Bülent Arınç ve İslami kesim içi muharebe
Habertürk TV’de Perşembe akşamı yaptığımız Bülent Arınç yayını çok büyük yankı yarattı. Arınç’ın açıklamaları ortalığı birbirine kattı.
Olayın benim özellikle ilgimi çeken diğer bir tarafı yine Bülent Bey gibi eski TBMM Başkanı olan Cemil Çiçek’in de büyük oranda Arınç’a destek vermesi.
Arınç İslamcı Milli Görüş geleneğinden, Çiçek ise koyu milliyetçi-muhafazakar, Yeniden Milli Mücadele Hareketi geçmişinden geliyor.
Fakat iki ayrı ekolden iki ak saçlı AK Partili benzer noktada birleştiler.
Arınç’ın bu açıklamaları kimseyi şaşırtmamalı. Zira özellikle son 2 yıldır aynı minvalde fikirlerini zaman zaman dile getiriyor zaten.
Fakat Cemil Çiçek’in son dönemde açık ettiği tavrı daha da ilginç ve ezberlere ters.
Ben dün Sayın Çiçek ile telefonda yarım saati aşkın konuştum. Detaylı ve samimi bir şekilde yargıdaki problemleri, esas meselenin kanunlar değil, zihniyetten kaynaklandığını, tutukluluğun istisnai ve tedbir amaçlı olmaktan çıkmasının verdiği zararları anlattı. Arınç’a destek veriyor. Somut olarak Selahattin Demirtaş ya da Osman Kavala ile ilgili konuşmak istemiyor ama Türkiye’nin özgürlükçü demokratik hukuk devleti olmasının Türk milletinin istikbali için şart olduğunu yine milliyetçi bir lisanla bana tane tane izah etti.
Hayat ne garip… Özgürlükçü-demokrat çizgide yazarlar olarak bizler eskiden en çok Cemil Bey’e kızardık. İslamcı kalemlerin de yıldızı Sayın Çiçek ile barışmazdı. Çünkü özellikle Kürt meselesinde çok şahin ve sert tavırları vardı. Laiklik dışındaki tüm konularda Kemalist statüko ile uyumlu bir çizgiye sahipti.
O zaman 'Kürdistan diye ayrı bir eyalet olmalı' gibi argümanları savunan ve Cemil Çiçek’e faşist demeye getiren kimi İslamcı ve seküler kalemler bugün kendisine nerdeyse ‘vatan haini’ muamelesi yapacaklar. İnanılmaz bir saf değişmesi var. Burada artık bir fikir kavgası yok. Bu başka bir şey.
2017'DE BU AYRIŞMAYI YAZMIŞTIM
Mesele en temelde geçen hafta bu köşede anlattığım AK Parti ve İslami kesim içindeki benim boyutlarını anlamakta zorlandığım iç savaştan kaynaklanıyor.
Bugün artık her geçen an büyüyen bu iç savaşı ilk olarak 7 Mayıs 2017’de o zaman Milliyet gazetesindeki köşemde yazmıştım.
Yazımın başlığı ‘İslamcılar arası meydan muharebesi’ idi. Sosyal ve konvansiyonel medyada somut olarak gördüğüm ayrışmayı tarif etmiştim.
O dönem hem Ahmet Davutoğlu hem Ali Babacan AK Parti milletvekiliydi. Medyada da bu denli bir yarılma yoktu.
O yazıdan sonra zıt kutuplarda saydığım tüm taraflar bana kızmıştı. Hatırlattığım somut gerçekleri inkar etmişlerdi. Beni suçlamışlardı. Hepsi de benim iddialarıma karşı ‘Biz kardeşiz’ türküsü söylüyordu.
O zaman ‘Biz kardeşiz’ diyenler 2020 itibariyle birbirilerine en ağır hakaretleri artık açıktan ediyor.
İki yeni parti daha kuruldu. Ayrışma ve kavga iyice arttı. Hatta o zaman olmayan yeni iç savaş hatları oluştu.
İç savaş klasik konvansiyonel savaşlara göre her zaman daha gaddar ve daha acımasız. Her zaman daha hunhar. Hakikaten sebebi de anlaşılmaz şekilde taraflar birbirinden nefret ediyor.
BU YALNIZCA ŞAHİNLİK-GÜVERCİNLİK AYRIŞMASI DEĞİL
Peki bugüne yani 2021’in eşiğinde olduğumuz şimdiye gelirsek saflaşma neye göre oluşuyor?
Yanlış şekilde düşünüldüğü gibi özgürlükçülük-otoriterlik ile şahinlik-güvercinlik perspektifi değil bu ayrışmayı yaratan… Bu bakış yanlış olur…
Nasıl oluştuğu bir başka bahis ama bir şekilde oluşmuş gruplar ve dayanışma ağları var ve bunlar arası ciddi bir yer kapma savaşı yaşanıyor.
Birçok devlet kurumu da bu iç kavgaların sahnesi haline geldi. Karşılıklı çok sert laflar atılıyor. Kim neden böyle sert o bile artık bilinmiyor.
Mesela AK Parti’den kopmuş iki İslami kesim kökenli parti DEVA ve Gelecek Partisi görüntüde daha özgürlükçü söylemlere sahip ama her iki partinin de kurucular kurulunda bu İslami kesim içi savaşta yenilen tarafta kaldığı için bu partilere girenler var.
Daha 2017 senesinde laiklere karşı sosyal medyasında kasatura gösteren de vaktinde yaptığı TV yayınında ‘Filipinlerdeki mücahit kardeşlerimiz’ diye sivillerin içinde olduğu halk otobüsünü patlatan DAEŞ kafalıları alkışlayanlar da şu an bu iki partinin kurucularından.
Yani ben Babacan ve Davutoğlu’nun özgürlükçü söylemleri samimi değil demiyorum ama İslami kesim içi savaşta yenilmiş ve tasfiye olmuş kimi aşırı radikalleri de partilerine almadıklarını söyleyemezler.
KUŞAK FARKINA DAYALI AYRIŞMA
Diğer yandan özel olarak AK Parti genel olarak İslami kesim içinde kuşak farkına dayalı belli bir ayrımlaşma olduğunu da söylemek mümkün…
Bu camiadaki 65 yaş üstü kesimin büyük çoğunluğu ‘Güçlendirilmiş Başbakanlık modeli’ diye adlandırdığı bir yönetim modelini doğru buluyor.
Bu 65 yaş üstü kuşak çok farklı siyasal yaklaşımlara da sahip olsa bu noktada uzlaşıyorlar.
Buna ‘Parlamenter sisteme dönmek’ demiyorlar. Kendilerince yeni bir modelden bahsediyorlar. Böyle bir modelin öngörülebilir ve makul bir geleceğe kapı açacağını düşünüyorlar.
Mesela Selahattin Demirtaş meselesinde Arınç ile tam zıt yerde duran ama Türkiye’nin istikbali açısından ‘Güçlendirilmiş Başbakanlık modeli’ni doğru bulduğunu Tayyip Bey’e aktaran çok tecrübeli eski bir ünlü sağcı siyasetçi de olduğunu biliyorum. Ama kendisinden izin almadan bunu açıklayamam.
Yani zıt görüşlerde olsalar bile belli bir tecrübe ve kariyeri yaşamış siyasetçilerde yönetim modeline dair benzer yaklaşımlar var. Tayyip Bey de hepsini uzun uzun saatlerce dinliyor ve notlar alıyor.
Hatta AK Parti dışından ama mevcut rejim ittifakının parçası olan 78 yaşındaki Doğu Perinçek’in de hemen her konuda zıt düştüğü kimi 65 yaş üstü AK Partili isimlerle ‘Cumhurbaşkanlığı hükümet sistemi’ modelinin yenilenmesi gerektiğinde uzlaştığını zannediyorum.
Perinçek 16 Nisan 2017 referandumunda da ‘Hayır’ demişti. Perinçek’in de ‘Güçlendirilmiş Başbakanlık sistemi’ne taraftar olduğu kanaatindeyim.
AK Parti içi genç kuşak ise bu yaklaşıma şiddetle karşı çıkıyor. Ne olursa olsun mevcut modelde hiç revizyona gidilmeden ısrar edilmesi gerektiğini ve icap ederse sertleşerek direnilmesinin mecburiyet olduğuna inanıyorlar.