Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        Fatih Altaylı’nın dün yazdığı Zindaşti meselesi iç içe birçok sorunu barındırıyor. Ben de bir süredir konuyu takip ediyordum, Zindaşti 1.5 yıl boyunca İstanbul Emniyeti tarafından titizlikle takip edilip büyük çabalar sonucu yakalanmıştı. Dosyası çok doluydu. 500 sayfaya varan suçlamalar içeriyordu. Ancak onca emek İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimi Cevdet Özcan Zindaşti’yi ve adamlarını apar topar tahliye edince heba oldu.

        İstanbul Cumhuriyet Başsavcılığı tahliyeye hemen itiraz etti ama iş işten geçti, Zindaşti ve üç adamı ortadan kayboldu.

        Ben bugün konunun iki boyutu üzerinde duracağım. Altaylı, tahliye kararı veren Hakim Cevdet Özcan’nün yargı çevrelerine anlattıklarından alıntı yapmış. Kendisini eski bir milletvekilinin aradığını söyleyerek savunan Hakim, baskı yapıldığını, eski vekilin Zindaşti için tahliye talep ettiğini ileri sürüyor. Bu yenilir yutulur bir iddia değil...

        KUZU'NUN İSMİ NEREDEN ÇIKTI?

        Bu anlatılanlarda tarif edilen eski vekil Kuzu’yu arayıp sordum. Altaylı’ya da mesaj göndermiş. "Hayatımda ne Zindaşti’yi tanırım, ne Hakim Cevdet Özcan’ı. İkisini de hayatımda ne gördüm ne konuştum ne de böyle bir ifadenin varlığından haberim var. İftiranın bu kadarına pes" dedi.

        Peki ama nereden çıktı Kuzu’nun ismi? Burhan Kuzu, "Daha önce de mesela 2011 seçimlerinde benim ismimi kullanıp 'Burhan Hoca şu ismin milletvekili olmasını istiyor' diye birtakım kişiler birilerinden para toplamışlar. Sonradan öğrendim. Benim ismimi kullanmaya çalışanlar olabilir. Ya da belki de bir çete var. Bunun üzerine muhakkak gideceğim. Hakim Cevdet Özcan benim kendisini aradığım yalanını söyleyemez. Resmi kayıtlardan tüm gerçek ortaya çıkar. Kim bana iftira attıysa olayın üzerine gideceğim" dedi.

        YALNIZCA SORUŞTURMA YETMEZ

        Eğer Hakim Cevdet Özcan’ın böyle bir ifadesi varsa her açıdan skandal. Burhan Kuzu gerçekten arayıp böyle demiş ise bu çok ağır bir suç. Kuzu’dan ya da başkasından gelsin, hukuka göre değil, telkine göre hareket ettiğinin itirafı bu. Bunu itiraf eden hakimin derhal açığa alınması gerekir. Dolayısıyla şimdi yanıtlanması gereken şu: HSK yalnızca soruşturma açmakla mı yetindi, yoksa açığa da aldı mı Cevdet Özcan’ı?

        Bu sorunun cevabını bulmak için ulaştığım üst düzey yargı yetkililerinden öğrendiklerim Türkiye’nin geleceği adına moralimi iyice bozdu sevgili okurlar…

        MEĞER ARTIK...

        Yargı içinde açığa almak için yargı mensubunun maddi bir menfaat sağladığının kanıtlanmasına bakılıyormuş. Yoksa bu şekilde itiraf bile edilse o yargı personeline dokunulmuyormuş. 15 Temmuz sonrası ne kadar yoğun bir şekilde açığa alınma yapıldıysa şimdi durum tam tersi. Belki de yargının geçirdiği büyük sarsıntının ardından mevcudu koruma refleksi bu. Ama gördüğüm kadarıyla "Devlet menfaati için gelen telefon" diyerek hakim yanıltılırsa soruşturma ile yetiniliyor. Şu anda da Hakim Cevdet Özcan hâlâ görevinin başında. Konuştuğum çok üst düzey diğer bir güvenlik yetkilisinin söyledikleri ise daha da korkunç. Çok açık konuştu bu yetkili ve aynen bana şöyle dedi:

        BERMUDA ŞEYTAN ÜÇGENİ

        "Burhan Kuzu’nun böyle bir şey yaptığına inanmak istemiyorum ama buna benzer olaylar çok oluyor. Özellikle FETÖ ile bağlantılı tahliyelerde şu an yargı ve emniyet camiasının tümünün bildiği bir Bermuda şeytan üçgeni var. Sözde AK Partili politikacılar ya da işadamları ile sözde Atatürkçü avukatlar ve genellikle zengin FETÖ sanıkları. Sözde diyorum çünkü bu kriminal üçgene girenlerin gerçek AK Partili ya da gerçek Atatürkçü olduğuna inanmıyorum. Muhakkak 1-2 sene içinde yaptıklarının da hukuki bedeli olacağını düşünüyorum. Zindaşti benzeri FETÖ bağlantılı isimleri polisten korumak için yardım edenlerin kim olduğu biliniyor. Zaten avukatlar ve şüpheli tahliye tarihleri ortada. Hakimleri ne yapıp edip bu bermuda şeytan üçgeniyle tahliyeye zorluyorlar ya da tırnak içinde ifadeyle duygusal şekilde ikna ediyorlar diyelim. Bunların hepsi suç. FETÖ’cüler hem AK Parti tarafını hem Atatürkçü kanadı bir şekilde kilitleyecek önlemleri alıyorlar."

        HSK’YA ÇAĞRI

        Şimdi Sayın Hakim Cevdet Özcan’a ben de buradan seslenmek istiyorum: Kamuoyuna açıklama yapmak zorundasınız sayın hakim. Neden böyle bir karara imza attınız? Sizi bu kararı vermeniz için arayan oldu mu? Aradıysa kim ne hak ve yetkiyle ve ne amaçla aradı? Kararınızı bu aramaya istinaden mi verdiniz? Niçin? Hangi gerekçeyle bunu yaptınız? Kamuoyu sizden bir cevap bekliyor. Bu cevabı vermek sizin açınızdan da iyi olacaktır çünkü polis ve yargı camiasında Zindaşti’nin neden tahliye edildiğine dair sizinle ilgili söylenenleri siz de tahmin edersiniz…

        HSK Başkanvekili Mehmet Yılmaz, Altaylı’ya gönderdiği mesajın aynısını bana da gönderdi. HSK 1. Dairesi’nin verdiği inceleme izni teklifini Adalet Bakanı’nın onayladığını ve müfettişin tahkikata başladığını söylüyor. Fakat hakimin bu skandaldan sonra halen adalet dağıtan kürsüde bulunuyor olmasını kamu vicdanı kabul etmiyor. Ben Sayın Mehmet Yılmaz’ı 2014’teki meşhur HSYK seçimlerinden beri hep desteklemiş ve takdir etmiş bir köşe yazarıyım ama son dönemde Sayın Yılmaz’ı tutuk buluyorum. Üstelik Yılmaz sık sık açıklama yapmaktan da çekinmeyen değerli bir hukukçudur. Aynı tutukluğu Dursun Çiçek’in bütün yargı camiasını zan altında bıraktığı olaydan sonra da gördüm. Hem Çiçek’in skandal açıklamaları hem bu Zindaşti olayı etkin şekilde soruşturulmazsa yargı camiası çok itibar kaybedecektir. Mehmet Bey’i yeniden eski proaktif tavrını almaya davet ediyorum.

        NOT: Zindaşti'nin tahliyesine karar veren hakim Cevdet Özcan, İstanbul 5. Sulh Ceza Hakimliği'nden Küçükçekmece Hakimliği'ne atandı.

        ***

        O öğretmen hakkında suç duyurusu

        İstanbul Erkek Lisesi’nde iki öğrenciyi tokatlayan Metin Kuş meselesini detaylarıyla yazdım. Medya bu haberi "İzmir Marşı'nı söyleyen öğrencilere tokat" diye görüp, "ideolojik davranan öğretmen" portresi çizerken ben Kuş’un Atatürkçü kimliği ile bilinen bir kişi olduğunu, dolayısıyla tokadın siyasi bir gerekçesinin olmadığını, zaten esas meselenin tokadın kendisi olduğunu ve o öğretmen hakkında muhakkak işlem yapılması gerektiğini yazdım.

        Nitekim MEB’in açtığı soruşturmanın ardından dün de Ankara Barosu, Kuş hakkında, Ankara Cumhuriyet Başsavcılığı'na suç duyurusunda bulunmuş. Bu gelişmeler son derece olumlu. Maalesef böyle nahoş bir vesile ile gündeme geldi ancak okullarda dayak ve şiddet meselesini mutlaka ele almamız ve ideolojik gözlüklerimizden sıyrılarak bu konuyla bir bütün olarak mücadele etmemiz gerekiyor. Duyduğum kadarıyla şimdi de İEL’li, özellikle de derneğin içindeki bazı çevreler öğretmeni sözde Kemalist siyasi kimliğinden dolayı korumaya çalışıyor. Buna müsaade edilmemeli.

        Diğer Yazılar