Takipde Kalın!
Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
Gündem Ekonomi Dünya Spor Magazin Kadın Sağlık Yazılar Teknoloji Gastro Video Stil Resmi İlanlar

Son derece sıradan başlayan o cuma akşamının üzerinden tam 4 yıl geçti.

Çok sıcak bir Temmuz akşamı olduğunu hatırlıyorum.

Çocuklarla Göcek’te bir kısa tatil yapmış, 14 Temmuz günü şen şakrak dönmüştük.

Nereden bilelim, hepimizi bir gün sonra nasıl bir felaketin beklediğini…

O akşam masamın başında bir yazı yazmaya çalışırken televizyonda “Köprü’de girişler tutuldu” haberini gördüğümü hatırlıyorum.

“Eyvah” dedim, “Çok ciddi bir terör tehdidi var herhalde.”

Tam o sırada telefonum çaldı. Boğaziçi’nden bir arkadaşım arıyor.

“Nagehan çok tuhaf şeyler oluyor, köprü başındaki tankları gördün mü” diye titreyen bir sesle sorunca içimde bir ürperti hissettim.

Üst katta kitap okuyan Rasim’in yanına gittim.

“Köprüde askerler ve tanklar varmış. Terör tehdidi olabilir diyorlar. Şehrin birçok yerinde tanklar görülmüş” deyince ayağa kalktı ve “Başladılar” dedi.

Ben şaşkınlık içinde “Neye başladılar? Kim neye başlıyor” diye sorunca da...

“Fetullahçı subaylar darbe harekatına başladılar ama sakın endişe etme başarılı olmaları imkansız” dedi. Kendinden çok emin ve sakindi.

Bu konuşmamızdan 10 dakika sonra Fetullahçı F-16 pilotlarının kullandığı uçaklar İstanbul semalarında çıkarabilecekleri en yüksek sesleri çıkararak ortalığa dehşet saçmaya başlamışlardı bile.

Rasim ile o güne kadar aramızda bu konuda bir anlaşmazlık vardı.

O, TSK’nın içinde FETÖ unsurları ile bir darbe olursa FETÖ’ye destek verecek olanların çok güçlü ve yaygın olduğunu düşünüyordu.

F-16 pilotlarının en az yarısı Fetullahçı dediğinde kıyamet kopmuş ve TSK bunu sert bir dille yalanlayan bir bildiri yayınlamıştı.

Ardından da Rasim alelacele askeri savcılıkta zorla ifadeye çağrılmıştı.

O yazı yüzünden detaylarını burada yazamayacağım seviyede büyük bir devlet krizi çıkmıştı.

Ben de açıkçası Rasim’in bu tezini biraz abartılı buluyordum.

Az bile söylediği 15 Temmuz gecesi anlaşıldı.

Meslek hayatım boyunca darbelerin korkunçluğunu anlatmaya çalışmışım ama bir darbenin tam ortasında olmanın dehşetini hiçbir şey

tam olarak tasvir edemiyormuş meğer…

15 Temmuz 2016’daki o bitmeyen gecede bunu saniye saniye hissettim.

Odalarında hiçbir şeyden haberi olmadan uyuyan 3 yaşındaki kızlarım…

Tepemizden hiç durmadan uçan F16’ların çıkardığı bomba sesi…

Evde beş dakikada bir zangır zangır titreyen camlar.

Öyle ki, çocukların üzerine doğru kırılacaklar diye koşarak gidiyordum her sefer…

Evin hemen altında çatışma sesleri… Tüm Çengelköy ayakta…

Camilerden yapılan çağrılar ve okunan dualar…

Açık söyleyeyim ben hiç de sakin değildim 15 Temmuz gecesi. Ülkem için, geleceğimiz için, en çok da çocuklarım için çok korktum…

Sevgili okurlarım zaman en keskin toz biriktiricidir.

Her şeyin üzerini yavaş yavaş kaplar. Gerçeklerin görünür olması için düzenli bir şekilde üzerlerindeki zaman tozunun alınması gerekir.

15 Temmuz kanlı, vahşi, dehşetli, acımasız, aşağılık bir darbe girişimiydi.

27 Mayıs, 12 Mart, 12 Eylül ve 28 Şubat gibi demokrasi düşmanı, ülke düşmanı, insan düşmanı gözü dönmüş teröristlerin işiydi.

15 Temmuz tehlikesi ve gerçekliğini asla unutmayalım.

Ve 27 Mayıs’ın da, 12 Mart’ın da 12 Eylül’ün de aralarında hiçbir fark olmadığını bilelim...

Darbelerin sağı, solu, doğrusu, yanlışı olamaz…

15 Temmuz FETÖ darbe teşebbüsünü sonuna kadar ama geçmişteki tüm darbelerle ve darbe girişimleriyle birlikte lanetlemeyi başarabilirsek önümüze sağlıklı bir şekilde bakabiliriz…

* Dün kaybettiğimiz, tüm fikir hayatı boyunca darbelere karşı olmuş, Türk edebiyatının değerli ismi, güçlü kadın Adalet Ağaoğlu’nun en güzel romanı Bir Düğün Gecesi’ne atıfla… Adalet Hanım’ı rahmetle ve saygıyla anıyorum…

Şurada Paylaş!
Yazı Boyutua
Yazı Boyutua
Diğer Yazılar