Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Geçenlerde birdenbire fark ettim…

        Ben babam üzerine birçok yazı yazmışım ama annemi hiç anlatmamışım…

        Babamın vefatı, onun bendeki anlamı, sonrasında hiç kapanmayan dev boşluk…

        Hayattayken okumasını isteyeceğim şeyleri hep onun gidişinden sonra söylemişim.

        Fakat annemden hiç bahsetmemişim.

        Sevdiklerimiz hayattayken onlarla ilgili hislerimizi paylaşmak, onlar hakkında yazmak garip geliyor galiba…

        Sonra da hep o ‘keşke’ler…

        Öyle olmasın diye anneler gününü bekledim bu yıl, annemi anlatacaktım ama anneler günü seçimin ilk turu tarafından adeta gasp edildi, o telaşta ancak bizim çocuklar beni kutlarken hatırladım hangi gün olduğunu…

        Fakat iki hafta rötarla da olsa bugün ikinci tur falan demeden masamın başına oturdum. Size annemden bahsedeceğim. Ya da belki de kendime anlatacağım onu çünkü ben annemi her zaman öyle kusursuz, öyle ‘tam’, öyle hayata karşı hazır ve güçlü gördüm ki, tarif etmeye çalışmak onu o mertebeden indirmek demekti sanki.

        Annem Ferhat Alçı… (evet harf hatası yok, benim annemin ismi ağır sıklet erkek ismidir… FERHAT!) Rahmetli anneannem ‘sevdiğimiz için bu ismi koyduk' derdi ama kardeşimle bu gerekçeye hiç inanmadık, zira teyzemin ismi de Serhat’tır ve biz bu tuhaflığın sebebini anneannemin isminin Saffet olmasında gördük hep, Freudian bir bakışla bir tür ‘kuşaklar boyu sıkıntı geleneği devam etsin’ refleksi…

        REKLAM

        Bu testosteron fışkıran isimle annemin başına neler gelmemiş ki…

        Bana hamileyken asker kaçağı diye kapıya dayanmışlar mesela…

        Okulda erkekler korosuna yazdırmışlar birkaç kez.

        Uçağa binerken defalarca yanlışlık var diye polis çağırmışlar.

        Kim bilir ne çok dalga geçilmiş, ne çok espri yapılmış ‘kız Ferhat’la ilgili…

        Benim tanıklık ettiğim manzara genelde şuydu: Kiminle tanışsa önce ‘pardon isminizi anlamadım’ der sonra kafasını kaldırıp bir kez daha anneme bakardı.

        Ama belki biraz da bu yüzden annem çok güçlü bir kadındır. Her şeyi kendi yapar. Ama gerçekten her şeyi.

        Kimya mühendisidir. Maddelerin kraliçesidir, neyi neyle karıştıracağını bilir. Mesela biz Rasim’le babamın hastane odasında evlenirken başıma takacağım küçük duvak, gelinlik olarak giyeceğim elbiseden iki ton açık beyaz diye refakatçi olarak kendisine gelen çayı kullanıp duvağımı tam elbisemin rengine çevirmişti.

        Biz çocukken evdeki duvar kağıtlarının tutkalını bile o yapardı. Sihirli parmaklar derdik kardeşimle… Ne zaman sıkışsak hop o parmaklar sorunu çözer…

        Sadece güçlü değil, güzeldir annem. Gerçekten çok güzel. Hele gençliğinde... Fotoğrafları açıp uzun uzun incelerim… Upuzun dalgalı saçlar, pırıl pırıl gözler… Bugün 72 yaşında ve hala dönüp bakarsınız.

        Hep bakımlıdır. Ben annemi herhalde derbeder ya da pijamalı hiç görmedim. Sabah uyanır uyanmaz saçını meşhur topuzundan yapar, hafif bir makyaj, özenli kıyafetler… İsterse o gün evden hiç çıkmayacak olsun, bu rutin hiç değişmez.

        Rahmetli babam İstanbul Hukuk Fakültesi'nde okurken onun sınıf arkadaşı olan teyzem bir gün annemi üniversite toplantısına götürmüş, babam annemi görür görmez vurulduğunu anlatırdı. Şöyle derdi: “Annenizi gördüğüm an çocuklarımın annesi bu dedim.”

        REKLAM

        Birkaç ay görüşmüşler sonra bir gün babam annemi Tarabya’ya sahile götürmüş ve cebinden iki küçük hediye kutusu çıkarmış.

        “İkisine de sahip olamazsın, aç bak, birini seç, seçmediğini denize at’ demiş.

        Annem heyecanla ilk kutuyu açmış. İçinde altın bir balık kolye. Heyecanla gülümsemiş, sonra aklına ikinci kutu gelmiş…

        İkinci kutuyu açmış. Bir bakmış dipte yalnızca küçük bir kağıt parçası. Şaşırmış. Sonra kağıdı eline almış, açmış, üzerinde tek kelime…“ALÇI”.

        Ve o gün annem babamın evlilik teklifini kabul etmek için çok beğendiği altın balık kolyeyi suya atmış.

        Böyle bir romantizm hiç var oldu mu, annem ve babam dışında bu kadar güzel bir başlangıç yapan var mı bilmem ama bildiğim babamın ölümüne kadar o ilk günkü itina ve sevgiyle birbirlerine yaklaştılar.

        Babam bize “çocuklar annenize, onu tanıdığım zamanki ihtimamı göstermezsem ona değil kendime saygısızlık yapmış olurum” derdi.

        Birbirlerine seslerini yükselttiklerini hatta tartıştıklarını bile hiç hatırlamam…

        Güzel, çok güzel bir 37 yıldı onlarınki… Bunun 33 yılına şahitlik edebildiğim, o güzelliğe doğma şansı bulduğum için ne mutlu bana…

        Bugün sizi bahane edip kendime annemi anlatmak istedim. Belki de bu vesileyle sizler de annenizi kendinize anlatır, onun kıymeti üzerine bir kez daha düşünürsünüz…

        Diğer Yazılar