Merkez medya, ifade özgürlüğü ve HDP
Pazar günü bu köşede Cavit Çağlar ile olan konuşmamızı ve Çağlar’ın Olay TV’nin kapanması ile ilgili bana söylediklerini yazmıştım. O yazı şöyle bitiyordu:
"Buradan çıkan sonuçları bir sonraki yazıya bıraktım. Merkez medya olmak ne demek? Gerçek anlamda anaakım medya olmak ne demek? Basın ve ifade hürriyeti konusunda hem iktidarın hem muhalefetin bakışı nasıl? HDP olgusunun medya açısından boyutları neler? Bu ülkede ifade özgürlüğü ve toplumsal çeşitlilik gibi hepimizin sarılması gereken değerler neden herkes tarafından dışlanıyor? Yazacağım."
Pazar gününden beri çok sayıda telefon ve e-mail aldım. Olay TV’nin genel yayın yönetmeni Süleyman Sarılar da bana bir mesaj gönderdi ve Cavit Çağlar’ın söylediklerine karşı cevap hakkının saklı olduğunu ifade etti. Her türlü açıklamasına köşem açıktır. Bunu kendisine de söyledim.
HABER KANALLARI İKİYE AYRILIR
Benim perspektifime göre televizyon dünyasında, özellikle haber kanallarında iki tarzdan bahsedilebilir. Birincisi net bir siyasi cepheyi tutan ve o yönde hareket eden misyoner kanallar…
İkincisi ise belli bir siyasi tarafı tutmayan ve tüm belli başlı görüşleri yan yana ve karşı karşıya getirebilen merkez kanallar…
Bu tarzların her ikisi de dürüst ve adil çerçevede kendini ifade ettiği sürece saygındır bence.
Yeter ki taraflı kanal bir siyasi kanadı tuttuğu halde öyle değilmiş gibi yapmasın ve "Biz objektif habercilik yapıyoruz efendim" gibi yalanlar söylemesin.
Bir tarafta AHaber-Kanal 24-TVNet gibi, öbür tarafta Halk TV-Tele 1-KRT gibi kanallar net bir biçimde iktidar ve muhalefet televizyonları… Bu bağlamda bu 6 kanalı da dürüst buluyorum. Yani "Biz tarafsız ve objektifiz" yalanına sarıldıklarına ben hiç şahit olmadım.
Öte yandan tüm görüşlere eşit mesafede yaklaşmaya ve merkez medya olmaya niyetlenen kanalların işi daha zor ve meşakkatli.
Anladığım kadarıyla Olay TV de bu amaçla yani merkez kanal olma hedefiyle kuruldu. Cavit Çağlar’ın bana söylediği de buydu ama ortaya çıkan sonuçtan mutlu olmadı.
Çağlar, Olay TV’nin Halk TV ile HDP’ye yakın Artı TV arası bir kanal olduğunu düşündü ve kapattı. Nuri Çolakoğlu ve Süleyman Sarılar’ı da tenkit etti bu bağlamda.
Benim 26 gün yayın yapan Olay TV’yi izleme fırsatım olmadı. Dolayısıyla merkez-anaakım mı yoksa taraflı bir çizgide mi olup olmadığını değerlendiremeyeceğim. Fakat dediğim gibi hem Süleyman Bey’e hem de Nuri Bey’e köşem her zaman açık.
BENZER OPERASYONLAR YER DEĞİŞTİREREK SÜRÜYOR
Öte yandan Türk basın tarihine baktığımızda merkez medya olma iddiasındaki kanalların da objektif görünerek kimi siyasi kanatlara tezgahlar kurduğu eleştirisi de dikkate değer bir tenkit.
Türkiye’nin merkez görünen medya kanallarında ‘objektif açık oturum’ adı altında senelerce ‘muhafazakar dövdürtme programları’ kurgulandığı sağ kanat yazarlarca sıklıkla ifade edilmiştir. Zaten ‘muhafazakar dövdürtme programı’ sözünü de onlardan alıntılıyorum.
Şüphesiz bu tespit haksız değil. Türkiye’nin eski medya düzeninde bu tip oyunlar çok yapılırdı.
Diğer yandan bugün sözde merkez görünen kanallarda da ‘Kemalist dövdürtme programları’ ya da ‘CHP’li dövdürtme programları’ kurgulanıyor diyenler de özellikle son seneleri dikkate aldığımızda hiç haksız değiller. Soldan gelen bu tenkit de haklı.
Tuhaf olanı iki dönemde de hemen hemen aynı logo altında benzer operasyonların yer değiştirerek sürebilmesi. Yani hem sağ kesime hem sol kesime benzer şeyler sırasıyla yapıldı ve yapılıyor.
İZLEYİCİ ARTIK BU NUMARALARI YEMİYOR
Açık oturumlarda bir tarafa ağır sıklet öbür tarafa orta sıklet hatta tüy sıklet isimleri koyup konu yönlendirmeleri ve sinsi kj’lerle de tarafsız görünümlü taraf açık oturumlar kurgulamayı bizim kimi medya yöneticileri çok sever.
Fakat bana göre 2021 Türkiyesi’nde artık bu numaraları izleyici yemiyor. Açık bir şekilde iktidar ya da muhalefet haber kanalı olduğu halde öyle değilmiş gibi yapmaya çalışan projeler başarısız oluyor.
Geçmiş ve şimdiye bakıldığında Türkiye’de merkez medyanın tartışmasız ana üssü şu an Habertürk ve Ciner Medya Grubu.
Habertürk açık oturumlarına da çeşitli tenkitler getirilebilir ama hem tema seçimi hem tartışmacı profiliyle en objektif olmaya çalışan kanal olduğu açık.
GÜNÜMÜZ TELEVİZYONCULUĞUNUN EN ÇETREFİL MESELESİ HDP
Olay TV’nin kapatılmasına yol açan HDP meselesi ise günümüz televizyonculuğunun en çetrefilli başlıklardan biri.
Çözüm süreci döneminde yani 2015 sonbahar aylarına kadar merkez medyada normalin de ötesinde bir HDP temsiliyeti vardı.
Hatta objektif olursak o zaman da MHP’liler hiç davet edilmez ve yok sayılırlardı. Bazı programlarda 2-3 HDP tandanslı isim birden olurdu. Bir de de yine dövülmelik sağcı çağrılırdı.
Ama bu medya manzarası HDP’nin söke söke mücadele ederek aldığı bir netice değildi. Türk Devleti’nin ve siyasi lider olarak da Erdoğan’ın yürüttüğü çözüm süreci politikasının bir sonucuydu. Yani aslında Erdoğan ve devletin iradesi sayesinde toplumun yüzde 85-90’ının tepkisine rağmen HDP’lilerin katıldığı programlar yapılabiliyordu.
6-8 Ekim 2014 olayları gibi çok vahim gelişmeler yaşansa da çözüm süreci bitirilmesin istendiği için o programlar devam edebildi. Devlet gerçekten bu sürecin sürmesi için ciddi bir dirayet gösterdi o dönem. Geriye dürüstçe bakabilen herkes bunu kabul edecektir.
PKK ve özellikle Kandil kendisini fasulye gibi nimetten sayarak çözüm süreci masasını devirince bu imkan tamamen ortadan kayboldu ve büyük çöküş başladı.
Evet belki HDP’nin bugün monoblok yüzde 10 kimlik oyu var ama diğer yüzde 90 da neredeyse blok halinde bu partiden nefret ediyor. Devlet gibi düşünüyorlar.
Maalesef 7 Haziran sürecinde çok tecrübesiz ve toy bir siyasetçi olan Selahattin Demirtaş, 68-78 model kimi Türk solcularının gazına geldi ve bir çuval incir berbat oldu. Sayaç sıfırlandı. Demirtaş hapiste. Aslında PKK Kürtlere ihanet etti o süreç sonunda.
O sebeple HDP içinden Hasip Kaplan gibi kimi Kürt politikacıların parti içinde Türkler olmasın gibi tepkilerini ben bir Türk yazar olarak çok iyi anlıyorum.
Kamuoyunda bu tepkiler "İşte HDP’nın ırkçılığının kanıtı" gibi sunuluyor. Bu analiz çok yanlış.
Tecrübeli Kürt politikacılar HDP’ye sızan Türk solcuları ve burjuvalarının 1 faydasını gördülerse 10 da zararını gördüler. Elbette istisnalar vardır ama çoğunlukla HDP’li Türk siyasetçiler bu partinin en radikalleri oldular.
HDP’li Kürtler için intihar anlamına gelen 7 Haziran 2015 sürecine onları Türk solcuları ve burjuvaları sürükledi. Kürtlere kalsa asla bu saçma tablo ortaya çıkmazdı.
Her ne kadar itiraf etmeseler de HDP içindeki tecrübeli Kürt siyasetçiler 7 Haziran sürecinden çok pişman ama olan oldu bir kere.
Olanların bedelini de yine parti içindeki Türkler değil Kürtler çekiyor. O zaman sırf Erdoğan düşmanlığından Demirtaş’a ve PKK’ya gaz verenler şimdi ‘Yüce Türk Devletimiz çok yaşaaa’ diye ortalıkta geziniyorlar.
PKK uzmanı, sosyolog Ali Kemal Özcan 7 Haziran’a giden o talihsiz süreçte PKK lideri Abdullah Öcalan’ın bu radikal çizgide olmadığını ve çözüm sürecinin bitmemesi için her şeyi yapmaya hazır olduğunu söylüyor.
Özcan’a göre Öcalan’ın HDP’ye hakim olacak iletişim kanalları o süreçte kesilmişti.
Öte yandan Suriye’deki gelişmelerden Öcalan’ın da heyecanlanarak Demirtaş ile aynı yanlışa düştüğünü söyleyenler de var Kürt siyasetinde. Bu konuda tam bir görüşüm yok. Üzerine düşünülmeli…