Habertürk
    Takipde Kalın!
      Günlük gelişmeleri takip edebilmek için habertürk uygulamasını indirin
        Sesli Dinle
        0:00 / 0:00

        Şerif Mardin Hoca'yla hayat bulan bir kavram “mahalle baskısı”. Yaygınlaşan bir hayat ya da düşünce tarzının bir başkası üzerindeki dayatmalarını ifade etmek isteyen bir çerçeveydi. Sosyolojik bir kavram olarak, AK Parti iktidarının güçlenmeye başladığı dönemlerde, muhafazakar-dindar hayat tarzının farklı tercihleri olan kesimlere baskısını ele alıyor ya da iddia ediyordu.

        Böyle bir baskının varlığı, yokluğu, ne düzeyde olup olmadığı hayli tartışıldı o yıllarda.

        O tartışmaları girmek değil niyetim. Ancak şu günlerde farklı vesilelerle kullandığımız “mahalle baskısı” üzerinde biraz tartışmak istiyorum.

        Esasen bugünkü örneklerimiz değerli araştırmacı Zeliha Eliaçık’ın kullandığı biçimiyle daha çok “mahalle içi baskı” olarak tanımlanabilir.

        Memleket Partisi Genel Başkanı Muharrem İnce, cumhurbaşkanı adayı olacağını ilan etmesinden sonra, dozu her gün artan bir mahalle içi baskıya maruz kaldı, kalıyor da.

        Tartışmanın özü malum. İnce’nin pek çok ankette seçim sonuçlarını etkileyecek düzeyde oy alacağının öngörülmesi, Millet İttifakı tarafında, özellikle de CHP’de büyük rahatsızlık uyandırdı.

        Partiden çok “CHP kamuoyu” diyebileceğimiz bu alanda, adaylık yarışından çekilmesine dair taarruz tüm hızıyla sürüyor. Bu kamuoyunda sanatçılardan akademisyenlere, gazetecilerden kanaat önderlerine kadar pek çok isim yeralıyor.

        REKLAM

        Burada kimin ne dediğinden çok “nasıl” dediğiyle ilgiliyim.

        Birincisi kullanılan dilin zaman zaman tehditkar boyutlara ulaşması. İkincisi yakışıksız söz ve benzetmelere konu olması.

        Bunun dışında İnce’nin aday olmak ve yarışta yola devam etmek ne kadar demokratik hakkıysa; onu eleştirenler, CHP’de olması gerektiğini söyleyenler de aynı hakka sonuna kadar sahip.

        AKŞENER DE LİNCE UĞRAMIŞTI

        Sadece hakaret ve linç kampanyasına dönüşmemesi kaydıyla. Sosyal medyanın kontrolsüz atmosferi bu tarz girişimleri daha da keskinleştiriyor ve çok ihtiyacımız varmış gibi toplumsal kamplaşmayı derinleştiriyor.

        Benzer bir linç kampanyasına ve akıllara durgunluk verecek sözlere, 6’lı Masa'da yaşanan tartışmaların ardından ayrılıp basın toplantısı yapan İYİ Parti lideri Meral Akşener de uğramıştı. Bizzat ittifak kamuoyundan, en azından bir kesiminden.

        Doğrusu sadece 3-4 gün zarfında ortaya çıkan o sözleri hiçbirimiz hatırlamak bile istemiyoruz. İster dolaba, ister buzluğa kaldırılsın, hiçbir siyasetçi bunları hafızasından silip atamaz kolayca.

        Ama bunları aşabilmenin çok daha önemli olduğunu bize hatırlatan bir başka sorunla karşı karşıyayız.

        Gerçekten ama gerçekten sakin kalmaya, birbirimizi dinlemeye, acele hükümler vermeden daha çok anlamaya ihtiyacımız var. Biliyorum, seçim yaklaştıkça bu tansiyon daha da yükselecek.

        Ama bu gerilimi biraz olsun düşürebilecek her sözü, her yaklaşımı çoğaltmaktan yanayım.

        MAHALLE VE ÖZGÜRLÜK

        Hazır konu mahalle baskısından açılmışken birkaç sözün daha yeridir.

        Türkiye’de kimsenin düşüncesi, inancı, kimliği bir mahallenin tekelinde değildir. Geçişleri yok sayan, farklılıkları siyah beyaza hapseden bir anlayış kabul edilemez.

        REKLAM

        Çoğulculuğa dayalı bir demokrasi anlayışı, öncelikle bu tekellerin konforundan uzaklaşmak, özgür düşünceden rahatsız olmak bir yana sonuna kadar yanında olmaktır.

        Gençlik yıllarımın nice akımından, düşüncesinden, okuduklarımdan, duyduklarımdan etkilendim. Ama oturduğu yerden parmak sallayıp “iman ölçen”lerden, “kimlik biçen”lerden, “senin yerin burası” diyenlerden hep uzak durmaya gayret ettim.

        Bilgiye, tecrübeye eyvallah, kendisini bilen başımın gözümün üzerinde. Lakin illa görgü, illa nezaket.

        Adına mahalle diyeceksek, benim birden fazlasında yerim yurdum var çok şükür. Nicesinde dostlarım, dertleştiklerim, yeri geldiğinde tartıştığım arkadaşlarım var. Kimsenin aklının ve kalbinin tapusu bende değil. Kimsenin bana sahip çıkarmış gibi yapmak da haddine değil.

        Haftada dört gün burada naçizane bildiğim, anladığım konuları sizlerle paylaşıyorum. Birkaç gün de Habertürk ekranında tartışma zeminlerine katkıda bulunuyorum. Ne düşünüyorsam özgürce onu yazıyorum ve söylüyorum. Kendi adıma bundan mutluyum.

        Merhum Ali Şeriati’nin sözleriyle, “Ey Özgürlük! Seni seviyorum.”

        Diğer Yazılar