Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Önceki gün vefat eden Nur Vergin bir dönem dikkatle takip ettiğim ancak hiç tanışmadığım çok kıymetli bir akademisyendi. Kardeşim Lalehan Gülle’nin Marmara Fransızca Kamu’dan hocasıydı.

        Bu fakültede 1990’lı yıllarda sadece Fransa’nın itibarlı üniversitelerinde doktora yapmış isimler çalışabiliyordu, Ali Bayramoğlu da Lalehan’ın hocalarından biriydi mesela. Şimdi akademisyen portföyü nasıl bilmem…

        Vergin’in evde tek başına vefat ettiği ve cenazesi için bir süre hiçbir yakınına ulaşılamadığını duyunca içim cız etti. Nereden nereye… Bir dönem etrafı öylesine kalabalık, panel davetleri için sıraya girilen medyada çok konuşulan, havalı, itibarlı bir isimdi Vergin.

        Fakat bir başına, evinde, Alzheimer hastası olarak yaşama veda etti.

        Arayan yok, soran yok… Tam bir trajedi.

        Sonra bu konuda çelişkili bilgiler yazılmaya başladı, merak ettim…

        AİLESİ ÇOK GENİŞ VE KÖKLÜ

        Aslında en çok rahmetli Nur Hanım’ın yakınlarına ulaşılamadı denmesi beni şaşırttı, zira sanki kimsesiz, garip gibi resmedilen Nur Vergin çok kalabalık ve birçok tanıdık simayı barındıran bir aileden geliyordu.

        Atatürk biyografisi yazan tüm yazarların üzerinde ittifak ettiği bir husus, Kemal Paşa’nın hayattaki tartışmasız en yakın dostunun Nuri Conker olduğudur. Atatürk’ün başka hiçbir yakın arkadaşı Nuri Conker ile yarışamaz. Gazi’ye "Kemal bak bu konuda doğru düşünmüyorsun" diyebilen tek isimdir Conker. ‘Kemal’ diye hitap edebilen tek kişi.

        Türk Devlet arşivlerinde Atatürk’ün 23 Nisan 1920’den itibaren her günü kayıtlıdır. Her gün ne yaptığı bellidir. Sadece 9 gün kayıtlı değildir. O 9 gün Atatürk’ün ne yaptığını bilen yoktur. İşte o 9 gün Nuri Conker’in 1937’deki ölümünden sonraki 9 gündür. Atatürk adeta çökmüş ve can yoldaşını kaybettiği için bunalıma girmiştir. Odasından hiç çıkmamıştır.

        O Nuri Conker’in torunuydu Nur Vergin. Conker’in oğlu Mahmut Cahit Conker’in kızı. Buna rağmen Vergin hiçbir zaman CHP’li olmadı. Hep merkez-sağ partilere destek verdi.

        Buna şaşıranlar oluyor oysa Atatürk’ün can yoldaşı olmasına rağmen Nuri Conker de CHP’ye çok uzak bir isimdi. İsmet Paşa’dan hiç hazzetmezdi.

        CHP zihniyetine karşı olarak kurulan Serbest Fırka’nın Genel Başkanı Fethi Okyar, Genel Sekreteri ise Nuri Conker’di. Adnan Menderes Nuri Conker’in Aydın şehir teşkilatının başındaydı. Atatürk’ün kız kardeşi Makbule de Serbest Fırkalıydı.

        Özellikle İzmir’de Serbest Fırka büyük bir fenomendi. Bu nedenle CHP elitleri İzmir’den çok rahatsızlardı.

        Bugün İzmir’in CHP ile özdeşleşmesi tarihin bir ironisi…

        Conker yaşasaydı da kesinlikle DP’li olurdu. Nitekim hem Okyar hem Conker aileleri tamamen DP’li oldular.

        Yani şayet 1960’a kadar yaşasa 27 Mayıs darbecileri muhtemelen Atatürk’ün can yoldaşı Nuri Conker’i de Yassıada zindanına atacaklardı. Cumhuriyet tarihimizin bu ilginç yönünün üzerinde yeterince durulmamıştır.

        ULAŞILAN AKRABA KİMDİ?

        Şimdi gelelim Nuri Conker’in torunu Nur Vergin’in cenazesi meselesine…

        Yazılanlara bakalım… Vergin’in ölümünü duyan Murat Bardakçı, Ertuğrul Özkök’ü arıyor. Ertuğrul Özkök de Rasim Ozan’a haber veriyor. Aşağı yukarı aynı saatlerde de Sedat Ergin, Ahmet Hakan’ı arıyor. 5 yazar birden Nur Vergin’in cenazesi ortada kalacak diye telaşlanıyorlar.

        Vergin evinde yalnız vefat etmiş. İki gün sonra polis çilingirle kapıyı açıp cansız bedene ulaşabildi.

        O arada Cumhurbaşkanı Erdoğan’a da Vergin’in vefat haberi veriliyor anladığımız kadarıyla.

        Cumhurbaşkanlığı ekibi ve en başta da Tayyip Erdoğan çok çevik ve takdire şayan biçimde cenazeye sahip çıkıyor.

        Sadece bir akrabasına ulaşıldığı söyleniyor…

        Peki bu kadar arama ve çaba neticesinde buluna buluna bir akrabası mı bulunmuş Nuri Conker’in torunu merhum Nur Vergin’in?

        Bu çok hazin…

        Nur Vergin’in hem anne hem baba hem de soyadını aldığı Nureddin Vergin tarafından akrabaları ‘No Name’ insanlar da değil. Hemen hepsi bir şekilde tanınan isimler.

        Hepsi birden mi unuttular Nur Hanım’ı? Ayrıca Alzheimer olan 80 yaşında bir insan nasıl evinde yalnız kalır? Bu sorular cevaplanmaya muhtaç.

        Bu yazıyı hazırlarken Nur Vergin'in kardeşi Yasemin Conker’in GazeteDuvar’a yaptığı açıklamayı gördüm.

        17 Ocak pazar gününü pazartesiye bağlayan gece İstanbul'daki evinde uykusunda vefat ettiğini söylüyor ve 'cenazenin iki gün evde kaldığı' iddiasına tepki gösteriyor. En hızlı şekilde ve sadece bir buçuk gün içinde, 19 Ocak günü öğle namazında kaldırıldığını vurguluyor Conker: "O İstanbul'da yalnız oturuyordu. Ben Ankara'da oturuyorum. Pazarı pazartesiye bağlayan gece vefat etti, salı öğlen kaldırdık".

        Bu açıklamadan ulaşılan akrabanın Yasemin Hanım olduğunu anlıyorum. Öyle mi acaba?

        Ertuğrul Özkök, İBB’li yetkililere ulaştığını söylemişti. İBB Basın sözcüsü ve Ekrem İmamoğlu’nun başdanışmanı Murat Ongun’a sordum. Özkök, Şükrü Küçükşahin’i aramış, Küçükşahin cenaze konusunda devreye girmek için harekete geçtiğinde Valiliğin haberdar olduğunu ve süreci yürüttüğünü öğrenmiş. Dolayısıyla tören konusunda Valilik yardımcı olmuş.

        Ancak keşke Ekrem Bey de cenaze törenine katılsaydı…

        Bu arada merhum Nur Hanım’ın akrabaları arasında TFF eski Başkanı Mahmut Özgener ve ailesi, siyasetçi Mehmet Ali Bayar ve kardeşi eski Özelleştirme İdaresi Başkanı Uğur Bayar da var.

        Acaba onlar duymadılar mı? Haber gitmedi mi?

        Çok ilginç.

        Bush bile göçmen resimleri çiziyorsa Biden her şeyi yapabilir…

        Bush bile göçmen resimleri çiziyorsa Biden her şeyi yapabilir…
        0:00 / 0:00

        Dün, ABD’nin yeni başkanı Joe Biden’ın yemin töreni başladığında Türkiye akşam saatlerini yaşıyordu. İstanbul hala buz gibiydi ama bizim evin etrafındaki karlar neredeyse tamamen erimiş, çocukların yüzü düşmüştü.

        Buradan binlerce kilometre ötede, 2 sene öncesine kadar yolumun gazetecilik vesilesi ile sık sık düştüğü ABD’nin başkentinde ise burayı aratmayan çok keskin bir soğuk vardı ve öğlen henüz başlıyordu.

        Pandemide verilen yüzbinlerce kaybın ardından 6 Ocak Kongre baskınının travması ile adeta paralize olmuş bir dünya başkentinde yemin etti Biden.

        Çok tarihi, çok buruk, çok hüzünlü bir başlangıç.

        Tabii Trump gibi toplumu ayrıştırmış, medyaya, akademiye, hatta kendi partisine bile meydan okumuş bir isimden sonra gelen Biden iktidarı normal şartlarda çok coşkulu ve büyük bir tören organize eder. Fakat hiçbir şeyin normal olmadığı günlerden geçiyoruz.

        Yine de kenti işgal eden 25 bin ulusal muhafız ve örülen bariyerlere rağmen şovunu yaptı yeni yönetim.

        Büyük bir titizlikle ve profesyonelce seçilmiş isimler ve simgeler üzerinden ‘çoğulculuk, kucaklaşma ve Trump’ın anti-tezi olma’ mesajlarını bence gayet başarılı bir şekilde verdi.

        Lafta kalacak ya da kalmayacak… Bu ayrı konu ama yeni Başkan Biden’ın konuşması olumlu bir konuşmaydı.

        Düşmandan dost yaratmak, kucaklaşmak, en önemlisi de beyaz üstünlüğü ile yüzleşmekten bahsetmesi bence liberal değerler ve özgürlükçü bir ortam için çok kıymetliydi.

        Şayet lafta kalmazsa 11 Eylül'le açılan İslamofobi sayfasını yeniden kapatmak için bir fırsat yakalanabilir. Baksanıza 11 Eylül’ün o ayrıştırıcı politikalarının mimarı George W. Bush bile ressam olmuş, göçmen resimleri çiziyor.

        Biden da 78 yaşında temsil ettiği müesses nizamın ona biçtiği gömleği yırtıp belki de dünya ile yakınlaşma sayfası açabilir.

        Diğer Yazılar