Mahmut Özer: Okulları açık tutmak artık sadece eğitim değil, aynı zamanda bir milli güvenlik meselesi
Göreve geldikten sonra büyük bir kararlılıkla okulları açık tuttuğu ve pandemide kaybedilen bir buçuk yılın ardından nihayet ‘okullar son kapanan ve ilk açılan yerlerdir’ prensibini siyasete benimsettiği için Milli Eğitim Bakanı Mahmut Özer’e bu köşede verdiğim desteği biliyorsunuz.
Özer ile tanışıklığımız yok. Kendisi ile hiç karşılaşmamıştım. MEB Basın ve Halkla İlişkiler Müşaviri Yıldız Aktaş beni birkaç gün önce arayıp Bakan Bey’in İstanbul programı sırasında konakladığı otele davet edince ilk kez bu sabah görüştük ve 2 saate yakın kahvaltılı bir sohbet yaptık.
Mahmut Özer’e son günlerde konu olduğu çeşitli siyasi polemiklerden, göreve geldiğinden beri yaptıklarına, yapmak istediklerine, MEB ile ilgili spekülasyonlara ve Urfa’da okul müdürünü fırçalama hadisesine kadar aklıma gelen her şeyi sordum. Bakan Özer'den cemaat yurdunda intihar eden Enes Kara hakında ise bir yorum alamadım.
Bu yazıda kalemim döndüğünce sizlere bana anlattıklarını ve kişisel notlarımı aktaracağım.
Önce ilk izlenim ile başlayayım. Mahmut Bey en aşağıdan en yukarıya her ayrıntıyı takip eden bir yönetici. Her şeyle bizzat kendi ilgilenmek istiyor. Detaycı. Hızlı konuşuyor. Sonuç odaklı. Bence siyasetçi değil bürokrat yönü ağır basıyor.
Ben kendisini siyasi polemiklerin içinde olmaktan dolayı hayli mutsuz gördüm. Bunu istemiyor. Bence yapısı da böyle şeylere müsait değil.
Sohbete önce okullardaki son durumla başladık. Malum medyada yine ‘yüz yüze eğitime devam mı’ manşetleri sezonu açıldı. Omicron nedeniyle vaka sayıları artınca akıllara ilk olarak maalesef yine okullar geliyor.
“Toplumda artan vaka sayılarına paralel bir durum yok okullarda Nagehan Hanım” diye girdi söze Bakan. “Bugün itibarı ile kapalı sınıf sayısı 3986. Bu da 850 bin sınıf içinde yüzde 0,5’ten az bir oran demek. Ekimde 8000-9000 sınıfın kapandığı olmuştu. Dolayısıyla şu an alarm verilmesi gereken bir durum söz konusu değil. Zaten sistem çok iyi oturdu ve verileri tamamen şeffaf bir şekilde paylaşıyoruz.”
Öğretmenlerin aşılanma oranları medyada birkaç gün önce yer aldı. Buna göre en az 1 doz aşılı öğretmen oranı yüzde 93,46, iki doz aşılı olanlar yüzde 89,31 ve üçüncü dozu da almış olanlar yüzde 44,06.
Sayın Özer’e Avrupa’daki oranları sordum. Bizim oranların Avrupa ülkelerinin önünde olduğunu söyledi. İngiltere, Fransa ve Almanya’dan daha büyük oranda öğretmeni aşılamışız, bizim biraz altımızda Almanya varmış.
"HIZLI TEST ONAYLANINCA OKULLARDA TEST YAPIP SINIF KAPAMAYI EN AZA İNDİRECEĞİZ"
Ben pazartesi günü artan Omicron vakaları nedeniyle sınıf kapamaların çok sıklaşabileceğini, 2 pozitif vaka ile sınıf kapamak yerine pozitif çocukları izole edip geri kalana günlük hızlı test yaparak hiç sınıf kapamamayı öneren bir yazı yazmıştım. Bu öneri ile ilgili şunları söyledi:
“Bursa’da iki meslek lisesinin işbirliği ile antijen test kiti imal edildi. Onay için bu kitler şu an Sağlık Bakanlığı’nda. İkinci döneme yetiştirmeye çalışıyoruz. Onay çıkarsa 7 Şubat'a hazır olacak. Böylece sık vaka görülen yerler başta olmak üzere sınıflarda test yaparak sınıf kapanmasının önüne geçmeye çalışacağız.”
"YURT DIŞINDAN 3 DOLARA GELEN KİTİ 1 DOLARA ÜRETTİK"
İlk etapta 10 milyon kit üretilecekmiş. Bu kitler birden fazla kez kapanmış sınıflar başta olmak üzere yoğunluk gösteren yerlerde kullanılacak. Yurt dışından gelen kitlerin maliyeti parça başı 3 dolar iken bu kitler 1 dolara mal ediliyor. Emine Erdoğan da bu çalışmayı destekleyici tweetler atmıştı. Bence bir an önce sayı artırılıp sınıflarda hızlı test uygulamasına geçilirse eğitimde duraksama olmaz.
Bakan Özer, vakalar artınca hemen yüz yüze eğitimle ilgili haberler yapılmasını çözümün ilk olarak okulların kapanmasında aranması yanlışlığına bağlıyor.
Bana kararlılıkla şunu ifade etti:
“Restoranlar, oteller, kafeler kapanmadan okullar kapanamaz. Okulları açık tutmak artık yalnızca eğitim meselesi değil, aynı zamanda bir milli güvenlik meselesidir!”
Bu kararlılık ve doğru yaklaşım için teşekkürler Sayın Özer…
"KILIÇDAROĞLU DAHİL HERKESLE GÖRÜŞÜRÜM..."
Milli Eğitim Bakanı’na Kemal Kılıçdaroğlu’nun MEB ziyareti, içeri girememesi ve mülakatlarla ilgili iddiaları da sordum.
Öncelikle Kılıçdaroğlu’nun Danıştay iddiası ile girdi söze. Kemal Bey "Danıştay'ın verdiği bir karar var. Mülakatta artı 3 eksi 3 puan verebilirsiniz diyor" demiş, MEB ise Danıştay'dan bilgi alarak böyle bir kararın olmadığı açıklamasını yapmıştı.
Bakan Özer “Açıkça yanlış bilgi vermiş. En azından böyle bir karar olmadığı netleşmişken çıkıp düzeltmesini beklerdik. Yaptı mı CHP Genel Başkanı bunu? Hayır. İşte böyle temelsiz iddialarla MEB’i yıpratmaya çalışmak bütün ülkeye zarar veriyor” dedi.
"MÜLAKAT BAKANLIĞIN TERCİHİ DEĞİL, KANUNDA VAR"
Peki bu kadar tartışılan mülakatlarla ilgili ne düşünüyor Milli Eğitim Bakanı? Mülakat şart mı, kaldırılmasına nasıl bakıyor?
“Mülakat kanunda var. Bu bakanlığın tercihi değil. Kaldırılabilir ancak bunu kaldırmak meclisin iradesinde. Bizim kanun teklifi verme yetkimiz yok biliyorsunuz.”
Mahmut Özer mülakatlarda bazı tarikat ve cemaatlerin öncelendiği, mülakat sonuçlarına müdahale edildiği yönündeki iddialara çok kesin bir şekilde, “Bunlar asla doğru değil. Dışarıdan hiçbir müdahale yok. Bu ülkede tek bir Milli Eğitim Bakanlığı var ve orayı da ben yönetiyorum” diye yanıtladı.
KPSS’de birinci olup mülakatta elenen isim ile ilgili, “Süreç işliyor, itiraz eder, mahkemeye gider…İtiraz süreci bitti, ayın 14’üne kadar incelenip cevap verilecek” dedi.
"KPSS VE MÜLAKAT SONUÇLARI YÜZDE 97 ORANINDA ÖRTÜŞÜYOR"
Bu arada Özer, KPSS ve mülakatların yüzde 97 oranında örtüştüğünü söyledi. Yani sınavda düşük alıp mülakatta geçenler vs gibi bir durum yok, çok büyük oranda sonuçlar paralellik gösteriyor.
“Bazen çeşitli sebeplerden kaynaklanan farklılıklar olabiliyor. Bakın Nagehan Hanım öğretmenlik özel nitelikler gerektiren bir meslek. Size John Nash örneği vereyim. Çok büyük bir dehaydı ama iyi bir öğretmen olabilir miydi? Yani bazen donanımlı, bilgili de olsanız anlatma kabiliyeti gibi temel bir alanda eksikseniz nasıl öğretmenlik yapacaksınız? Ya da kekeme iseniz mesela… Örnek veriyorum, somut bir olay üzerine konuşmuyorum. Öğretmenlikte işin pedagojik, psikolojik boyutu da var, bunu unutmayalım. Kısacası eğitim üzerinden, gençler üzerinden siyaset yapılmasını doğru bulmuyorum. Bakın Kılıçdaroğlu sizin kanalda çıktığı yayında ‘Ben zaten Milli Eğitim Bakanı ile görüşmeye gitmedim’ dedi. Nagehan Hanım ben herkesle görüşürüm. Amaç görüşmek olsaydı, doğru bir dille randevu istenseydi neden görüşmeyeyim? Kaldı ki Kemal Bey ben bakan olduğumda bir 'hayırlı olsun’a geldi mi? CHP’den grup başkanvekili ve başka vekiller daha önce geldiler, görüştük. Bizim herkese kapımız açık. MEB çok şeffaftır. Bizim gizli saklı işimiz yok.”
Mülakatlarda tartışmaların önüne geçmek için kamera koyulup koyulamayacağını sorunca ise
“20 bin kişiden bahsediyoruz. Bu kadar büyük sayılı mülakatlarda çok zor, ayrıca o zaman da farklı sorunlar çıkabilir” yanıtını verdi.
Bakan Özer daha sonra benimle detaylı bir şekilde geçmişten günümüze rakamları paylaştı. Türkiye’nin şu anda ortaöğretimde okullaşma oranının yüzde 89 ulaştığını, bunun 2000’lerin başında yüzde 44 olduğunu hatırlattı ve “OECD ülkelerinin 1950’lerde ulaştığı okullaşma oranlarına biz son 15 yılda eriştik. Onlar 60-70 yıldır eğitimin kalitesi ile uğraşırken biz okullaşmayı ancak tamamladık, artık kaliteye eğiliyoruz.”
"BURASI BAKANLARIN KENDİNİ İSPAT EDECEĞİ YER DEĞİL, ÖNEMLİ OLAN SÜREKLİLİK VE TUTARLILIK"
Milli Eğitim Bakanı’na eğitimde sürekli değişiklik yapılması, zikzak çizilmesi ve mütemadiyen reform kelimesinin kullanılması ile ilgili düşüncesini sordum.
“Ben reform yapmayacağım demiştim Nagehan Hanım. Burası Bakanların kendini ispat edeceği yer değil, önemli olan süreklilik ve tutarlılık. Biz çok somut gidiyoruz” diyerek 3 hedef belirlediğini anlattı:
1) Eğitimde fırsat eşitliği
2) Meslek eğitimlerinin güçlendirilmesi
3) Öğretmenlerin mesleki gelişimi
Daha sonra okul öncesi eğitimde OECD içinde aşağı sıralarda olduğumuzu, açığı kapatmak için bu yıl 3000 yeni anaokulu, 40 bin yeni ana sınıfı yapımını tamamlayacaklarını hatırlattı ve daha önce medyaya yansıyan kütüphane çalışmalarını anlattı. 16261 okula yeni kütüphane yapmışlar, 2022’de hedef kitap sayısını ciddi oranda artırmakmış.
"MEB’İN BÜTÇESİ YETERLİ ÖNEMLİ OLAN DOĞRU KULLANMAK"
Geçtiğimiz günlerde Milli Eğitim Bakanı'nın Şanlıurfa’daki bir okul ziyaretinde müdüre yönelik sarf ettiği sözler çok konuşuldu. Okulun şartlarını beğenmeyip müdüre çok sert çıkan Özer sosyal medya ve muhalefetten tepki görmüştü.
Bu hadiseyi sorduğumda, “Urfa’da gördüğüm manzara beni çok üzdü. Okulun şartları, tuvaletlerin durumu kötüydü, pandemi koşullarında lavabo dahi yoktu, biz çocuklarımıza bu koşulların çok daha iyisini sunmak için gayret ediyoruz. Ben hemen arkadaşlarımı gönderdim, dün bir çalışma yaptılar o okulla ilgili. Urfa için de 73 yeni okul yapılması talimatı verdik. Nagehan Hanım ben işimi yaparım, işini yapmayanla da kavga ederim. Biz nasıl gece-gündüz çalışıyorsak bakanlıktaki herkes de genel müdürler de, müdürler de herkes çalışacak” diye konuştu.
Mahmut Özer milli eğitim bütçesinin ihtiyaçlar için yeterli olduğu görüşünde. “Bizim problemimiz bütçe değil, bütçeyi doğru yere kullanmak” diyor. Bunun için doğru talepleri tespit edip ona göre hareket edilmesi gerektiğine inanıyor.
Konu meclisten geçen öğretmenlik kanununa da geldi.
“Bakın 20 yıldır konuşulan öğretmenlik kanununu biz geçtiğimiz günlerde meclisten geçirdik. Şu anda 75 binden fazla uzman öğretmen ve 88 başöğretmenimiz var. Bu rakam çok artacak. Öğretmelerimize meslek eğitimi imkanlarını geliştiriyoruz. Öğretmenleri her alanda destekleyeceğiz. Bu güzel gelişmelerin bile hep birlikte keyfini çıkaramamak çok acı.”
Bakan Özer ile 2 saate yaklaşan sohbetimizi Bahçelievler’de yetişmesi gereken program nedeniyle burada kestik.
Bendeki izlenimi çalışkan, hedef odaklı ve iletişime açık olduğu yönünde. İnandığı konuların güçlü bir şekilde arkasında duruyor. Okulların açık kalması konusunda Cumhurbaşkanı'nı nasıl olumlu etkilediği ortada. Geçen yıl ile bu yıl arasında söylem olarak 180 derece fark var. Bu kararlı duruşu önemsiyorum.