Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Dünkü yazıda yaşadığımız büyük felaket karşısında toplumun gösterdiği büyük dayanışmayı ifade etmeye çalışmıştım. Zaman geçtikçe bu birlik duygusunun ve kader ortaklığının ne denli kıymetli olduğunu daha iyi anlayacağız.

        Olup biteni bir şekilde kendi dünyasında anlamaya çalışanlara inat, onbinlerce insanımız sahada ve büyük zorluklarla kurtarma çalışmalarına devam ediyor.

        Sadece kurtarma faaliyetleri dersek haksızlık etmiş oluruz. Enkazla ilgili çalışmalardan çok daha fazlası, bölgede evsiz yurtsuz kalan yüzbinlerce insanın ihtiyaçlarını karşılamak için yürütülüyor.

        Aşırı politize bir atmosferde yaşıyoruz. Yaşadığımız felaket nedeniyle bunu daha iyi gördük ne yazık ki.

        Ama şu gerçeği bir kez daha haykırmakta yarar var. Toplumsal irade ve kararlılık, depremde bu atmosferi büyük ölçüde ortadan kaldırdı. Bir avuç, evet kelimenin tam anlamıyla bir avuç kendini bilmezin olup biteni istismar etme çabasına pirim vermiyor.

        Sosyal medyada koparılan gürültüye de aldırış etmeyin. O soğukta çabalayan insanların bunlarla işi yok. Enkaz kaldırmaya, yemek dağıtmaya, gelen yardımları paylaştırmaya, gördüğü hangi aksaklık varsa gidermeye koşuyor.

        ETİKETSİZ GÖNÜLLÜLER

        İsim vermeden bir noktaya daha değinmek zorundayım. Zaten o insanların ve kuruluşların benim söyleyeceklerime ihtiyacı yok.

        Yine bir avuçtan ibaret malum zihniyet, başından itibaren sahada olan gönüllü kuruluşların bir bölümünü yok saymaya devam ediyor. Toplumun ortak değerlerine duydukları öfke ve kinle; “Filan yapı nerede, falan cemiyet nerede” diye manipülasyon peşinde koşuyor.

        Cevabı çok açık.

        Oradalar…

        Kimi beş-on kişiyle, kimi yüzlerce gönüllüyle koşturuyor. Etiket peşinde değiller, sosyal medyada görünür olmanın derdinde hiç değiller. Ne yollasak anında ilgileniyorlar, hangi adres desek yetişmeye çalışıyorlar.

        Birkaç dernekle sürekli temas halindeyiz bir grup arkadaşla. Günlerdir bir tek talebimize olmaz demediler. Şikayet ettiklerini hiç duymadık. Tek istekleri destek, destek ve dua.

        Hiç soruyor muyuz acaba, bu kadar insan orada çabalarken, ne yiyor, nerede kalıyor, ne zaman uyuyor.

        Vallahi bunun cevabı, o hadsiz soruların sahiplerini utandırır. O gönüllüler oradaki mağdurlarla aynı zorlukları paylaşıyorlar.

        Sadece gönüllüler mi?

        Kamudaki sayısız fedakar görevli de aynı şartlarda ve zorluklar altında çalışıyor. Bir şey yazarken, söylerken bunları unutmayalım.

        ONLARCA ÜLKE KOŞUP GELDİ

        Tam yeridir.

        Dünyanın dört bir yanından yardıma koşan ülkeler.

        Her birine minnettarız. Öylesine büyük bir içtenlikle ve profesyonel yöntemlerle çalışıyorlar ki, unutmak mümkün değil.

        Dünyanın neresinde afet olsa yardıma koşan Türkiye’nin, böylesine destek görmesi elbette tesadüf değil.

        Hepsinin emeği bambaşka. Bizimle birlikte gözyaşı dökenler, aynı hüznü ve yeri geldiğinde aynı heyecanı paylaşanlar.

        Ama hele Azerbaycan. Öyle bir kardeşlik, öyle bir duyarlılık anlatılamaz.

        Can Azerbaycan işte.

        SONUNA KADAR ELEŞTİRİ

        Şimdi bunlara bakıp, “Ne yani kimse kimseyi eleştirmeyecek mi” diyenlere de birkaç cümle.

        Elbette ve en doğru şekilde eleştiri hepimizin hakkı. İsteyen şimdi dile getirir, isteyen erteler. O herkesin kendi tercihi.

        Ancak bir noktayı unutmadan.

        Bazı konularda işin ayarı öylesine kaçmaya başladı ki, olup biteni ekran başında takip edenler, (sosyal medyadaki bilgi kirliliğini hiç saymıyorum) deprem bölgesinde hiçbir çalışmanın olmadığını düşünmeye başladı.

        Buna hakkımız yok. Sebeplerini yazmaya çalıştım yukarıda.

        Devletin ve hükümetin bu yöndeki eksiklikleri, geç kalmışlıkları, yanlışları, deprem konusundaki tedbirsizlikleri, denetim sorunları hepsi sonuna kadar; ancak doğru bilgiyle ve işin uzmanlarınca ele alınsın. Eleştirilsin, öneri getirilsin, hepimiz de sonuna kadar takipçisi olalım.

        Ama dünyanın en büyük afetlerinden birini yaşadığımız gerçeğini gözardı etmeden.

        Bilgi kirliliği demişken.

        Bu satırları yazarken, “Hatay’da baraj patladı" diye üretilen bir yalan haberle panik oluşturulmak isteniyor. Anında yetkili makamlardan açıklama yapılsa da, sadece bu olay bile nelerle karşı karşıya olduğumuzu göstermeye yeter.

        Eleştiri ne kadar hakkımızsa, dikkat de o kadar sorumluluğumuz.

        Diğer Yazılar