28 Şubat mağduru Sultan Kara, Kemal Kılıçdaroğlu'nun ziyaretini anlattı
Kemal Kılıçdaroğlu perşembe günü başörtülü olduğu gerekçesiyle öğretmenlik mesleğinden atılan Sultan Kara isimli bir hanımı ve ailesini ziyaret ederek ‘helalleşme’ atılımını başka bir noktaya taşıdı. Sultan Kara öğretmenlik yaptığı, daha doğrusu yapma şansı bulamadığı yılların dışında gazetecilik yapmış bir isim. 2012’de ‘bizden özür dilenmesi ve haklarımızın iade edilmesi gerekir” şeklinde bir demeci de bulunan bir gazeteci aynı zamanda. Bu bağlamda Kemal Kılıçdaroğlu’nun ziyareti Sultan Hanım’ın 2012’deki talebine bir cevap olarak da okunabilir. Bu arada ziyarete Selvi Hanım’ın eşlik etmesi de, yapılan kahvaltı buluşmasına daha samimi bir ton eklemiş görünüyor.
28 Şubat’ın ne olduğunu, affetmenin de, laik-antilaik gerilimine panzehir kulvarı oluşturmanın da ne kadar zor olduğunu biliyorum. Buna mukabil insan ihtiyaçların ve realitenin baskısı belirdiğinde bir muhasebe yapan, yüzleşen, çözüm üreten ve bulduğu çözümü anlamlı kılabilen bir varlık. İnsanın bu yanı, hala ümitvar olabilmemi sağlıyor.
Tam da bu nedenle Kemal Bey ve eşinin bir 28 Şubat mağduru olarak Sultan Kara’yı ziyaret etmesini, onunla dertleşmesini önemli buluyorum. Bunun helalleşme çıkışının ‘dindar’ ayağını içine sindiremeyen bir kitleye rağmen yapılabiliyor olması, Kılıçdaroğlu’nun azmine işaret ediyor.
Toplantı sonrasında yaptığı basın açıklaması şöyleydi:
“Gergin bir toplumdan birbirini anlayan birbirini kucaklayan bir topluma dönüşmek istiyoruz. Bunun da öncülüğünü yapmak, çaba harcamak gerekiyor. Geçmişteki yaraları bir şekilde tedavi etmek gerekiyor. İnsanların mağduriyetleri dolayısıyla bizim helalleşmemiz ve onların mağduriyetlerinin giderilmesi gerekiyor. Bugün eşim ile birlikte bir sabah kahvaltısındaydık. Bir öğretmenimizin sabah kahvaltısındaydık. Önce bizi kabul ettikleri için kendilerine yürekten teşekkür ediyoruz.
Öğretmenimiz 28 Şubat mağduru bir öğretmen 16 ay öğretmenlik yapabilmiş ancak. Bize birinci sınıftaki çocuklara verdiği önemi anlattı onlara nasıl kucak açtığını ifade etti. 7 müfettişin kendisini nasıl sorguladığını ve sonra görevine son verildiğini. Çantasını alarak sınıftan ayrıldığı zaman çocuklara en azından kendisine yapılanı hissettirmemek için nasıl çaba sarfettiğini anlattı.
Devletin yapılan bu haksızlıklar dolayısıyla haksızlığa uğrayanlarla helalleşmesi lazım.
Bir hata yaptık bunun telafi edilmesi lazım.
Sıradan bir hata değil, insanların hayatlarıyla, gelecekleriyle oynuyorsunuz. Bunun telafi edilmesi lazım. Bunun için de bizim toplumun herkesin öncülük etmesi lazım. Medyanın öncülük etmesi lazım. Geçmişte yaşananların tekrarlanmaması için hepimizin bir şekliyle mücadele etmesi gerekiyor.
Bu meseleyi sistematik bir yolla çözmemiz gerekiyor. Kalıcı olarak çözmemiz gerekiyor.
Bu sorunu kalıcı olarak çözdüğünüz andan itibaren zaten devlet olarak o insanlarla helalleşmiş olursunuz. Bizim amacımız da bu ve bunu gerçekleştirmek için elimizden geleni yapacağız.
Tekrar aileye bizi kabul ettikleri, güzel sofralarına davet ettikleri için Kara ailesine yürekten teşekkür ediyorum”
Basın açıklamasından sonra Sultan Kara’ya ulaştım ve sorularımı yanıtlamasını talep ettim. Çünkü Sultan Kara’nın izlenimleri de Kılıçdaroğlu’nun yukarıdaki açıklaması kadar önemliydi.
Sultan Hanım ziyaretten ziyadesiyle memnun kalmıştı. Nedenlerini söyleşide bulacaksınız.
“KEMAL BEY’E BAŞÖRTÜMÜZ VAR DİYE İSTİKLAL MARŞI OKUMAMIZA İZİN VERİLMEYEN GÜNLERİ ANLATTIM”
Sultan Hanım bildiğim kadarıyla Sayın Kemal Kılıçdaroğlu danışmanları aracılığıyla ziyaret talebinde bulundu, siz de kabul ettiniz, samimiyetinize binaen direkt soracağım, neden siz?
28 Şubat süreci benim 16 aylık öğretmenlik dönemime denk geldi ancak 1987 yılından beri gazetecilik yapıyorum. Dolayısıyla siyasilerle tanışıklığım, görüşmelerim hep olmuştur.
Bu minvalde Sayın Kılıçdaroğlu’nun bir süre önce basına da yansımış olan “helalleşme” çağrısı sonrası, danışmanları aracılığı ile bu çağrı bana da ulaştı.
28 Şubat’ta öğretmenlik mesleğinden men edilip süreç ihraçla sonuçlandıktan sonra, her yıl dönümünde basın yayın organlarında beyanatlarım yer almıştı. O yüzden bu süreçte yapılan araştırmalarda sanırım ismim daha çok ön planda oldu ve bana ulaşıldı.
Okurlarımızın sizi biraz daha tanıması için soruyorum Sultan Hanım, sizin için 28 Şubat neydi?
Nihal hanım, benim için 28 Şubat bu kadar sevdiğim vatanım, devletim, milletim ve ailemin gözünde sırf başörtümden dolayı “Cumhuriyet Düşmanı” ilan edilmemdi.
Gözümden sakındığım öğrencilerimin karşısında “devlet düşmanı” muamelesi görmekti.
Mesleki bilgimin yeterliliğimin sorgulanmaması, “ Çok iyi bir öğretmensiniz, ama…” diye başlayan cümleler karşısında hayretler içinde kalmamdı.
Bana göre 28 Şubat o dönemki inandığı gibi yaşamak isteyen bir büyük kitleyi yok etmeyi kafasına koymuş bir güruhun akla izana sığmayan kararları ve demokrasi dışı, hak ve özgürlükleri hiçe sayan tutumları idi.
O yüzden bugün atılan adımları değerli buluyorum.
Kılıçdaroğlu’nun ziyareti ile ilgili talep geldiğinde ‘evet ben bu teklifi kabul etmeliyim’ demenizi sağlayan duygu ya da düşünce neydi?
-Öncelikle süreçle helalleşmek üzere yola çıkan Sayın Kılıçdaroğlu’na 28 Şubat’ta gerçekten biz ne yaşadık, bize ne yaşatıldı, inandığımız değerler üzerinden nasıl bir muamele ile karşılaştık ve gerçekten neler hissettik ? Bize bunları yapanların gerçek niyetleri ne idi ve neyle karşılaştık gibi konuların ilk ağızdan anlatılmasını ve kendilerinin de samimi bir şekilde bunu duyması, dinlemesi gerektiğini düşündüm.
Ve nitekim öyle de oldu. Kendisine anlattım. Yaşadığımız linci anlattım, inancımız gereği örttüğümüz başörtüsü bahane edilerek nasıl Cumhuriyet düşmanı ilan edildiğimizi anlattım, başımız örtülü iken İstiklal Marşı okumamıza dahi izin verilmediğini anlattım, öğrencilerin önünde nasıl rencide edildiğimizi, neredeyse her hafta üzerimize salınan kalabalık müfettiş topluluklarını, o müfettişlerin insani olmayan tavırlarını anlattım. Kısacası 28 Şubat’ta biz başörtülü öğretmenlere yaşatılan ve hiçbir insani hak ve özgürlüğe sağdıramadığımız uygulamaları anlattım.
Neticede 28 Şubat özelinde bana doğru bir adım atıldı ve ben de bu adıma karşılık verdim.
“BENİ DİNLERKEN SAMİMİ OLARAK ÜZÜLDÜĞÜNÜ GÖRDÜM ”
Anlattınız, peki ‘duyulduğunuzu’ hissettiniz mi?
-Kendisi beni dikkatle dinledi. Zaman zaman duygulandı, zaman zaman beden dili ile çok fazla üzüntü duyduğunu gördüm.
Bu ziyareti kabul etme nedenim de bir bakıma buydu. Konuyu siyaset üstü olarak gördüğünü ve mutlaka toplumun bu manada barışması gerektiğini, yapılan hataların tamir olması gerektiğini söylemesi bana bu noktada çok yapıcı geldi. Bana göre bu kabul çok önemli.
Çünkü o dönemde bizlere yapılan ve kamudan ihraç edilmemizle sonuçlanan bu süreçte yapılanların hata olduğunun kabulü ve bundan dolayı bir helalleşme çağrısı sadece benim için değil, sadece 28 Şubatla ilgili değil, bu toplumun yaşadığı tüm travmalarla ilgili de çok anlamlı.
Birlikte yaşayabilmek adına, farklılıklarımızı, ideolojik ayrılıklarımızı bilerek ama bunların üzerine inşa edeceğimiz bir kardeşliğe, bir dostluğa ihtiyacımız olduğunu düşünüyorum. Bu da ancak yaraları sararak, hatalarımızı görerek, bu hatalar üzerinden siyasi, ideolojik vb çıkar heveslerine kapılmayarak mümkün olacaktır.
O yüzden siyaset üstü olarak değerlendirdiğim “helalleşme” çağrısına olumlu yanıt verdim. İlanihaye sürmesini istemediğim bu öfkenin, bu haksızlığa uğramış olma duygusunun artık nihayete ermesi gerektiğini düşünüyordum. Bunun yolu da, 28 Şubat’ta bize yaşatılanların yanlışlığının kabulünden, hata olduğunun kabulünden geçip, bunların bir daha yaşanmaması adına adım atılmasıydı. Bugün bize doğru atılmış olan bu adıma ben de karşılık vermiş oldum.
Aynı mağduriyetleri yaşayanlar arasında bu adımların yetersiz olduğunu, geç kalındığını düşünenler çoğunlukta gibi görünüyor, bu anlamda bir mahalle baskısına uğrayacağınızı düşündünüz mü, eleştirilmekten yargılanmaktan çekindiniz mi?
-Önceleri biraz çekinir gibi olmuştum. Çünkü aradan geçen uzun süreçte bu yönde bir adım atılmamış olması, neden şimdi bu yapılıyor gibi bir soruyu da beraberinde getirdi benim açımdan. Çünkü bana göre bu konunun çerçevesinin iç siyasete malzeme edilmeden, belki bir “iç hesaplaşma” olarak çizilmesi lazımdı.
Ancak bu konudaki endişelerimi Sayın Kılıçdaroğlu bizzat giderdi. Kendisine teşekkür ederim. Toplumsal ayrışmayı önleyici, travmalarla yüzleşerek herkesin kendi payına düşeni onarması inancına dayalı bir yaklaşım ortaya çıkınca mahalle baskısı gibi bir konunun gündeme gelmeyeceğine inandım.
Çünkü bana göre birlikte yaşama ihtiyacını, toplumun kucaklaşması ihtiyacını karşılamak tüm siyasi partilerin temel ilke ve hedefleri arasında yer almalı. 28 Şubat özelinde şu ana kadar çeşitli nedenlerle sağlanamamış olan bu durumu düzeltmek için yapılmış olan bir çağrıya karşılık vermenin kınanacak bir durum olmadığına inanıyorum.
İnsanların özgür iradeleri ile bu memleketin insanının geleceğine katkı sunma anlayışının baskılanması gereken değil örnek gösterilmesi gereken bir durum olduğuna inanıyorum. Neticede hiçbir kesim kıyamete kadar sürecek bir 28 Şubat öfkesini sırtında yük olarak taşımak istemez, hele ki hata olduğu ifade edilmiş ve giderilmek üzere yola çıkılmışsa.
NEZEKAT VE HÜRMET GÖRDÜK
Sözkonusu buluşma bir kahvaltı buluşması olarak gerçekleşti, gördüğüm kadarıyla iki kızınız anneniz ve eşiniz vardı, nelerden bahsettiniz, böyle uzun sessizlikler, ‘daha daha nasılsınız’lar oldu mu ?
İşin doğrusu kendilerini evimizde ağırlamaktan mutlu oldum. Bir siyasetçinin siyaset dışı yüzünü görmek de hem benim adıma hem çocuklarım adına önemliydi.
Oldukça samimi bulduk kendilerini, kahvaltıda ağırladık. Takip ettiğim kadarı ile kendileri mütevazi bir hayat sürüyor , o yüzden ‘hay Allah kahvaltı olur mu şimdi?” gibi bir endişeye kapılmamak da iyi geldi.
Soframızda yaklaşık 1.5 saat sohbet ettik. Benim gibi on binlerin yaşadıklarını anlattım. Helalleşme çağrısının toplum üzerindeki karşılığı konusundaki görüşlerimi dile getirdim.
Bol çay içtiğimiz, yöresel lezzetlerimizi tattırma imkanı bulduğumuz, bol sohbetli, mütevazi, bir o kadar da sıcak geçen bir ziyaret oldu.
Evde yaşlı annemiz vardı, Sayın Kılıçdaroğlu ve eşi elini öptü, karşılıklı hal hatır sordular.
Ayrıca ziyarette bazı hususlara dikkat edilmiş olması beni ayrıca sevindirdi.
Mesela?
Bu tür ziyaretlerde korumaların önceden ev ortamını kontrol etmeleri normaldir ve bu iş gözlemlediğim kadarıyla genelde biraz paldır küldür yapılır, oysa Kemal Bey’in ekibi çok ince davrandı. Bir bayan koruma görevlisi izin isteyerek işini yaptı. Aile ortamında kimsenin rahatsız olmaması adına erkek korumalar ile değil bayan korumalarla hareket edildi.
Sayın Kılıçdaroğlu’nun basın ekibinin bizden izin isteyerek ve müsaitlik sorarak kapıdan içeri girmesi, bizlerin hayat tarzında önemli ritüeller. Bunlara çok dikkat edildi ziyarette.
Siz de bilirsiniz, evlerimiz bizlerin mescitleridir ve namaz kılınan ortamlarımızın temiz olmasına özen gösteririz. Dışarda giymiş olduğumuz ayakkabı ile girmeyiz. Misafirlerimiz bu konuda kendi yaşam biçimlerine de uygun olarak ayakkabılarını doğrudan çıkartarak girdiler. Bundan da ayrıca memnuniyet duydum.
Bu görüşme sonrası yakın çevrenizden en çok gelen sorunun “Kılıçdaroğlu’nu samimi buldun mu?”sorusu olduğunu düşünüyorum, onlara ne cevap veriyorsunuz?
Ben samimi buldum. Zaten beyana bakarım. Bu süreçte yaşatılanların hata olduğunu kabul etmeleri, bunun telafisi için evimizde bizi ziyaret etmeleri anlamlıydı.
Ak parti tabanı şu an çizilen olumlu tablonun olası bir iktidar değişimi gerçekleştikten sonra değişeceğini düşünüyor. Kemal Kılıçdaroğlu’ ile görüşmenizde bu konu gündeme geldi mi? Bunu dile getirdiniz mi, nasıl bir cevap aldınız, aldığınız cevap sizi müsterih kıldı mı?
-Olayı siyasi bağlamda düşünmediğim için doğrudan bu konuya girmedim.
Ama bu adımların muhafazakar kesimde oluşan tereddütleri gidermesi ve olası bir iktidar değişikliği durumunda insanların mevcut kazanımlarının korunacağına ikna edilmesi gerekiyor gerçekten. Bu konuda belki daha somut adımlar atılması lazım geldiğini ifade ettim. Kendisi de bu yasakçı, insanların inancı, kılık kıyafeti konusunda hiçbir değer yargısı ile örtüşmeyen anlayışın geride kaldığını, artık tüm kesimlerin bunu gönülden istediğini gördüğünü ifade etti.
Kemal Bey’in yaptığı basın açıklaması beklentilerinizle örtüştü mü?
-Açıklamayı devam eden bir süreç açısından yeterli buldum. Belki muhafazakar toplumun endişelerini giderecek başkaca çalışmaları da olacaktır. Ama dediğim gibi siyaset üstü bir konuda, gösterilen çabaya karşılık vermek gerekiyor. Benim bu manadaki beklentim de iç siyasete malzeme edilmemesi gereken bir hususta çok özenli davranmasıydı ve öyle de oldu.
Yapmış olduğu açıklamada yer alan kamudaki başörtüsü serbestisinin kalıcı ve sistematik bir çözüme bağlanması kısmı yani bir kanuni düzenlemeye işaret etmesi de anlamlı. En azından siyaseten böyle bir zemin oluştuğunda karşı durmayacaklarını dahası destek vereceklerini anlıyorum.
Herkesi ilgilendirmeyebilir ancak 28 Şubatta mağdur edilen kitleler açısından bir güven ortamına ihtiyaç olduğu da ortada. Bu güveni güçlü argümanlarla vermeye çalıştığını gördüm. Bundan da memnun oldum açıkçası.
Görüşmenizin kamuoyunda yarattığı etkiden memnun musunuz?
Görüşmeden sonra gerek basında çıkan haberlere yapılan yorumlar, gerek sosyal medya paylaşımları, atılan mesajlar, gelen aramalardan benim gördüğüm toplumdaki barışma isteğinin güçlü olduğu.
İnsanlar ayrışmaktan yorulmuşlar. Bu yüklerin hesaplaşılarak, helalleşilerek, kabul edilerek sırtlarından indirilmesini istiyorlar. Kızanlar var, samimi bulmadığını söyleyenler de var. Ben tüm görüşlere saygı duyuyorum. İnsanların inanmaları, güvenmeleri, vicdanlarında, kalplerinde huzur uyandığını görmeleri önemli.
-Haklar siyaset üstü olarak ele alınmalı doğru ama bir taraftan da başörtüsü ile ilgili yasaklar sayın Erdoğan’ın siyasi mücadele vermesi ile gerçekleşti. Ancak aslında yasak fiili olarak kalktı. Bu durum yasakçı tutuma geri dönülmesi korkusunu diri tutuyor, derken konu yeniden siyasetin nesnesi oluyor. Siz bu 20 yıllık iktidarda mağduriyetlerin izalesi adına gereken her şey yapıldı diyebiliyor musunuz?
Başörtüsü yasağından hareketle, mevcut iktidar çok önemli adımlar attı. Artık hem kamuda hem üniversitelerde böyle çağ dışı bir yasakla karşı karşıya kalınmaması çok kıymetli.
Ancak 28 Şubat mağdurları adına getirilmiş olan düzenlemeye “af” denilmiş olması beni biraz üzmüştü. Af kelimesi bir ceza, bir suç unsurunun tezahürüdür neticede. Belki biraz daha özenli davranılıp af yerine bizlerin yıpranmış olan itibarların iadesi şeklinde bir tanım yapılmış olsaydı, benim gibi devletten atılmış olma yaftası taşıyanların bir türlü anlatamadığı nedenlerle uğraşmak zorunda kalmaz, onurlu bir dönüşün sahibi olabilirdik.
Kamudaki başörtüsü yasağının kaldırılması da aslında tüm evrensel koşullar dikkate alındığında insanların kılık kıyafetleri ile değil, beyni ile aklı ile ilgilenilmesinin karşılığıdır.
Bu konuda eksik bırakılmış olan kanuni bir düzenleme var. Bu düzenlemenin Meclis’te olsun olmasın tüm siyasi partilerin desteği ve TBMM’de herkesin ittifakı ile yapılması emin olun bu sorunu tümüyle gündemimizden düşürecektir.