Davutoğlu: Kimse galibiyet ya da seçim hezimeti beklentisi ile Türkiye'nin önünü tıkamamalı
Gürpınar, Gevaş, Edremit, Van merkez…
Cuma akşamından beri Ahmet Davutoğlu ve Gelecek Partisi’nden geniş bir kadro ile yollardayız. Partinin Van seyahatini adım adım izliyor, nabzı yokluyor, hem parti içindeki havayı hem de uzun zamandır gelmeye fırsat bulamadığım Van’daki genel atmosferi anlamaya, koklamaya çalışıyorum.
Yalnızca sokaktaki genel tabloyu görmek için değil, Kürt meselesini enine boyuna tartışmak için de buradayız. Gelecek Partisi ‘Demokratik Geleceğimizin İnşası Toplantıları’ başlığı altında bir dizi çalıştay düzenleme kararı almış.
İlki Kürt meselesi üzerine ve Van’da. Büyük bir salonda bölgeden gelen geniş kapsamlı bir katılım var. Kürt aydınları, gençler, çeşitli meslek grupları deneyim ve önerilerini aktarıyor. Bunu Alevi meselesi, Ermeni meselesi üzerine çalıştaylar takip edecekmiş.
Ben hem partinin içinden izlenimlerimi, hem sokakların havasını hem İstanbul’da Ankara’daki havanın Doğu'ya yansımasını hem de Sayın Davutoğlu ile yaptığım röportajın ayrıntılarını aktaracağım. Bu arada Davutoğlu’nun ekibi sokakta vatandaşlarla konuşmalarını ve temaslarını instagram üzerinden canlı yayınlıyor.
Seyahatte Davutoğlu'nun bir küçük kaza geçirdiği bilgisini de vereyim. Bir yerel radyoya mülakat vermek için giderken bindiği asansör bir kat yere çakıldı, o nedenle belinde ciddi bir sıkıntı var, korse ile oturuyor. Mersin ve Amasya programlarını bu nedenle erteleme kararı aldılar.
Bugün röportajı okuyabilirsiniz. Çözüm sürecinden, dokunulmazlıkların kaldırılmasında oynadığı role kadar birçok şeyi sordum Gelecek Partisi Genel Başkanı, eski Başbakan Ahmet Davutoğlu’na. Tüm sorulara kapsamlı ve çok konuşulacak yanıtlar verdi…
“Yeniden çözüm süreci olmalı mı?” deyince “Evet” dedi ama yeni bir tanım yaptı. Dokunulmazlıkların kaldırılmasının önünü açması ile ilgili olarak “Pişman mısınız?” diye sorunca ise çok net bir şekilde “Hayır, o dönem bunu muhalefet istiyordu. Kabul etmemek kaçmak olurdu” diyerek bir özeleştiri yapmayı reddetti.
"DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASININ ÖNÜNÜ AÇARAK DOĞRU YAPTIM, AKSİ KAÇMAK OLURDU"
- Kürt meselesinin çözümü ile ilgili özgürlükçü bir söyleminiz var. Serok Ahmet hitabını sahipleniyorsunuz, ana dilde eğitimden bahsediyorsunuz… Ama HDP’ye dair ezber bozan bir çıkış yapmıyorsunuz. Yapmayı düşünüyor müsünüz? Çözüm sürecinde Erdoğan nasıl risk alıp kendi tabanını ikna ederek yol aldıysa siz de HDP’ye yönelik muhalefetin tutuk tavrının dışına çıkmayı göze alır mısınız?
Ben diyalog ve ülke meselelerini konuşma anlamında hiçbir sınır tanımam. HDP de bundan muaf değil. HDP ile de görüşürüm. Nitekim kapatma davası açıldığı gün Mithat Sancar’la görüşmem vardı. Bazı arkadaşlar “O randevuyu ertelesek mi” dediler. “Yok” dedim. Bugün konuşmak lazım. Siyasi partilerin birbirleriyle konuşması sorunların çözümünde bir yöntemdir. Hiçbir partiye kapımız kapalı değil. Diyalog, ülke meseleleri anlamında tüm siyasi partiler gibi HDP ile de konuştuk, görüştük. Görüşmeye de devam ederiz. Geçmişte onlarla siyasi mücadele yapmış olmamız, bugün çok farklı düşünüyor olmamız konuşmamıza engel değil.
Gelelim ittiifak meselesine. Diğer partilerle ilgili de aynı şeyi söylüyorum. Şu anda ittifak konusunda herhangi bir angajman bizim için erken, bunlar seçim ortamında konuşulmalı. Millet İttifakı'nın kendi iç ilişkileri bağlamında da onların karar vereceği konu ama ben o güne kadar siyasi tablonun çok değişeceğine inanıyorum.
- Ama İYİ Parti gibi “HDP kırmızı çizgimizdir” demiyorsunuz değil mi?
Hayır görüşüyoruz. Türkiye’de meşru sınırlar içinde siyaset yapan herkesle görüşürüz. Tabii herkesin teröre, şiddete tutum alması bekleriz ama Türkiye’de siyasi partiler arasındaki diyaloğun her zaman sürmesi gerektiğine hep inandım, en zor şartlarda dahi. Şu an bana en ağır ithamlarda bulunanlar olmak üzere herkesle görüşürüm.
- “Seçimlere kadar siyasi manzaranın çok değişeceğine inanıyorum” dediniz. Ne kast ettiniz?
Bu kış içinde ekonomik tablo böyle giderken, enflasyon bu kadar yüksekken, herkes feryat ederken bir müddet sonra "Bu tablonun sorumlusu kim?" sorusu daha çok gündeme gelecek. Kim olduğu belli. Sayın Cumhurbaşkanı "Ekonominin sorumlusu benim" diyor zaten. Ama insanlar iktidar deyince Erdoğan ve Bahçeli’yi ve MHP’yi beraber görüyor hatta buna Vatan Partisi ve Perinçek’i de ekliyorlar. Ben MHP'li kitlelerin bir müddet sonra bu yoksullaşmadan gelen tepkiler nedeniyle AK Parti'den ayrılma arzusuna gireceklerini sanıyorum.
- Cumhur İttifakı sık sık birlikte yol yürümeye kararlı olduğu açıklaması yapıyor ama diyelim ki dediğiniz gerçekleşti. Sizce yine de 2023’te bu sistemle seçime gidilir mi?
Başka bir sistemle gidilemez zaten. Bakın daha ağustosta "Seçim yasası ekimde sunulacak" dendi, ekimin ortasını bulduk daha yok bir şey. Çünkü anlaşamıyorlar çünkü ikisinin de kazan-kazan olacağı bir formül bulamıyorlar. Birinin kazandığı yerde diğeri kaybediyor. Seçim yasasının yapılamaması anlaşamadıklarının bir işareti.
"İKTİDAR FİKİR DEĞİŞTİRİRSE KONUŞALIM DERİZ"
- Daha önümüzde 1,5 sene var. Bu kadar gergin bir ortamda seçime gitmek yerine muhalefet seçim öncesi iktidarı sistem değişikliğine ikna etmeye yoğunlaşsa daha akılcı olmaz mı?
Zaten ikna olurlarsa sistem tabii ki değişir. Biz tabii ki bunu kabul ederiz. Biliyorsunuz ben onları ikna etmek için bir yıl önce randevu istedim ama bakın bir yıl kaybettik. Daha çok kaybetmemek için gelsinler sistem değişikliğini birlikte yapalım.
- Siz böyle diyorsunuz ama ben muhalefetin geri kalanında ekseriyetle "Biz geliyoruz, önce iktidar olalım, sonra sistemi değiştiririz, yeter ki Erdoğan gitsin" havası. Sizce de öncelikli hedef mevcut iktidarın değişmesi mi yoksa bir sistem değişikliği mi?
Tüm partilerin işbirliği ile tam anlamıyla özgürlükçü bir sisteme geçilecekse buna kimse itiraz etmez. Ama Sayın Erdoğan ve Sayın Bahçeli hala otoriter bir sistemi tercih ettikleri için özgürlükçü bir modele evet diyeceklerini zannetmiyorum. Ellerindeki güçleri bırakmak istemiyorlar ama şayet fikir değiştirirlerse tabii ki doğru yapıyorsunuz konuşalım deriz. Kimse galibiyet ya da seçim hezimeti beklentisi ile Türkiye’nin önünü tıkamamalı…
- Çözüm süreci çok cesur ve önemli bir süreçti ancak maalesef sonu iyi bitmedi. Kamu düzeni zafiyeti oluştu. Fakat özünde bence çok değerli bir girişimdi. Başarılı olsa Türkiye bugün bambaşka bir yerde olabilirdi. İktidara gelirseniz yine böyle bir süreç başlatmayı hedefliyor musunuz?
Bugünkü toplantının amacı budur (Van’daki Kürt meselesi çalıştayını kast ediyor-na) Daha önce de demokratik açılım deniyordu, Kürt açılımı deniyordu. Böyle bir sorun varsa toplumun bütün kesimlerinin mutmain olduğu aidiyet bilincini artıran bir ortamın oluşması için bu sorunların yeniden masaya yatırılması lazım ama geçmiş tecrübelerden istifade ederek. Çözüm süreci eğer o dönem birilerinin algıladığı gibi kamu düzeninin zafiyetine yol açan bir süreçse tabii öyle bir şey olmamalı. O yüzden çözüm süreci kavramını kullanmıyorum ben şimdi çünkü o öyle veya böyle kriminalize edildi ve bunda da örgütün de süreci istismar ederek kamu düzenini bozma çabasının büyük rolü var. Ben ona karşı çok mücadele ettim.
"YENİ BİR ANLAYIŞLA YENİ BİR SÜREÇ"
- Sizce çözüm süreci yerine ne demek lazım?
Yeni bir anlayış, yeni bir perspektif, yeni bir zihniyet ile yapmak lazım. Cumhuriyetin 100. Yılı ile bağlantılı bir ifadelendirme de olabilir. Mesela ‘Cumhuriyetimizin 100. Yılında Demokratik Geleceğimizin İnşası’. Sadece Kürt değil, Alevi meselesinin, laiklik meselesinin çözüleceği bir iklim oluşturmak lazım.
- Sizce iktidar değişirse böyle bir iklim oluşur mu? Yeni bir çözüm sürecine- ismi ne olursa olsun- CHP’yi, İYİ Parti’yi ikna edebilir misiniz? Ben hiç sanmıyorum açıkçası…
Biz özgürlükçü demokrat bir partiyiz. Bunu özellikle yazmanızı istiyorum. Biz özgürlükçü demokratız. Bu perspektifle ben bütün meselelerin aşılabileceği kanaatindeyim. Önemli olan toplumsal tabanının ikna olması. CHP özellikle başörtüsü konusunda eski takındığı tutumu takınıyor mu? Hayır, çünkü biliyor ki toplumsal talep başörtüsü özgürlüğü yönünde.
Eminim İYİ Parti’de de tüm bu konular tartışılacaktır onlar adına bir şey söylemeyeyim ama emin olduğum bir şey var. Hepimiz sınırlarımızı öğrendik. Her siyasi ideoloji. Türkiye’de Türk milliyetçiliği yapanlar ülkenin birlik ve bütünlüğünün sadece güvenlikçi politikalarla sağlanamayacağını tecrübelerle gördüler. Öbür tarafta Kürt milliyetçiliği çizgisinde şiddet ve terörle operasyon yaparak sonuç almanın imkansızlığını gördü bir kesim. Tabii bütün Türkler ve bütün Kürtlerden bahsetmiyorum.
"MARJİNAL GRUPLAR HARİÇ HİÇBİR KÜRDÜN TÜRKİYE'Yİ BÖLMEK İSTEDİĞİNİ DÜŞÜNMÜYORUM"
Muhafazakar kesim sadece dini ve manevi değerlere atıf yapılarak adil bir sistem kurulamayacağını, bunun bir uygulama meselesi olduğunu gördü ve kaygılı. Laik kesim de 28 Şubat laikliğinin laiklik anlayışını jakobenleştirdiğini ve laiklikten kopardığını gördü. Onun için ben özgürlükçü laiklik diyorum. Türkiye’de marjinal gruplar hariç hiçbir Kürdün Türkiye’yi bölmeye dair bir niyet içinde olduğu kanaatinde değilim.
- Ben Türk kamuoyunun büyük bölümünün, yalnızca Cumhur İttifakı tabanı değil, CHP tabanının hatırı sayılır bir kısmının ve İYİ Parti tabanının ezici çoğunluğunun Kürt meselesinin çözümüne dair mevcut güvenlikçi çizgiden memnun olduğu kanaatindeyim. Sizce öyle değil mi?
Herkes terörle mücadele ve PKK’nın yok olmasını ister, terörle mücadele etmiş bir başbakan olarak söylüyorum. Terörle mücadele elbette önemli ama sonuca gitmek için tamamlayıcı unsur demokrasinin inşa edilmesidir. O inşa edilmeyince bugün yok ettiğinizi sansanız sonra yine hortlar. Önemli olan demokrasi inşa edip, Kürt vatandaşlarımıza hakları olan unsurları vermek. Siz onların ana diline yönelik tahkir edici bir tutum sergiler ve seçme ve seçilme özgürlüğü bağlamında temsil edilme güçlerini zayıflatırsanız Türkiye’yi esas bunlar böler.
Salt güvenlikçi politikalarla Türkiye’nin birliğini sağlamaya çalışan tüm yaklaşımlar çöktü. Bu bir yöntem değil. Hakları elde etmek için teröre başvurulabileceği yönündeki paradigma da çöktü. Bizim artık yeni bir paradigma inşa etmemiz lazım. Bu da şudur: Kamu düzeninden asla taviz vermeksizin ve kamu düzenini bozacak her türlü eylem ve fiile karşı net tavır takınarak insan hak ve özgürlüklerine dayalı bir sistemi inşa etmek ve herkesin bu sistemde yeri olduğunu anlatmak, uygulamak.
"ÇÖZÜM İÇİN MUHATAP MEŞRU AKTÖRLER OLMALI"
- Bu süreçte muhatap kim olmalı? Barış için yeniden PKK’yı muhatap alır mısınız?
Geçmiş deneyimlerden aldığımız ders şu: Bir örgütü muhatap alarak yürüteceğiniz çabalarda ciddi bir Kürt nüfus bunun dışında gibi algılanıyor. Türkiye’de Kürt sorununun çözümünde muhatap tüm vatandaşlarımızdır. Türklerin kaygılarını gideren, Kürtlerin taleplerini yerine getiren bir çözüm olmalı. Bunun için sivil toplum kuruluşları, kanat önderleri ve halkla görüşerek yol almak gerek. Bu toplantıyı bunun için yapıyoruz. Meşru aktörlerle görüşerek bunu yapmak lazım.
- O zaman tarif ettiğiniz süreçte PKK ile masaya oturmayız diyorsunuz?
Sadece örgütle masaya oturmanın nelere yol açtığı görüldü.
- Dünyanın önde gelen terör uzmanları bu tip sorunları çözerken sonuç almak için terör örgütleri ile temas kurmanız gerektiğini söylüyor, Kuzey İrlanda sorununu çözmek için IRA ile Kolombiya’daki terörü bitirmek için FARC ile yapılan görüşmeleri hatırlatıyorlar.
İstihbari yapılan görüşmeler ve temaslar ile ilgili dünyada zaten bir müktesebat var ama bir aktör meşrulaşmadan onun parametreleri ile görüşme yapmak o sorunun eksen değiştirmesine yol açıyor. Önce meşru aktörlerle görüşmek, zemini orada hazırlamak gerekir. Benim Patnos’da, Şemdinli’de, Erciş’te gördüğüm Kürt vatandaşlarımızın gönlünü kazanarak yürümek ve yeni bir demokratik süreç inşa etmek lazım.
"DOKUNULMAZLIKLARIN KALDIRILMASI BÜTÜN PARTİLERİN TALEBİYDİ"
- Gönül kazanmaktan bahsetmişken… Kürt vatandaşların önemli bir kısmı bugün HDP seçmeni. O kitlenin bir kısmında 7 Haziran - 1 Kasım 2015 sürecine dair size yönelik kırgınlık hala var. Bir iyi niyet göstergesi olarak Muharrem İnce’nin cumhurbaşkanlığı seçimi sürecinde yaptığı gibi Demirtaş’ı cezaevinde ziyaret etmeyi düşünür müsünüz?
Ben bu konuda ilkesel tutumumu sergiledim. Ayhan Bilgen tutuklandığında eşini de aradım ilkesel tavrımı da koydum, Ayhan Bilgen çıkınca da kendisiyle görüştüm. Selahattin Demirtaş’ın eşine yönelik saldırılar olduğunda da arayıp kadın onuru adına yanınızdayım dedim. Bu anlamda bir çekincem yok ama Türkiye’de siyasi süreçlerin de salt bu tip çıkışlar üzerinden yürümesini de doğru bulmuyorum.
- Dokunulmazlığın kaldırılmasına onay veren bir Başbakan olmaktan dolayı bugün bir pişmanlık duyuyor musunuz?
Hayır dokunulmazlıkların kaldırılması o gün bütün partilerin talebiydi. Biz o zaman madem talep ediyorsunuz kaldıralım dedik. Aksini yapsak kaçtığımız düşünülürdü. Doğru olması gereken neyse onu yaptım. Ama Selahattin Demirtaş benim dönemde tutuklanmadı. Benden çok sonra tutulandı.
- Ama sonrasında sizi bundan sorumlu tutan ağır açıklamalarda bulundu Demirtaş...
Bulunur, siyasiler birbirleri hakkında ağır ithamlarda bulunabilirler. Ama herkes bilir ki ben terörle mücadelede demokratik devlet kuralları çerçevesinde davranmaya önem verdim. Çözüm sürecine destek verirken Türkiye’de silahlı grupların silahsızlandırılması, bir daha şehit cenazesi gelmemesi, bu bölgenin genç çocuklarının dağlarda heba olmaması için o dönem doğru yaptığıma inanıyorum. Çözüm sürecini başarıya ulaştırmak için yaptığım çalışmaların da doğru olduğuna inanıyorum. Çözüm sürecini istismar ederek, işadamlarını haraca bağlayıp yollara bariyerler kurarak kamu düzeninin yok sayıldığı o dönemde de doğrudan iki polisimizin şehit edilmesi dahil olmak üzere yaşananlardan sonra terörle mücadeleyi başlatarak doğru yaptım.