O töreyi alın ve güney kutbuna doğru yürümeye başlayın
Dün bir giriş yapmıştım, bugün moda tabirle ‘yargı dağıtmaya’ devam edeceğim. Biraz da çalakalem. Tıpkı onlar gibi. Onlar nasıl kadınlar lehine olan düzenlemelerin iptalini isterken orada olduğumuzu görmezden geliyorlarsa öyle. Onlar nasıl kadınları devlete şikayet ederken fütursuz davranmakta beis görmüyorsa öyle. Seviyeyi onlar kadar düşürebilir miyim bilmiyorum, en azından deneyeceğim. Gayret bizden tevfik Allah’tan.
Evet ‘onlar’.
Onlar ki, İstanbul Sözleşmesi’nden duydukları rahatsızlık kalemleri arasında çocuk yaşta evlilikleri yasaklayan düzenleme de var.
Efendim neymiş, erken evlilikleri yasaklamak Ak Parti’ye tepki duyulmasına neden oluyormuş. KADEM’in çocuk gelinler ve erken yaşta evliliklere karşı mücadeleyi desteklemesi insanların zoruna gidiyormuş. Recep Tayyip Erdoğan’ın hatırına, KADEM’in bu ‘töre bilmez, örf tanımaz’ tutumuna susuluyormuş ama insanlar içten içe yumruklarını sıkıyormuş.
Durumu makulleştirenler, ‘Yav iyi de, bazı bölgelerde 17 yaşlarındaki gençler aşık olup evlenmek istiyor, aileler de razı. Kanun ne demeye araya giriyor?’ diyecek olanlar kendilerini rezil etmeden önce dinlesin:
Medeni Kanun’da evlenme yaşı zaten ‘aile izni’ ile 17’ye indirilebiliyor. Bu sınır, bazı özel durumlarda mahkeme kararı ile ‘16’oluyor.
Yani çocuk gelinler, erken yaşta evlilik sorunları derken aslında 16 yaş altı evliliklerden bahsediyoruz. Çocuklarını 14-15 yaşında evlendirmekte israr eden bir zahmet o kafayı da, töreyi de değiştirsin. Çünkü bu kadar erken yaştaki insanları aile meclisi kararıyla ya da ebevyn zoruyla evlendirip sonra ‘aile yıkılıyor’ diye ağlaşmak, yapacak iş bulamamaktır. Gizli işsizliktir. Aptallıktır. Zira şu an muhafazakar çevrelerde yaşanan ve Türk müslüman tipi aile yapısının köküne asıl dinamiti koyan faktörler arasında yer alan dini nikahla ikinci-üçüncü evlilik yapma, yahut dini nikaha bile üşenip seriye bağlayarak aldatma vakalarına girişenlerin çoğunda erkeklerin mazeret olarak kullandığı gerekçe şu: ‘Ailemin zoruyla erken yaşta evlendirildim. Eşime karşı hiçbir zaman hiçbir şey hisetmedim. Aşk benim de hakkım’ Erken dedikleri de 14-15-16 değil bu arada. En kötü ihtimalle 22-23. Gözünü açmasıyla yuva kurmak zorunda kalması bir olmuş genç kızların nasıl hayatsızlaştırıldıklarına, ileri yaşlarda katlanmak zorunda kaldığı şartlara girmiyorum bile.
Yanlış olmasın, reşid olmak şartıyla genç evlilik yapanların hepsi mutsuzdur diyemeyiz. Birbirini destekleyerek büyüyen, beraber olgunlaşan ve sağlam aileler kuranlar elbette var. Ama gençler hakkında nihai kararlar veren aile meclislerinin ve onların ‘din’ konuşan borazanlarının evlenme yaşını rüşd yaşından daha aşağı çekme niyetlerinde teşrihe muhtaç bir tekinsizlik var: Hayatı hakkında karar verecek olgunluğa ulaşmamış çocuklara bir ömür boyu sürmesi istenen bir durumu dayatmak. Böyle bir dayatmaya maruz kalan ama hala avantajlı pozisyonunu koruyam erkek bir yana, erken evliliği kadını kontrol altına alma aracı olarak kullanmak.
Tekrar düşünün: Ailenin kararıyla ve dayatmasıyla erken yaşta evlendirilen kız ve erkekler güçlü aileler mi kurmuş oluyorlar, yoksa tatminsizliği nedeniyle sürekli arayış ve çelişki halinde olan erkekler ve pasifize edilmiş kadınlar mı imal ediyorlar?
HEM ‘KADIN ÇALIŞMASIN’ HEM ‘ERKEK NAFAKA ÖDEMESİN’ ÖYLE Mİ?
‘Nafaka’ meselesi üzerinden kalkan bir toz var ayrıca. Bu konudaki rahatsızlıkların bir kısmını anlıyorum ve hak veriyorum. Bir adamla beş ay evli kalıp, çocuk sahibi de olmadığı halde ömür boyu nafaka alan kadını anlayamam misal.
Genel yaklaşımım şu: Yıllarca süren evliliği boyunca meslek edineceği koşullara erişememiş, ev işi gibi bir ağır işçiliğin yanısıra çocukları büyütmüş bir kadının kocanın isteğiyle ya da kocanın kusuru nedeniyle biten evliliğinde üst sınırdan nafaka talep etmeye hakkı vardır.
Öte yandan, hiçbir kadın, kısa süreli evlilik yapıp boşandığı bir erkeği, ortada çocuk çömlek de yokken, ‘süresiz nafaka’ yoluyla ‘ekmek kapısı’ haline getirecek kadar onursuz olmamalı ve kanun ya da ne yaptığını bilmeyen hakimler verdikleri kararlarla bu onursuzluğu ödüllendirmemeli.
Ben tam da böyle düşündüğüm için, kadınların mutlaka eğitim görmesi ve meslek sahibi olması gerektiğini savunuyorum.
Ancak…Takdir edersiniz ki İslamı mazeret göstererek kadını zaptetme arayışı içinde olanların nafaka ödemeye karşı çıkmaları tutarsız ve mantıksızdır.
Kadın istihdamı, kadınların çalışması, kadın erkek eşitliği dendi mi kıyameti koparanların aynı zamanda ‘Niye nafaka ödeyecekmişiz, işte bunlar hep KADEM’ dediğini görünce midem bulanıyor. Çünkü kadınlar ‘çalışmasın’ ‘evde otursun’ ‘kadının tek görevi anneliktir’ diye diye etki alanlarındaki kadınların hayata hazırlanmasını engellemiş erkeklerin nafaka ödemekten gocunma lüksü yoktur.
Hem kendini geçindiremeyen kadınlar imal edeceksiniz, hem de vakti geldiğinde elinizi cebinize atmayı zillet sayacaksınız öyle mi? Bakın bu, bırakın ‘erkek’ olmayı, asgari insanlık düzeyinden bile yoksun olmaktır.
SAMİMİYET TESTİ : O HALDE NEVİN YILDIRIM YARGILANIRKEN NEREDEYDİNİZ?
Günlerdir ortalığı KADEM gösterip KADIN vuran düşmanlıklarıyla kaplamış olanlara, ‘aile kurumu çöküyor’ diyenlere, ‘çalışan ve boşanan kadınlar ahlakı bozuyor’ diyenlere, ‘Feminizm yüzünden kadınlar ailelerine de namuslarına da sahip çıkmıyor ‘diye düşünenlere bir sorum var.
Madem ailenin yıkımı kadının, ‘kadın’ ve ‘aile’ konusundaki ciddiyetsizliği yüzünden oluyor, ailesinin ve kendisinin şerefini korumak için tecavüzcüsünü ortadan kaldıran Nevin Yıldırım’a müebbet ceza verilirken neredeydiniz?
Bu kadın, uğradığı zulme karşı kanundan, töreden, mahalleden destek alamayacağını, destek ararken engelleneceğini, güçlünün galip geleceğini iyi biliyordu. Bu yüzden ailenin şerefini ve namusunu korumak için bildiği tek yöntemi uyguladı: Tecavüzcünün canını aldı. Karşılığında kendisine ‘ağırlaştırılmış ömür boyu hapis cezası’ verildi.
Hikaye aslında tam size göre. Namusunu temizlemek için adam öldüren Türk müslüman kadını.
Neden hiçbiriniz ilgilenmedi Nevin Yıldırım’ın hikayesi ile?
Neden tek birinizin bile ‘Nevin Yıldırım mazurdur, ceza alt sınırdan verilmeli’ dediğini işitmedik?
İşitmedik, çünkü öldürülen ‘erkek’ idi.
Aile birliğini korumak için kadına şiddet uygulanmasını hoş görmek gibi radikal idealleri olanların, ancak ‘şeref’ üzerinde yükselebilecek aile birliğine kasteden bir adamın öldürülmesini anlamlı bulması gerekirdi.
Lakin tutarlı olabilmek için mantık gerekir. Muhakeme ve muhasebe gerekir. Siz ise, konu ‘kadın’ olduğunda asla kafa yormaz, üşenirsiniz.
Öldüren erkek olduğunda ‘ne yapalım namusunu temizlemiş’ diyenleri haklı bulanlar, namusu temizleyen kadın olduğunda ‘Cani kadın adamı öldürmüş. Memlekette kanun yok mu?’ diye düşünüp susarlar.
Size bir şey söyleyeyim mi?
Söyleminiz ne olursa olsun, işe ne kadar Allah’ı, İslam’ı, adaleti, kamu yararını katarsanız katın, asıl meseleniz ‘aile’ filan değil. Meseleniz kendinize fazla aşık olmakla ilgili. Yaptığınız da berbat bir cinsiyet dayanışmasından ibaret. Hiç değilse kamu yararı güdüyormuşsunuz gibi davranmayın da sizi idare edelim. Bir nesil sonra yoksunuz çünkü.