Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Sen senin yapabildiklerini yapamasaydın, üzerine hiç düşünmediğin, kıymetini pek de bilmediğin becerilerinden bazıları olmasaydı, yürüyemeseydin ya da duyamasaydın ya da göremeseydin yine sen olur muydun? O ‘sen’ hangi hayatı yaşar, neler hisseder, hangi deneyimlerin içinden geçerdi?

        Böyle şeyleri pek de düşünmüyoruz değil mi? Hadi itiraf edelim, hepimiz öyle çok mevcut kendimizle ve rutinimizle meşgulüz ki, içinde bulunduğumuz ‘biz’den çıkmaya, bizim kadar şanslı olmayanların, dezavantajlıların ‘biz’i üzerine düşünmeye pek de vakit bulamıyoruz.

        Ben dün bu vakti buldum. Ve hayatımın en ilginç deneyimlerinden birini yaşadım…

        Sevgili meslektaşım Ayşe Baykal günler öncesinden “6 Aralık’ı boş bırak ama bana bir şey sorma” diye son derece gizemli bir davette bulunmuştu. Tek istediği saat 1’de Gayrettepe Metro İstasyonu’nda olmamdı.

        Tabii ki tam 1’de oradaydım. Her konuda mütevazı olabilirim ama dakiklik konusunda asla…

        Ayşe beni metro istasyonunun bir üst katındaki kafede bekliyordu. Açık söyleyeyim daha önce dikkatimi çekmemişti. Burası meğer duyduğum ama hiç görmediğim Diyalog Müzesi’nin kafesi imiş ve Ayşe buranın gönül elçiliğini yapıyormuş.

        DENEYİM TÜNELİ

        Diyalog ya da Karanlıkta Diyalog 20 Aralık 2013’te açılmış olan bir ‘deneyim tüneli’. Müze demiyorum zira klasik müze kavramı ile hiç ilgisi yok.

        REKLAM

        Ben görme engellilerin deneyimlerini paylaşmak için yapılmış böyle bir yer olduğunu duymuş ama açıkçası ne olduğunu incelememiştim. İnceleyip bir beklentiye girmemem için Ayşe bana detay vermemiş.

        Müzenin sahibi Hakan Elbir ve yönetici Nilay Hanım deneyimin hikayesini anlattı
        Müzenin sahibi Hakan Elbir ve yönetici Nilay Hanım deneyimin hikayesini anlattı

        Kapıda müzenin sahibi Hakan Elbir ile tanıştım. Önce içeri girip 1 saat boyunca eşsiz bir yürüyüş yaptım, Hakan Bey ile Diyalog Müzesi’nin hikayesini bu yürüyüşün ardından konuştum.

        ZİFİRİ KARANLIKTA 1 SAAT

        Beni ve Ayşe’yi bir kapıdan içeri aldılar, yanda duran kutudan kendimize birer değnek seçmemizi istediler ve sonra müzenin yetkilisi Nilay Hanım elimizden tutup ikimizi bir tünele soktu.

        İlerledikçe ışık azalmaya başladı. 30 saniye içinde zifiri karanlıkta, sanki hiçliğin ortasında kaldık.

        Birkaç dakika sonra Nilay “Ben burada ayrılıyorum, bundan sonra Özden Bey devam edecek, görme engellidir, en usta rehberlerimizden biridir, ona güvenin ve komutlarına uyun” dedi.

        Sonra sessizlik oldu. Issızlık.

        Herhalde yarım dakika filan geçmiştir ama kendimizi gürültülerle avutmaya öyle alışmışız ki o boşluğun içinde bana saatler gibi geldi o yarım dakika.

        Sonra tok bir ses: “Merhaba ben Özden Çetin, bir saat boyunca birlikteyiz. Sadece dediklerime uyun ve rahat olun.”

        Rehberimiz Özden Çetin ve Ayşe Baykal İle tünelin çıkışında
        Rehberimiz Özden Çetin ve Ayşe Baykal İle tünelin çıkışında

        Işıksızlığın ortasında hayatımda ilk kez duyduğum sese koşulsuz güvendim. Bir elim değnekte diğer elim duvarda bir süre Ayşe ile arka arkaya yürüdük.

        Sonra değnek bir şeylere çarptı. Parka giriyormuşuz, çitlermiş ayağımızın ucundakiler, sadece hissederek yürüdük, kuş seslerini ve rüzgarı dinledik, sonra bir banka oturduk, konuştuk, konuştuk…

        GÖRME ENGELLİLER BİZLERDEN NE İSTİYOR?

        Mesela körlerin en çok ihtiyaçları olan şeyin onların ihtiyaçlarına saygı gösterilmesi olduğunu öğrendim. Kaldırımlar, yayalar için yapılır ama bizde maşallah araba parkı, seyyar tezgah, bisiklet vs her şey için kullanılır. Bunun körlerin hayatını ne kadar zorlaştırdığını anladım çünkü banktan kalkıp bir kaldırımda yürümeye başladık ve o kaldırımda önüme her şey çıktı, her seferinde değneğim takıldı, zorlandım, tökezledim.

        REKLAM

        Körlerin teklifsiz yardımdan da pek hoşlanmadıklarını öğrendim. Mesela karşıdan karşıya geçerlerken hiçbir şey demeden kollarına girilmesi… Bir kere kollarına girmek değil, hafifçe dirseklerine dokunmak ve yardıma ihtiyaçları olup olmadığını sormak gerekiyor. Sese göre yardım teklifine güvenip güvenmeyeceklerine karar veriyorlarmış.

        MERHAMET DEĞİL SAYGI

        Bir de bence en önemlisi, onlara acımak değil, saygı göstermek. Görme engelli dostlarımızı en çok acıtan onlara merhamet etmek. Merhamet değil anlayış bekliyorlar. Sürekli himmet bekleyen, hatta dilenen konumunda görülmek çok ağırlarına gidiyor. Rehberimiz diyor ki: “Metroda giderken bir bakıyorum elime para tutuşturuyorlar, beni dilenci zannediyorlar, ben işi gücü olan, üniversite mezunu bir insanım.”

        Parkı geçip kaldırımlardan yürüdükten sonra o karanlıkta bu kez bir sinemaya girdik. Yine değnek yardımıyla bir koltuğa oturduk. Çok sevdiğim filmlerden biri olan ‘Kadın Kokusu’ oynuyordu, fonda Carlos Gardel'in ‘Por Una Cabeza’sı çalıyor, Al Pacino Gabrielle Anwar ile dans ediyor ve hepsi görme engelliler için hazırlanmış betimlemeler ile kare kare anlatılıyordu. Defalarca izlediğim bu filmi sadece dinleyerek daha önce fark etmediğim birçok detay yakaladım, gözümde o meşhur tango sahnesi çok daha renkli canlandı.

        Sonra Özden Bey’in komutuyla sinemadan çıktık, yolda biraz daha yürüdük ve bir manava rastladık. Bu kez türlü türlü meyve ve sebzeyi sadece dokunarak anlamaya çalıştık.

        Manavdan sonra sıra geldi toplu taşımaya. Ortalık bir anda İstiklal Caddesi’ne döndü, tramvay çıktı karşımıza, değneklerle hissederek basamakları çıktık ve bulduğumuz yere oturduk. Birazdan yolculuk başladı. Ne gürültülü, ne karmaşık bir şeymiş meğer tramvay yolculuğu. Üstelik orijinal volümü biraz kısarak verdiklerini anlattı rehberimiz. Buna rağmen dışarıdan gelen bağırışlar, müzikler ve yolcuların yüksek sesle konuşmaları öyle yoğundu ki… Duraklar anons edilirken duymak imkansız…

        REKLAM

        Orada ilk kez körler için empati yapmanın ne kadar hayati olduğunu bu açıdan düşündüm. Siz hiç düşündünüz mü? Toplu taşımada gürültü yapanlar görme engellilerin inecekleri yerleri duymalarına engel oluyor.

        Tramvaydan sonra son olarak bir kafeye girdik. İçecek sipariş edip sıcak kahvelerimizi dökmemeye dikkat ederek bir masaya geçtik. Etrafımızda müzeyi gezen başkaları vardı ve çevredeki sesleri ilk kez bu kadar berrak duydum. Orada rehberimiz Özden Bey’e karanlıkta yaşamanın zorlukları üzerine sorular sorduk.

        'KAPKAÇ'TAN NASIL KORUNUYORLAR?

        Mesela güvenlik… Düşünün karanlıkta dışarıda yürüyorsunuz, körsünüz… Kendinizi nasıl koruyacaksınız?

        “Özellikle kadınlar için tehlike büyük”, dedi Özden Bey, “ama sadece kadınlar da değil hepimiz için öyle. Telefonlarımızı çıkaramıyoruz, her an kapkaça maruz kalabiliriz ve hırsızı bulmak neredeyse imkansız. Navigasyona en çok ihtiyacı olan bizleriz ama ona erişimi en güç olan da bizleriz”

        NETFLIX'TE NEDEN TÜRKÇE SESLİ BETİMLEME YOK?

        Bir de Netflix Türkiye’nin görme engelliler için neredeyse hiçbir yapımda sesli betimleme kullanmadığını öğrendim. Bu da çok büyük bir eksiklik. İngilizcelerde var ama Türkçe çeviri birkaç istisna hariç yokmuş. Digitürk’te ise önce özel tarife yapıyorlar sesli betimleme için ise ek ücret istiyorlarmış.

        Tabii hayat üzerine de konuştuk. Görememenin zorlukları, sonradan kör olmak ile kör doğmanın arasındaki farkı…

        Ardından kafeden kalkıp bir koridora girdik. Zifiri karanlığa alışmış gözlerim için hafif hafif başlayan ışık önce küçük bir şok yarattı, yavaş yavaş yine her yer aydınlandı, bir saattir bize kendi gözlerinden bambaşka bir hayat anlatan ‘Özden Bey’in sesi’ ‘Özden Bey’in yüzü’ne kavuştu.

        REKLAM

        Bu eşsiz deneyimden sonra müzenin sahibi Hakan Elbir’e buranın geçmişini sordum.

        DÜNYANIN 130 ŞEHRİNDEKİ EMPATİ TÜNELLERİ

        30 yıl önce Andreas Heinecke adlı Alman bir girişimciye dayanıyormuş fikir. Heinecke, Mathias adlı bir görme engelli ile çalışmaya başlayınca yaşadığı sıkıntılar ile diğerleri de empati kurabilsin diye kendi garajını karartıp insanlara garajda görememenin nasıl olduğunu anlatmaya karar vermiş. Sonra Hamburg’da bir yer açmış ve fikir buradan yayılmış. Bu gün Güney Afrika’dan Çin’e, İtalya’dan Japonya’ya birçok ülkede 130 şehirde Karanlıkta Diyalog var.

        Hakan Bey geçen yıl Londra’da da aynı müzeyi açmış.

        İstanbul’daki müzede 30 engelli çalışıyor, bu da işletmedeki istihdamın yüzde 95’i demek oluyor.

        12.000 İETT ŞOFÖRÜNE EMPATİ EĞİTİMİ

        İETT otobüs şoförlerine ekimde empati eğitimi vermeye başlamışlar, 12.000 şoför müzeyi gezip görme engellilerin zorlukları üzerine bilgi alıyormuş.

        Benim aklıma okullar geldi. Ben her okulun buraya gelmesi gerektiğini düşünüyorum. Gelen çok okul varmış, il milli eğitim müdürlüğü ile de bir anlaşma imzalamışlar. Bence İstanbul’daki tüm okulların müfredatına koymaları gerekir.

        Peki devlet destek oluyor mu?

        İşte sorun orada…

        İBB TAHSİS BELGESİNİ YENİLEMEDİĞİ İÇİN AB'DEN FON ALAMIYOR

        Mesela İngiltere’de Hakan Bey’in yeni açtığı müze için hem devlet hem Londra Belediyesi maddi kaynak sağlıyor, destek veriyormuş, Türkiye’de ise ne devlet ne belediye desteği var. Hatta belediye tahsis belgesi bile yenilenmiş değil.

        İBB’nin AK Parti’de olduğu dönemde ilk 6 ay için yapılan tahsis belgesi daha sonra uzatılmamış, yıllarca fiili durum yaratılmış ve 2019’da belediye el değiştirince de bu fiili duruma bir çözüm bulunmamış. İşin Türkçesi sosyal farkındalık adına bu kadar önemli bir işlev gören bu müze fiilen işgalci konumunda.

        REKLAM

        Kağıt üzerinde sorun çıktığı için de müzenin dünyanın diğer yerlerinde olan 3. Ayağı ‘Yaşlılıkta Diyalog’ için gereken AB fonları alınamıyor.

        Müzede görme engellilerle empati kurmak için ‘Karanlıkta Diyalog’ ve işitme engellilerle empati kurmak için ‘Sessizlikte Diyalog’ bölümleri var, ikincisini de ayrıca deneyimleyip yazacağım. Ancak yaşlılarla empati kurmak için tasarlanan üçüncü ayak maalesef fon eksikliğinden tamamlanamıyor.

        TAM DA MECLİS’TEKİ YUMRUK YÜZÜNDEN BUGÜN BUNU YAZMALIYIM

        Şimdi diyeceksiniz ki Nagehan, TBMM’de kan gövdeyi götürmüş, bir vekil diğer vekile hayati tehlikeye sokacak kadar şiddet uygulamış, sen bize ne anlatıyorsun?

        İşte ben tam da bunun için bugün özellikle ‘Karanlıkta Diyalog’ müzesini anlatıyorum.

        Türkiye’nin en büyük eksikliği empati yoksunluğu. Herkes öyle kendi kampına, kendi türdeşinin yamacına çekildi ki kimse diğerini anlamaya çalışmıyor. Bırakın anlamayı karşısındakini düşman olarak görüyor.

        Ben eminim meclisteki vekiller benim girdiğim tünele girip yaşadığım deneyimi yaşasalardı dünkü rezil kavgaya karışmazlardı.

        Sadece körler, sağırlar için değil, toplumdaki tüm kimlikler için böyle tüneller hazırlamalı ve kendimiz dışındaki dünyaların içinde yürüyerek ‘diğeri’ ile dialog kurmayı öğrenmeliyiz. Çünkü bizde hala temel eksiklik bu!

        Diğer Yazılar