Yeni dostlar tamamen tekin mi?
TÜRKİYE’de siyaset, iç ve dış politikalar; dünkü ve bugünkü ittifaklar, dünkü ve bugünkü düşmanlar, dünkü ve bugünkü tehdit algıları bakımından baş döndürücü bir hızla değişiyor.
Zaman aralığını biraz daha genişlettiğinizde daha çarpıcı görüntülerle karşılaşılıyor.
Çok değil birkaç yıl öncesini hatırlıyoruz. O zamanlar da ulusalcılar hedef tahtasındaydı, AK Parti’nin iktidara gelmesinden ne kadar mutsuz oldukları sır değildi. Cumhuriyet mitingleri dahi başlı başına Abdullah Gül’ün eşi Hayrünnisa Gül başörtüsüyle Çankaya’ya giremesin diyeydi. İktidar onları dengelemek için bazı ittifaklar kurdu. Demokrat kanaat önderleri, liberal entelijansiya ve Gülen Cemaati böylece güç kazandı. Ancak Cemaat’in fikir beyan etmekten başka kozları da vardı. Emniyet ve yargının içindeki kadroları. AK Parti’nin kas gücü-kitle desteği ile beraber TSK’nın tamamı hainmiş gibi bir tablo oluşturuldu.
İddianameler torbalaştı sündü, “dengeleme” faaliyeti yargının intikam aracı olarak kullanılmasına dönüştü. Gazetecilik bazı gerçeklerin halka ulaştırılması görev bilincinden saptı. İttifaktaki profillerin Batılı aktörlerle iyi ilişkiler içinde olması sayesinde, tüm bu faaliyetlere belirli ölçüde Batı desteği de alındı. Sandığa inanmayanlarla hesaplaşılırken maalesef milletini sevmekten başka kusuru olmayan pek çok asker ve yargı mensubu da hak etmedikleri bedeller ödediler. Haksızlıklar çığ oldu. Bunları her yazmaya kalktığımızda garip metotlarla linç edildik. İttifakın en önemli aktörü cemaat, AK Parti’den istediği verimi alamayıp onu sırtından bıçaklamaya kalkışınca, 17-25 Aralık’taki girişimin ardından bir de 15 Temmuz gelince hesap verme sırası doğal olarak artık FETÖ adını almış şebekeye geldi.
Daha önce adaletsizliğe maruz kalanlar özgürlüklerine kavuştu. Ancak başka bir şey daha oldu. Daha önce “demokrasi” kavramıyla dövülenler, FETÖ’den boşalan yeri dolduracak söylemlerle iktidarın yeni gizli ortağı gibi hareket etmeye başladılar. 28 Şubat’ın tanınan İslamofobikleri, Gülen’le ilgili eski fişlerini delil göstererek, “Bakın gördünüz mü? Biz haklı çıktık” diyerek alanı doldurmaya başladılar, o yıllarda zulmettikleri kişilerin Fethullahçı değil, bildiğin yerli ve milli Erbakancı olduğunu bile unutturdular.
FETÖ’yle ve PKK’yla mücadelenin nasıl olup da ülkede on yıllardır aynı şeyi söyleyen, aynı yerde duran kanaat sahipleri ve sivil toplumcuları kapsar hale geldiğine şaşırıyorsanız meseleye biraz da buradan bakmalısınız. Böyle oluyor, çünkü yeni müttefiklerin eski müttefiklerden alacağı kaldı.
Keşke mesele isimlerle sınırlı olsa. Yeni müttefikler Kürt düşmanlıklarını, totalitarizm özlemlerini, kendi tehdit algılarını hükümete yakın mecralardan “yerli ve milli” ambalajıyla yeniden sunuma hazır hale getirirken, bir yandan da Türkiye’yi taraf seçmeye zorluyorlar. Türkiye’nin Batı tarafından yüzüstü bırakılmaya tepki olarak ürettiği politikalar AB ile, ABD ile ilişkilerin daha da bozulmasına yol açınca, bir fırsat doğdu çünkü: Türkiye’yi Avrasya blokuna ittirmek. “Avrasya blokunda yer almamız kaçınılmazdır’ adı altında Rusyacılık yapmak.
Böyle radikal tercihlerin, keskin U dönüşlerinin ülkelere ağır maliyetler getireceğini bilen eski AK Partili siyasetçileri birbiri ardına anti Erdoğanist, kripto FETÖ’cü, Kraliçe yanlısı, İngilizci, Amerikancı ilan ettiklerini, mecralarını gizli tanık ifadelerine ayırdıklarını, bu yüzden acı çekmiş olmalarına rağmen aynısını şimdi başkalarına yaptıklarını görüyor, izliyoruz. Bazı AK Partili ve MHP’li siyasetçilerin buna nasıl alet olduğunu da. Yazık.
“Ne yapalım, olaylar hızlı gelişiyor, devletin hükümeti de yeni tehditlere uygun yeni ittifaklar geliştiriyor, fena mı?” denilebilir. Doğru, tehdit algıları değişebilir ve yeni politikalar, yeni dostlar gerekebilir. Ülkeyi yöneten iradenin, ittifaklarını, dostlarını artırması her yurttaşın memnun kalacağı bir seçimdir. Ancak her seferinde küvetteki kirli suyla beraber bebek de atılıyorsa, sürekli “sil baştan” yapılıyorsa ve yeni dostların rotasındaki blok hukukun üstünlüğüne, demokrasiye, halkın seçimlerine, refahına ve özgürlüğüne verdikleri değerle tanınmıyorsa durup bir düşünmek gerekmez mi?