar. Şahsen ben, Çiçek’in konuştuğu başsavcıların Vural Savaş-Sabih Kanadoğlu kafasında olduğu kanaatindeydim ama Hacısalihoğlu ve Yarar’a göre bunlar Celal Kara-Muammer Akkaş zihniyetine sahip, FETÖ kalıntısı isimler.

        Hakikaten Kemalist bir savcı “3’te 1’imiz atıldık komutanım” der mi? Bunu da düşünmek lazım… Yargıdan atılan o “3’te 1” tamamen Gülenist isimler. Hiçbir Kemalist yargıdan atılmadı. Nitekim Dursun Çiçek ile ilgili suç duyurusunda da bu kişilerin FETÖ’cü olduğu ve Çiçek’in katıldığı televizyon kanalında muhalif görüntü altında FETÖ militanlarını cesaretlendirici programlar yapıldığı iddia ediliyor.

        KEMALİST GÖRÜNÜMLÜ GÜLENİSTLER’DEN ALDIĞI BİLGİ İLE…

        Yani bu tezlerden hareketle Dursun Çiçek kimi kripto FETÖ’cü savcılarla hakimlerle mi sıkı fıkı? 15 Temmuz’dan önce de kendini Kemalist gibi gösteren Gülenistlerden aldığı bilgilerle “Ordu içinden Fetullahçı darbe gelme olasılığı sıfır. F-16 pilotlarımıza iftira atıyorlar” diyerek yine skandal bir röportaja imza atmıştı.

        Çiçek’in itiraflarıyla ilgili soruşturma sürecinde, bu başsavcıların ne tipte darbeci olduğu ortaya çıkar. Burada önemli olan darbeci arasında ayrım yapılamayan bir noktaya gelmek… İster Egesel gibi 27 Mayıs kafası, ister Ali Elverdi gibi 12 Mart veya Nurettin Soyer gibi 12 Eylül ya da Vural Savaş gibi 28 Şubat kafası… İster Sabih Kanadoğlu gibi 27 Nisan, ister Celal Kara-Muammer Akkaş gibi 17-25 Aralık ve 15 Temmuz zihniyeti… Savcı-hakim cübbesine girmiş darbecilik aynı darbeciliktir. Kemalizm maskesi de taksa, Gülenizm maskesi de taksa hiç fark etmez…

        ***

        Bu açıklamalar 28 Şubat savunusu değil midir?

        O günkü programda General Ahmet Yavuz da gündeme geldi. Ben pazartesi günkü yazımda bir cümleyle Yavuz’un son dönemdeki korkunç içerikli konuşmalarına referans yapmıştım. Zira Yavuz kısa süre önce TSK’da başörtülü kadınların hiç zulüm görmediğini ve dindarlara hiç baskı yapılmadığını söylemişti. Bu açıklama, milyonlarca insanın yaşadığı ıstırapların inkar edilmesinden başka bir şey değildir.

        Ahmet Yavuz o gece yayına bağlanıp bu beyanını savunmaya devam etti. Başörtüsü yasak değilmiş ama türban yasakmış TSK’da! Evet maalesef 2018 Türkiyesinde, 12 Eylül-28 Şubat ürünü olan başörtüsü-türban ayrımı hala kimi generaller tarafından savunulabiliyor. Ne kadar üzücü…

        TÜRBAN-BAŞÖRTÜSÜ NOSTALJİSİNE KAPILANLAR

        Yani bu zihniyete göre Emine Erdoğan’ın taktığı şey türban ve yasaklanması doğruydu. Babaannelerimizin çene altından taktığı ve saçlarının hafif göründüğü şey başörtüsü ve o meşru. İşte tam 28 Şubat kafası budur.

        Ayrıca çene altından bağlayan kadınlarımızın da yemin törenlerine alınmadığı çok sayıda örnek yaşandı. Bunu da arşivlerde bulmak mümkün.

        Öte yandan Yavuz’un bu açıklamalarından o akşam stüdyodaki herkesin rahatsız olduğunu söyleyeyim…

        O DA GEREĞİNİ YAPACAK MI?

        “28 Şubat askeri darbesini savunduğumu Nagehan Alçı ispatlasın ben askerlik onurunun gereğini yaparım. Kendisi ispatlayamazsa gazeteciliği bırakacak mı?” dedi yayında. Haklı bir soru. İspatlayayım.

        Yavuz’un “Bir intikam davası: 28 Şubat” başlıklı yazısına Google’dan herkes ulaşabilir. O makalede 28 Şubat’ın bir askeri darbe olduğu inkar ediliyor ve 28 Şubat sürecinde yapılanlar savunuluyor. Şu satırlar kendisine ait: “28 Şubat darbe değildir. O dönemde yapılmak istenen TSK içinde uç veren Cemaat ve tarikat mensubu subay ve astsubayların temizlenmesiydi. Batı Çalışma Grubu da, iddia edildiği gibi ne gayri yasal ne de gayri meşrudur. Orada görev alan masum subayları bir örgüt mensubu zannıyla yargılamak ne hukuken, ne de ahlaken kabul edilebilir değildir!”

        Bu apaçık 28 Şubat savunusu hakkında fazla yorum yapmaya dahi gerek yok. Demokratik hukuk devleti değerleri bakımından korkunç. 2018 ortamında BÇG denen aleni çete oluşumu ve 28 Şubat hala savunulabiliyor. FETÖ ile mücadelesiyle tanınan üç hakimimiz 28 Şubat davasında darbeciler için ağırlaştırılmış müebbet kararları verdiler. BÇG mahkeme kararıyla da gayrimeşru bir çete olarak tespit edildi. Bunu herkese hatırlatmak isterim.

        Her şey ortada. Ahmet Yavuz’un hem başörtülü yurttaşlarımızla ilgili söyledikleri hem de 28 Şubat savunmaları çok açık ve ispatlı. Kendisi askerlik onuru gereği ne yapar bilmiyorum ama anne tarafından dedesi de bir asker olan biri olarak şunu çok iyi biliyorum: Her türden darbecilik ve cuntacılığı desteklemek askerlik şerefine kesinlikle aykırıdır. Bu anti-demokratik fikirleri 2018 ortamında hala savunmak ise çok üzücüdür.

        Diğer Yazılar