Tahterevalli
Pazarı pazartesiye bağlayan gece çok ilginç bir geceydi. Bu gecenin analizi ileride uzun uzun yapılacaktır…
Ben kronolojik sıra ile başlayayım:
Önce cuma günü büyük bir görkemle Ayasofya ibadete açıldı.
Devletin Başkanı Erdoğan kafasında namaz takkesiyle Kur’an okudu.
Türkiye tarihinde bir ilk olan bu hadiseyi dünya televizyonları da gösterdi.
Diyanet İşleri Başkanı Ali Erbaş’ın konuşması ise özellikle Atatürkçülerin ve laik kesimin çok büyük tepkisine yol açtı. Ki bu tepkinin bence de haklı bir boyutu var.
Erbaş’ın tansiyon yükselten cümlesi son derece gereksiz, yanlış ve provakatifti.
Nitekim toplumda yoğun bir şekilde tartışılmaya, suç duyuruları gelmeye başladı.
İşte o sırada, pazar gece yarısından sonra TSK, resmi instagram hesabından Anıtkabir’in önünde yürüyen askerlerin olduğu bir fotoğraf paylaştı.
Hiç lafı eğip bükmeye gerek yok. Bu fotoğrafla TSK, Diyanet İşleri Başkanı’nın konuşmasına tepkisini ortaya koyuyordu.
Milli Savunma Bakanı Hulusi Akar ve Genelkurmay Başkanı Yaşar Güler de Ayasofya açılışına katılmış ve namaz kılmıştı.
Sol-Kemalizm anlamında değil ama Sağ-Kemalizm ya da Atatürkçülük anlamında TSK’nın hala yüksek bir hassasiyeti olduğu açık.
Fakat TSK’nın güncel Kemalizmi din ile barışmış ve başörtüsü gibi İslam sembolleriyle problemi olmayan bir Sağ-Atatürkçülük çizgisi.
Bu resmî paylaşımdan sonra dün adeta sabahın köründe AK Parti Sözcüsü Ömer Çelik Twitter’dan şu açıklamayı yaptı:
“Türkiye Cumhuriyeti demokratik, laik ve sosyal bir hukuk devletidir. Bu nitelikleriyle Cumhuriyet hepimizin ortak çatısıdır. Türkiye’nin siyasal rejimiyle ilgili siyasal kamplaşma üretmek yanlıştır. Cumhuriyet tüm nitelikleriyle gözbebeğimizdir. Dünden beri sosyal medyada siyasal rejimimizle ilgili ortaya çıkan sağlıksız tartışma ve kamplaşma Türkiye’nin gündemi değildir.”
Okurlarım bana şunu söyleyebilir: “Tamam olayları tek tek sıraladın da ne oluyor ve ne olacak, neden bunlar oluyor, sen onu yaz Nagehan Alçı.”
Çok kısa özetlersem: Ankara’da Yeşil Kemalist rejimin tahterevallisi yaşanıyor.
Bu tahterevalli bir o yana sonra bir bu yana savruldu. Sonra yeniden denge yakalandı ve normale dönüldü. Şu an için eski yazarların tabiriyle asayiş berkemal.
Yeşil Kemalist rejimin önce Yeşil tarafı çok kuvvetli bir çıkış ve adeta tarihsel bir gövde gösterisi yaptı.
Özellikle Yeni Şafak ve Akit çevreleri olayı abarttı. Yeni Şafak grubunun dergisi neredeyse hilafeti getiriyordu. Ortamı tahrik ettiler.
Bunun üstüne rejimin Kemalist tarafı kıpırdanmaya başladı. Bu sefer de özellikle Kemalist medyanın en başta Sözcü ve Cumhuriyet’in ısrarlı şekilde tahrikleri geldi.
Bu olay şunu da gösterdi: CHP’nin değil ama Kemalist medyanın böyle fırsat olunca da generalleri tahrik eden o meşhur damarı hala dimdik ayakta.
Hala sivil direniş perspektifi yerine askeri kesimi ayaklandırma stratejisi o kanatta yaygın.
Netice itibariyle bu süreç sonunda TSK da o gece yarısı çıkışını yaptı. “Biz Atatürk’e laf ettirmeyiz” tavrını koydu.
Aslında Yeşil Kemalist rejimin devlet içindeki müttefikleri arasındaki sürtüşmeler sık sık yaşanıyor.
Bu son hadise çok spektaküler olunca olay tüm Türkiye’de konuşuldu.
Mesela Ayasofya’nın ibadete açılacağının ilan edildiği gün yani 10 Temmuz’da bir yanda yemyeşil İslami bir coşku vardı. Bu doğru...
Ama öte yandan aynı 10 Temmuz günü kutlamalar esnasında “5816 kaldırılsın” diye pankart açan İslamcı Recep Çetin isimli şahıs savcılık kararıyla polisler tarafından o meydandan götürülüp doğrudan gözaltına alındı.
5816 Atatürk’ü koruma kanunu.
Bakın bu olay medyanın bir bölümünde haber oldu ve az duyuldu ama aslında içinde yaşadığımız mevcut Yeşil Kemalist rejimin Kemalist kanadının “Biz de burdayız” tepkisinin bir göstergesiydi.
Dün önce hükümet sonra bizzat Cumhurbaşkanı Erdoğan dengeleyici açıklamalarla ortayı buldular.
Peki bu anlattığım tablodan hala bu ülkede askeri vesayet anlamı var çıkar mı?
Hayır… Ülkede şu an askeri vesayet yok. Ordu sivil otoriteye bağlı.
Fakat TSK ve Milli Savunma Bakanlığının özel olarak da baskın bir kişilik olan Hulusi Akar’ın belli bir etki alanı olduğu da inkar edilmez bir gerçek.
Nitekim TSK içi son terfilerde de bir Hulusi Akar damgası olduğu ve Tayyip Bey’in kendi yönettiği alanda da Hulusi Paşa’ya önemli ölçüde izin verdiği çok açık.
Tayyip Bey yeri geliyor kendisinin şahsen sevdiği komutanlar konusunda bile Hulusi Paşa’nın inisiyatifine saygı duyuyor. O alanı Akar’a bırakıyor.
Fakat tasfiye edilen kimi generallere Tayyip Bey, TSK sisteminin dışında Külliye’de görev verirse de şaşırmayacağımı söyleyeyim.
Peki daha önceki yazılarımda da ifade ettiğim üzere Yeşil Kemalist rejimde iktidar kim? Muhalefet kim?
Mesela bu örnekte Yeni Şafak ve Akit iktidar medyası da Sözcü ve Cumhuriyet muhalefet medyası mı?
İşte ben bu tiyatroya karşı çıkıyorum.
Bugünkü Türkiye’yi gerçekten anlamak isteyenler de kafalarındaki bu kalıpları yıkıp geçmeliler.
Biri Yeşil kanatta öbürü Kemalist kanatta tahrik edici yayınlar yapan bu dört yayın organı da mevcut rejim ittifakının ya da diğer deyimle iktidar blokunun medyası.
Hatta bazı bakımlardan bugünkü Sözcü ve Cumhuriyet elinin rejim bloku içinde diğer iki İslamcı medyadan daha güçlü olduğunu söyleyebiliriz.
Siz sevgili okurlarıma ısrarla, Fatih Portakal ya da Yılmaz Özdil gibi isimleri “muhalif” görmemelerini, bunların da rejim blokunun unsurları olduğunu anlatmaya çalışıyorum.
Onlar Yeşil Kemalist rejimin yüzde 90 politikalarıyla uyumlu haldeler.
Sadece bu rejimin Yeşil bölümü abartılı şovlar yapmasın ve Kemalizm tarafının alanını taciz etmesin istiyorlar. Mümkünse Yeşil ekini tamamen kaldırmayı arzu ediyorlar ama buna da güçleri yetmiyor.
Yeşil kanattaki Akit ve Yeni Şafak’ın da duyguları Özdil ve Portakal gibilerle karşılıklı.
Yeşil Kemalist rejim bloku arasındaki sürtüşmeler ve gerilimleri iktidar ve muhalefet diye okumayın. O zaman Türkiye’yi yanlış analiz edersiniz.