Muharrem İnce rüzgarı yeniden eser mi?
Çarşamba akşamı Türkiye’nin Nabzı’nda Muharrem İnce ile reyting rekorları kırdık. Program öyle çok izlendi ki, İnce Twitter’da dünyada TT oldu. 31 Mayıs 2018’de yaptığımız program da yine böyle reyting rekorları kırmıştı. E bu da Habertürk’ün farkıdır. Kimse kusura bakmasın.
Programın ertesi günü Muharrem Bey ile konuştuk. O da yaptığımız programın yarattığı etkiye bizzat şahit olmuş. Bana aynen şöyle söyledi:
“Biraz dolaştım, Silivri’ye gittim. Şimdi köyüme dönüyorum, dağlarımı özledim ama biliyor musun Nagehan Hanım, Silivri’de köy kahvesine girdim, içeride belki 40 kişi vardı ve 30’u yayını seyretmişti. Nereye gitsem çok olumlu dönüşler aldım”.
Muharrem İnce hızlı bir şekilde siyaset sahnesine dönmeye hazırlanıyor. Hem CHP Genel Başkanlığı’na hem de Cumhurbaşkanlığı adaylığına talip.
Peki televizyonda yakalanan bu yüksek reyting hem parti içinde hem de Türkiye’de kurulacak sandıkların nabzı hakkında ipucu verir mi? İnce hedeflerine ulaşır mı? 4 saatlik yayın sonrası izlenimlerim şunlar:
***
İmamoğlu ve İnce arasındaki temel fark
Ekrem İmamoğlu ‘Herkesin gönlünü kazanayım’ şiarı ile hareket ediyor. Keskin ifadelerden kaçınan, sorulara doğrudan cevap vermekten, iddialı hükümlerde bulunmaktan ve özellikle polemiklerden kaçınan bir siyaset tarzı var Ekrem Bey’in.
Muharrem İnce ise tam bir polemikçi. Meydan okumayı seviyor. Tavrını ve fikrini dolandırmadan ifade ediyor.
İnce “Ne kadar çok kişiyi yanıma alırsam o kadar iyi” düşüncesiyle hareket etmiyor.
İmamoğlu uzlaşma, İnce karşılaşma seviyor.
***
Davutoğlu ile ortak noktası ne?
Muharrem İnce, o yayında ismi geçen neredeyse herkese ağır eleştirilerde bulundu. Ali Babacan’ı da, Ahmet Davutoğlu’nu da yerden yere vurdu.
Halbuki Sayın İnce hedefine ulaşır da CHP’nin Cumhurbaşkanı adayı olursa yeni sisteme göre Babacan ve Davutoğlu ile ittifak arayışına girmek zorunda. Fakat buna rağmen daha baştan köprüleri atarak kapıları kapamaktan çekinmiyor.
Ben Muharrem İnce ile Ahmet Davutoğlu arasında bir ortak nokta olduğunu düşünüyorum. İkisi de romantik siyasetçi profilindeler. Duyguları, stratejik ve politik akla üstün geliyor.
***
İnce’nin şansı var mı?
Ben Muharrem Bey’in iki hedefi aynı anda birden kendine koymasının da stratejik bir hata olduğunu düşünüyorum.
Hem CHP Genel Başkanlığını hem de Cumhurbaşkanlığı adaylığını istemesi ikincisinin şansını düşürüyor. Zira Kemal Kılıçdaroğlu’na meydan okuyunca Kılıçdaroğlu’nun İnce’yi aday gösterme ihtimali zayıflar.
Mevcut tabloda önümüzdeki başkanlık seçimleri için CHP’nin en güçlü adayı İmamoğlu ancak İnce’nin öngörüsü Kasım 2020’de erken seçime gidileceği yönünde.
Bu durumda Ekrem Bey’in koltuğunu AK Parti’den Tevfik Göksu’ya bırakmamak için istifa etmeyeceği hesabı üzerinden gidiyor ve bu iş yine kendisine kalır diye düşünüyor. Çünkü İmamoğlu istifa ettiği an İBB başkanlığı AK Parti’ye geçiyor.
Ancak öyle bir senaryoya göre Kemal Kılıçdaroğlu, bu sefer İmamoğlu yerine Abdullah Gül formülü benzeri bir yönteme yönelip Ali Babacan önerisi ile gelebilir mi?
CHP tabanına CHP adayı olarak Babacan’ı anlatması çok zor ama Gül formülünü bulan kişinin de Kemal Bey olduğu unutulmamalı. Hele kendisine kurultayda rakip olmuş bir İnce olursa bu ihtimal güçlenecektir.
***
CHP içinde rüzgarlar İnce lehine eser mi?
Şu anki durum tamamen Kemal Kılıçdaroğlu‘ndan yana. 31 Mart ve 23 Nisan yerel seçimlerinde CHP’nin elde ettiği başarı ile birlikte uzun zamandır ilk kez CHP içinde bir iktidar mücadelesi yok. Kemal Bey yerini sağlamlaştırdı.
Ben de Kılıçdaroğlu’nun sakin ve kararlı stratejisi, 24 Haziran Cumhurbaşkanlığı seçimlerinden sonra gelen çok ağır eleştirilere cevap vermeyip, yaptığı aday seçimleriyle kendini konuşturmasının haklı bir övgüyü hak ettiğini düşünüyorum.
CHP içinden kaynaklarım da mevcut delegelerin Kılıçdaroğlu’na çok büyük oranda destek verdiğini söylüyor. Kısacası ani bir değişiklik olmazsa CHP içi rüzgarlar pek de İnce lehine esecek gibi görünmüyor.
***
Muharrem İnce’yi takdir ettiğim iki konu
4 saatlik yayında neredeyse tüm başlıklara kıvırmadan cevap verdi Muharrem Bey. Beni en çok Suriyeliler başlığında şaşırttı. Hem CHP’nin genel çizgisi, hem geçmişte çizdiği ulusalcı profil hem de Türkiye genelinde Suriyeli göçmenlere yönelik olumsuz hava göz önüne alındığında ben İnce’nin bu konuda reddiyeci bir tavır alacağını, Suriyeli göçmenlerin varlığının aleyhine konuşacağını düşünüyordum. Yanıldım.
Son derece özgürlükçü ve kucaklayıcı idi. Büyük liberal filozof Benjamin Franklin’den alıntılar yapması da bence çok anlamlıydı. Ülkemizin şu an daha özgürlükçü ve daha demokrat fikirlere ihtiyacı var.
İkinci konu da HDP’ye verdiği desteği dolandırmaya çalışmaması. Bunu
da çok dürüst buldum.
***
Laf kime gelince dolandı?
Maalesef Muharrem Bey aynı net tavrı Ahmet Altan konusunda gösteremedi. Aynı hatayı Nazlı Ilıcak konusunda da yaptı. Aslında başta düzgün davrandı ve özgürlükçü tavır aldı. Osman Kavala konusunda Adalet Bakanlığına başvurması ve Kavala’yı ziyaret etmek istemesi muhteşem bir girişim. Adalet Bakanlığı’nın başvurusuna bir an önce olumlu yanıt vermesi gerekir.
Fakat sonra herhalde CHP’nin fanatik tabanından cep telefonuna gelen mesajlar yüzünden caydı ve kitapları 36 ayrı dilde yayınlanan evrensel bir yazar olan Ahmet Altan ile Hasan Hüseyin Özese gibi isimleri aynı kefeye koymaya kalktı. Muharrem Bey eğer bu fanatikliğin popülizmine uyarsa doğru yapmaz. Kendisi Türkiye’yi evrensel ölçütlere taşımaktan bahsediyor. AB ve AİHM kriterleri diyor. Eğer bu yanlış benzetmeyi AB ve AİHM çevrelerinde yaparsa çok ters tepki görür ve Muharrem Bey’e Le Pen muamelesi yapılır.
Hem Altan ile hem Ilıcak ile 17-25 Aralık FETÖ darbe sürecinde en sert polemikleri ben yaptım. İkisiyle de fikir kavgaları verdim. Hele Nazlı Hanım ile televizyon programında her hafta birbirimize girerdik. O süreçteki tutumları çok yanlıştı ama şu an onlara yaşatılanları vicdan sahibi kimse kabul edemez. Olmaz böyle adaletsizlik!
İşin diğer acı tarafı 17-25 Aralık darbe sürecinde AK Parti’yi hedef aldıkları için Ahmet Altan ve Nazlı Ilıcak’ı çok alkışlayan malum çevreler şimdi biri 70 öbürü 75 yaşında olan iki yazarın adeta hapiste ölmesi için mücadele ediyorlar. Korkunç bir acımasızlık bu. Dikkat edin AK Parti tabanı değil bu kesim. Zaten Muharrem İnce’yi Ahmet Altan aleyhine kışkırtan da aynı fanatik çevreler. Hem Altan Ailesi’nin hem de Ilıcak Ailesi’nin bu trajik gerçeği görüp üzerinde düşünmesi gerekir diye düşünüyorum.
***
Bu gözü dönmüşlüğü lanetliyorum!
Diyarbakır’ın Kulp ilçesinde dün gece PKK’nın yaptığı saldırı bu terör örgütünün gözü dönmüşlüğünü ve barbarlığını bir kez daha gözler önüne seriyor. Tarım işçilerine saldırdı terör örgütü. 7 şehidimiz ve birçok yaralımız var. Böyle bir vahşeti lanetliyorum! Bugün Diyarbakır’da PKK’ya çocuklarını vermesi için haykıran annelerin yanında hep birlikte saf tutmalıyız...