Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin

        8 Mart Dünya Kadınlar Günü’nde İstanbul’un ana merkezi Taksim ve İstiklal Caddesi’nin tamamı yürüyüş yapmak isteyen kadınları engellemek için öğlen 13’ten itibaren abluka altına alındı.

        Ben de Beyoğlu’nda üstelik ikiz kızlarımla beraber bu eziyeti ve büyük sıkıntıyı yaşayan İstanbullulardan biriydim. O bölgede adeta sokağa çıkma yasağı gibi sıkıyönetimi andıran bir manzara vardı.

        Çok yanlış bulduğum bu kararla ilgili en üst düzey yetkilileri aradım.

        Önce İstanbul Emniyet Müdürü Mustafa Çalışkan’la konuştum.

        8 Mart dolayısıyla önemli bir toplantıya girerken kapıda açtı telefonu Sayın Çalışkan.

        “Neden böyle yapılıyor?” diye kendisine sitemkar bir dille sordum.

        “Bakan Bey’in 8 Mart noktasında değerlendirmesi böyle. Dolayısıyla çok net talimat verdi. Bu talimat doğrultusunda önlemler alınıyor Nagehan Hanım” dedi.

        Çalışkan ile konuşmamın ardından 8 Mart ile ilgili sert önlemler alınması talimatını veren İçişleri Bakanı Süleyman Soylu’yu aradım.

        İstiklal’e çıkmak isteyen kadın grupları o sırada Sıraselviler’de birikmişlerdi ve sayıları giderek artıyordu. Kadınlar bariyerleri zorluyorlardı.

        SÜLEYMAN SOYLU’YA TAKSİM YASAĞINDA NEDEN ISRAR ETTİKLERİNİ SORDUM…

        “Neden Taksim’i açmamakta ısrar ediyorsunuz? Bariyerleri kaldırma olasılığınız var mı? Bırakınız geçsinler, bu gerginliğe ne gerek var Sayın Bakan?” diye sordum...

        Süleyman Bey son derece kararlı bir sesle şunları söyledi ve aramızda şu diyalog geçti:

        “Nagehan Hanım ben sizin kadın hakları hassasiyetinizi biliyorum. Zaten belirlenen her yerde gösteri yapma hakları var kadınların. Önceden izin alıp istedikleri gibi yürüyüş düzenleyebilirler. Bakın Türkiye’nin her yerinde ve İstanbul’un çeşitli yerlerinde çok güzel organizasyonlar oldu bugün. Ben de size soruyorum bu Taksim ısrarı neden? Devletle inatlaşmak ve devlete meydan okumak niye? Buna müsaade edemeyiz! Bunların amaçları belli. Bizim önceden belirlediğimiz kurallar var, uymayıp, özellikle provoke ediyorlar.”

        “Sayın Soylu, kadınlar zaten eziliyor. Habire cinayetlere kurban gidiyorlar. Bari Kadınlar Günü’nde yasaklar ve engellemeler yaşatmayıp, Taksim’i açsanız olmaz mı?” diye üsteledim...

        “Erkekler kurallara uysun ama kadınlar olunca kural tanımamazlık kabul mu edilsin Nagehan Hanım? Olmaz öyle şey. Devlet buna izin vermez” yanıtını aldım.

        TAKSİM’İN TABULAŞTIRILMASINDAN ARTIK VAZGEÇİLMELİ

        Bu sert yaklaşımı yanlış buluyorum. Taksim’in tabulaştırılmasından artık vazgeçilmeli.

        2011 ve 2012’de bunu başarmıştık. Taksim tabusu yıkılmış ve bir kişinin bile burnunun kanamadığı çok kalabalık 1 Mayıs kutlamaları dahi Taksim’de yapılmıştı.

        FETÖ’nün 31 Mayıs 2013 provokasyonuyla beraber çıkan Gezi olayları yüzünden özgürlükler konusunda o zamandan beri maalesef geriye gidildi.

        Bunun sebebinin o dönemden itibaren devletin içinde yaşanan yarılma ve meşru otoritenin paralel otorite karşısında yaşadığı haklı endişe olduğunu düşüyorum.

        Zaten Türkiye’de kanlı bitmiş ve ortalığın yıkıldığı tüm sokak olaylarının içinde devletin içinden bir cuntanın ya da çetenin takviyesi vardır.

        Yoksa sokakta sıradan yurttaşların spontane biçimde devrim provası bile yapması mümkün değildir Türkiye’de.

        Devlet olgusunun çok güçlü ve köklü olduğu bir ülkeden bahsediyoruz.

        12 Eylül öncesi de devlet içinden birileri yol verdiği için o kadar anarşi ve terör yaşanmıştı.

        Nedense bu kadar kaotik ortam 1 gün içinde 12 Eylül günü bitti. Devlet 12 Eylül sabahı kaybolduğu yerden ortaya çıktı...

        Devlet içinde bir çete sokak yoluyla bir ihtilal arayışındaysa ancak o zaman bu tür gösteriler başka bağlama dönüşür.

        Fakat 8 Mart kadınlar yürüyüşü hiçbir şekilde bu bağlamda ele alınamaz.

        DEVLET BU KADAR YEKPARE İKEN NE OLABİLİR?

        Devlette farklı güçler birbiriyle kavga ediyorsa daha doğrusu meşru otoriteye devlet içinden bir meydan okuma varsa hükümet kontrolü sağlamak için özgürlükleri kısıtlama yoluna gidebiliyor. Bunu ben de o zaman zarfı parantezinde anlayışla karşılarım. Bir tip geçici OHAL gibi.

        Halbuki şimdi devlet tek bir bütün. Herhangi bir ayrışma yok, hatta tarihinde hiç olmadığı kadar bütün durumda Türkiye Cumhuriyeti.

        Devlet yekpare olarak kontrolü böylesine sağlamışken ne olabilir ki?

        En ufak bir şiddet olayında müdahale edilir ve olur biter. Ki 8 Mart gösterilerinde zerre şiddet belirtisi de yok.

        Bence artık bu aşırı önlemlere ve hele kadın yürüyüşünde bu engellemelere ve Taksim tabusuna gerek yok.

        İçişleri Bakanı’nın bu konudaki yaklaşımını doğru bulmuyorum. Aşırı devletçi-güvenlikçi hatta biraz sıkıyönetimci bir yaklaşım içinde Sayın Soylu.

        Biliyorsunuz ben bir Habertürk canlı yayınında kendisini merkez-sağ çizgiden aşırı sağa kayma noktasında eleştirmiştim.

        Kendisi de asla böyle bir durumun olmadığını ve kendisinin her zaman merkez-sağ çizgide olduğunu ifade etmişti.

        SOYLU’NUN TAKDİR ETTİĞİM YÖNÜ…

        Öte yandan Süleyman Soylu’nun takdir ettiğim bir yönü de var. Kendisiyle çok barışık ve özgüvenli.

        Herhangi bir problemle karşı karşıya olunca o problemi çözmek için aylarca sistematik olarak çalışan ve kendince de çözmeden bırakmayan bir özelliğe sahip. Bu da çok olumlu.

        Konuşmamızın ardından bana Sıraselviler’de toplanan kadınların kendisine yönelik mizahi bir sloganını gülerek gönderdi.

        Ben yeniden arayınca da “Antalya’da da bana en cinsiyetçi politikacı ödülü de vermişler” dedi.

        Bu özgüven ve kendisiyle dalga geçebilme hali bir politikacı için bir erdem ama 8 Mart konusunda sıkıyönetimci anlayıştan özgürlükçü çizgiye doğru da kayması merkez-sağ siyasetin bir gereğidir diye düşünüyorum.

        Toplumda her gün yükselen kadın hakları talebini ve dalga dalga büyüyen kadın hareketini İçişleri Bakanı Süleyman Soylu da görebilmeli.

        Şu an bence bu yükselen fırtınayı fark etmiyor ya da küçümsüyor. Büyük bir yanlış içinde olduğunu düşünüyorum.

        Kadınların haklı toplumsal taleplerine duyarsızlık Soylu gibi bir siyasetçinin çağı ıskalamasına da yol açabilir.

        İSTANBUL VALİSİ ALİ YERLİKAYA: BİZE GELEN HİÇ BAŞVURU YOK

        İçişleri Bakanı’nın ardından İstanbul Valisi Ali Yerlikaya ile de konuştum.

        “Bakanımız talimat verdi, biz önceden bu konu ile ilgili gerekli açıklamaları yaptık zaten” diye girdi söze Vali Yerlikaya.

        Ben yasağın yumuşatılmasının mümkün olup olmadığını sorunca da ilginç bir bilgi verdi...

        Dedi ki “Biz her sene Ocak ayında bir liste yayınlıyoruz Nagehan Hanım. O listede gösteri ve yürüyüş için elverişli yerleri gösteriyor ve öneri ve temennilere bu listeyi açıyoruz. Biliyor musunuz bize Taksim ile ilgili gelen tek bir öneri yok!”

        Bu çok şaşırtıcı… “Hiç talep olmuyor mu Taksim’de yürüyüş vs için” diye sorunca da Vali, “Çok az sayıda oluyor, tüm sene boyunca 2 ya da 3 talep bile gelmiyor” dedi ve ekledi:

        “Bakın Maltepe, Yenikapı gibi dev meydanlarda istedikleri gibi gösteri, yürüyüş yapabilirler, keza Kadıköy’de de bugün yaptılar mesela.”

        “Ama Taksim’in ayrı bir anlamı var, başvuru olmaması çok ilginç. Acaba nasılsa sonuç alınmıyor müşkülpesentliği mi bu?” deyince Yerlikaya

        şunları söyledi:

        “Keşke böyle olmasa, keşke meseleleri diyalogla halledebilsek Nagehan Hanım. Bu inatlaşmalar inanın hepimizi üzüyor. Bizim açımızdan da düşünün, güvenliği sağlamak, tedbir almak açısından elverişli birçok yer gösteriyoruz. Oralara itibar etmeyip ısrarla Taksim diyorlar.”

        ABLUKA ALTINDA BİR PAZAR GÜNÜ…

        Size biraz da Beyoğlu’ndan dünkü gündüz manzarasını anlatayım sevgili okurlar…

        Oteline ulaşmaya çalışan turistler, havaalanına gitmek için yola çıkanlar, bir pazar gününü İstiklal’de geçirmek isteyenler ve Beyoğlu sakinleri…

        Hepsine muamele aynı. Caddeye çıkan bütün yollar tutulmuş, hatta iki cepheli olan bir kafede cadde tarafı abluka altında hemen yan sokağa atılmış masalar dolu ve arada bariyer var!

        Esnaf normalde en cıvcıvlı günden mahrum olmuş, İstanbul’u gezmek isteyen turistler mağdur, bir yere ulaşmak isteyenler ortada kalmış…

        Saat 2 civarı Nuru Ziya Sokak’tan İstiklal’e çıkmak isterken ben de bariyere takıldım ancak Beyoğlu Pasajı açıktı, oradan girip İstiklal kapısından çıktım. O kapıyı tutmayı akıl etmemişler…

        Saat 12 gibi başlayan boşaltma çalışmaları hızlanıyordu. Caddeye girişler durmuştu ancak orada olanlar halen belli bir bölgede yürüyebiliyorlardı.

        Narmanlı Han’ın önünden geçerken içim parçalandı. Hanın kapısını kapatmışlar, insanlar içeride kalmış, tek çıkış Asmalımescit tarafı.

        Ancak demir parmaklıkların arkasında Japon ya da Çinli bir turist kadın hemen parmaklıkların önünde de kızı kalmış, birbirlerine nasıl ulaşacaklarını bilmiyorlar, tek kelime İngilizce de anlamıyorlardı.

        Akşam yapılmak istenen yürüyüş için şehrin en ünlü caddesini kapatmak zaten yanlış, bir de bunu öğlenden itibaren yapıp herkesi neden mağdur ediyorsunuz?

        Kadın örgütleri, Dünya Kadınlar Günü’nde Taksim’e çıkmasın diye bir dünya kenti olan İstanbul’un ana arteri kapatılır mı?

        Kadınlardan bu kadar korkmayın.

        Diğer Yazılar