Siyaset kurumunun zaferi
Türkiye’de siyaset kurumunun güçlenmesinin, sivil hükümetin kendi belirlediği politikaları hayata geçirebilmesinin ne kadar büyük fark yarattığını ve manevra alanı kazandırdığını Barış Pınarı Harekatı’nda da gördük.
Bu harekat ile dünyanın geri kalanının karşı duruşuna rağmen istediğini aldı Türkiye. Hem ABD’ye hem de Rusya’ya, YPG’yi sınırından uzaklaştırma ve güvenli bölge kurma hedefini kabul ettirdi. Dünyanın en güçlü iki devletinin politikalarını değiştirdi ve Suriye’de Rusya ile birlikte kendini mutlak oyuncu haline getirdi.
Diplomasi ve askeri kanadın birlikte ve hükümetin çizdiği doğrultuda ilerlemesinin sonuçları bunlar.
Bağlı bulunduğu iktidara direnen vesayet odaklarının ortadan kalkmış olmasının sonuçları.
Bu operasyonu değerlendirmek için aradığım üst düzey bir yetkili bana şunu hatırlattı: “DAEŞ ile savaş için Kobani’ye yardımda ayak sürümüştü o dönemin TSK’sı. FETÖ unsurları direniyordu. Onun yerine KDP askerlerinin girişini koordine etmiştik. Kobani’yi esasen bizim desteğimiz kurtardı ancak fotoğraf başkaydı. Şayet o gün TSK sivil iktidarın tam kontrolünde olsa bugün Batı’daki dezenformasyon kampanyasına zemin de bulunamazdı.”
*
Ne kazandık?
Barış Pınarı ile birlikte hem Rusya ve ABD açısından ne kadar önemli bir müttefik olduğumuzu teyit etmiş hem de tavizsiz duruşun sonuca ulaşmada her şeyi yenebileceğini göstermiş olduk.
ABD Başkanı Trump, yaptırımların kaldırılması için talimat verdiğini açıkladı. ABD Hazine Bakanlığı da 14 Ekimde Türkiye’ye getirilen yaptırımların resmen kaldırıldığını ilan etti.
Bu kararların ABD’de YPG’ye karşı Türkiye’nin yanında duran Trump’ın çok ağır eleştirilere muhatap olduğu bir atmosferde alındığını unutmayalım.
ABD ile varılan mutabakat Rusya’nın da Türkiye lehine dönmesini ve YPG’nin çekilmesi için devreye girmesini hızlandırdı.
Bundan böyle Washington, Suriye’den ve Trump’ın açıklamalarına bakarsak Ortadoğu’daki bütün hedeflerinden vazgeçiyor ve bölgede Rusya’nın tartışmasız güçlendiği bir dönem başlıyor.
Putin hem Suriye’de giderek artırdığı gücü hem de Trump gibi bir ABD Başkanı’na denk gelmesinin şansı ile çok büyük bir alan elde etti. Açıkçası beni Rusya gibi demokrasi dışı bir gücün bu kadar güçlenmesi endişelendiriyor.
*
İran’daki hava nasıl?
ABD’nin çekilmesi ve Rusya’nın güçlenmesi İran’ı sevindiriyor gibi görünse de Tahran’daki hava bu değil. İran bloklaşmadan avantaj elde ediyor, bu sayede Suriye masasındaki yerini güçlendiriyordu.
Şimdi Türkiye’nin Rusya ile anlaşmış olarak Suriye’deki en önemli ikinci aktör haline gelmesi işleri bozdu. İran rolünün önemli bir kısmının çalınmış olmasından rahatsız.
*
Kasım Süleymani ve Türkiye
İran’daki atmosferi biraz takip edenler Ruhani’den sonra gelecek Cumhurbaşkanı için en fazla üzerinde durulan ismin Devrim Muhafızları Ordusu’nun efsanevi Kudüs Gücü Komutanı olan Kasım Süleymani olduğunu bilirler.
Kasım Süleymani yıllardır arka planda en etkili güç ancak artık ortaya çıkmak istiyor. Aday olma ihtimali Tahran’da çok konuşulan konuların başında geliyor.
İran’la Barış Pınarı Operasyonuna yönelik tepkiler üzerinden daha bir kaç gün önce gerginlik yaşadık. Bence şimdiden güvenlik bürokrasisi önümüzdeki süreci planlayıp bu olasılığı hesap ederek Kasım Süleymani ile bir bağ kursa önümüzdeki süreçte Türkiye-İran ilişkilerinin yönetilmesi açısından çok faydalı olur.
*
Sinema bu önlemlerle kurtulur mu?
Yeni Sinema Kanunu yürürlüğe girdi. En çok dikkatimi çeken noktalar halk gününün 1’den 2’ye çıkarılması, vizyondaki filmlerin ücretli platformlarda en az 5 ay, ücretsiz platformlarda ise en az 6 ay sonra gösterilebilecek olması, reklam sürelerinin 10 dakika ile sınırlandırılması ve çocuk filmlerinin aralarına çocuklara uygun olmayan fragman koyulmasının engellenmesi.
‘Sinemaya gitmek’ kavramı maalesefcan çekişiyor. Sinema salonları buna direnmek için kendilerini popülizme kurban ediyor ve ortalık ticari amaçlı yapılan saçma sapan yerli filmlerden geçilmiyor.
Halbuki bir salonda iyi film izlemenin zevki ve etkisini asla evinizde bulamazsınız. Ekranınız ve ortamınız ne kadar iyi olursa olsun… Sinemanın havası, kokusu, insan ruhunda yarattığı ‘kaçış’ etkisi imkansız başka yerde olmuyor.
O nedenle bu paketi önemsiyorum. Bitmek bilmeyen reklamlara bir sınır getirmesi ve sinema izleyicisinin ‘bu filmi yarın televizyonda görebilirsin’ hissini ortadan kaldırması bence sinema severleri hareketlendirecek. Halk günü uygulaması da izleyiciye sempatik geliyor. 2 güne çıkması talebi artıracaktır. Yeter ki sinema sahipleri salonları film bittiğinde unutulacak eften püften yapımlara terk etmesin.