CHP'nin "İkinci Yüzyıl" çağrısında neler var?
CHP’nin 2. Yüzyıla Çağrı vizyon belgesi toplantısına davet edildiğimde ben de pek çok kişi gibi merak içindeydim.
En çok merak ettiğim konu elbette Kemal Kılıçdaroğlu’nun “Sorun bir adam gitsin yerine yenisi gelsin sorunu değildir. Biz kalıcı çözüm getirecek, önce ferahlık sonra refah sağlayacak bir sistem arıyoruz. Bu toplantı bu arayışın ürünüdür” dediği sistemik dönüşüm önerileriydi.
Ayrıca eserleri 35 dile çevrilen ve Almanya Başbakanı Angela Merkel’e danışmanlık yapmış olan ekonomist Jeremy Rifkin’in Kemal Kılıçdaroğlu’nun başdanışmanı olacağı duyurulmuştu ve o da konuşacaktı.
Maalesef Rifkin epey uzun konuştu ve simultane tercümeden herhalde sadece on-yirmi kişi faydalanabildi.
Salonun tamamının akıcı bir İngilizceyi yarım saat takip edebilecek kadar iyi İngilizce bildiği varsayılıyordu sanırım. Ya da izdiham düzeyindeki kalabalığı salona yerleştirmek başlı başına büyük olay haline geldiği için kimse kulaklıkların durduğu standı fark edememiş, kulaklık dağıtan da olmamıştı.
Toplantıya internet aracılığıyla katılan Daron Acemoğlu da hiç kuşkusuz yapılacak sunumun yıldızlarındandı. Dünya çapında en çok alıntılanan on ekonomistten biri olan Acemoğlu da artık Kılıçdaroğlu’nun ekonomi danışmanı.
İkisinin yanısıra Genel Başkan Yardımcısı Faik Öztrak, CHP Yoksulluk Dayanışma Ofisi Koordinatörü Hacer Foggo, ekonomi beyin takımı olan anılan Hakan Kara, Refet Gürkaynak, Ufuk Akçiğit de konuşma yaptı. Selin Sayek Böke ve en son tekrar söz alan Kemal Kılıçdaroğlu derken toplantı 4,5 saat sürdü.
MERİTOKRASİ RÜZGARI
Liyakat, endüstriyel dönüşüm, bilim teknoloji ve sanayiide atılacak büyük adımlar, kurumsallaşma kavramlarıyla örüntülenmiş bir ana tema vardı. “Siyaset ile siyaset üstü liyakatli kadrolar bir arada çalışacak ve liyakat sıcak siyasesetin ajandasına asla kurban verilmeyecek” vurgusuyla harmanlanan bu kavramlar hızlı bir "meritokrasi" rüzgarı estirdi. Türkiye’nin son altı yılına egemen olan popülizm, hamaset ve “oklokrasi” deneyiminden sonra "meritokrasi”ye biraz hasrettik. Ancak bu toplantıda dozu azıcık fazla kaçtı.
Mecazen sofrada trüf mantarı, chia tohumlu avakodo salatası, kaz ciğeri, somon füme ve Camambert peyniri vardı. Ama açık konuşalım Selin Sayek Böke ve Kemal Bey’in son konuşması olmasa ahali sofradan aç kalkabilirdi. Teşekkürler Fajita. Teşekkürler elbasan tava.
Şahsen özellikle Refet Gürkaynak’ın OECD ülkeleri enflasyon grafiği ve enflasyonu çok yüksekken düşüren ve bir daha da yükseltmeyen Uganda ile Türkiye kıyaslamasını gösteren grafiği hem trajik hem etkileyici buldum. Gürkaynak’ın “Türkiye’de olan biten dünyadan bağımsız değil doğru, mesela dünyanın başka yerlerinde işe yaramayan politikalar Türkiye’de de işe yaramıyor” cümlesindeki kara mizah da günün anlam ve önemine uygundu.
Ancak İktisat Fakültesi 3. Sınıfa anlatılacak derslerde geçmesi mümkün olan ‘makro ihtiyati araç kullanımı’ ya da ‘Gini katsayısı’ gibi tabirlerle örülü teknik ve çok uzun süren sunumlar uzayıp gittikçe, daveti alıp epey uzaklardan metrobüsle gelmiş ahali sıkılır kaçar salon boşalır diye düşündüm.
İlginç olan hızlandırılmış ekonomi kursu gibi hissettiren 4,5 saatlik toplantının sonunda salonun hala dolu, insanların slogan atmaya hazır olmasıydı.
Kemal Kılıçdaroğlu’nun heyecanlı, fiştekleyici, kitlenin tepkisine ve öfkesine hem tercüman olan ve hem kanalize edebilen, meydan okuyan ama yıkım değil inşa öneren, gövde gösterisi yapan ama bir yandan da altılı masadaki liderleri de tek tek taltif eden o son konuşmasını sonuna kadar beklediler.
“KRAL DEĞİL KURAL LAZIM”
Kulağımda çınlayan ve en akılda kalıcı olan sloganları not aldım.
“Halkın sesi Hakk’ın sesidir.”
“Bizim iktidarımızda hiçbir çocuk yatağa aç girmeyecek.”
“Yoksulluğu yönetmeyeceğiz, bitireceğiz.”
“Hak galip gelecek, halk galip gelecek.”
“And olsun, halktan alınanı, halka vereceğiz.”
“Bize kral değil kural lazım.”
“Yönetenler gelip geçecek ama ülke bir daha asla savrulmayacak."
“Doğrul milletim. Yaşama sevincini geri alacağız.”
ALTILI MASA TARİFİ
“Bugün yaptığımız kavga, yarının Türkiye’si için hayal ettiklerimiz adına verilen bir kavgadır. Ben bugün burada kuracağımız bir güçbirliğinin parçası olarak sesleniyorum” dedikten sonra konuyu altılı masaya getirdi Kılıçdaroğlu.
Bir önceki yazımda CHP’de olan artık CHP’de kalmıyor, altılı masanın en büyük parçası olduğu için diğer beş partiyi de etkiliyor, yani aslında tüm muhalefeti etkiliyor demiştim.
Ama tersi de doğru.
Altılı masadaki uzlaşı da CHP’yi etkiliyor.
Bir noktada, partinin organizasyonu, partinin kendisi dışında başka bir şey olan altılı masanın takdimine dönüştü.
CHP Genel Başkanı'nın altılı masa için yaptığı “Kalbi Türkiye için atan, ülke söz konusu olunca ideoloji teferruattır diyerek, zorbalığa karşı kenetlenen altı liderin siyasi, ahlaki ve vicdani birlikteliği” tanımı önemliydi.
Meral Akşener’i partisini kurarken verdiği mücadeleyle anarak ‘mert’ kelimesiyle andı.
Temel Karamollaoğlu’nu büyük yükleri omuzlamaktan kaçınmayan bilge ve cesur biri olarak tarif etti.
Ahmet Davutoğlu’nu deneyim ve entelektüel birikimi masaya her türlü katkıyı sağlayacak bir isim olarak andı.
Gültekin Uysal’da Menderes ve Demirel’in gençliğini, onların ruhunu gördüğünü ifade etti.
Ali Babacan’ın uygulama tecrübesini ve başarısından bahsederken bunu sadece kendisinin değil dünyanın da bildiğini söyledi.
Yine ilginç ve önemli olan şuydu ki, CHP’liler, CHP dışındaki partilerin liderleri anılırken alkış ve tezahüratlarını eksik etmediler.
NOTLAR: PROJELER, VAADLER
- Endüstriyel dönüşüm, üretim dönüşümü, teknoloji dönüşümü, yeşil üretim hedefleenen dönüşümlerin üst başlıkları.
- Acemoğlu’nun bir ay önce T24’ün düzenlediği sempozyunda konuşurken anlattığı sağlıklı ekonomi-güçlü demokrasi ilişkisi vizyon belgesi toplantısında damga vuran en önemli başlık oldu.
- “5 kolon” formülü: 1) Endüstriyel dönüşüm 2) İşgücü dönüşümü 3) Enerji 4) Gıda bolluğunun ve bereketinin sağlanması 5. Hızlı istihdam artışı.
- Kurulacak sistem devletin rasyonel yönetilmesini gerektiren can damarlarını koruyacak. Siyasal iktidarlar ekonomiyi sanayiyi kendi siyasal ajandalarına göre manuple edemeyecekler, bağımsız kalması gereken kurumlar bağımsız kalacak.
- Türkiye’nin uluslararası rekabet gücü arttırılarak topyekun kalkınma sağlanacak, tüm Türkiye’yi kapsayan üretim, ticaret ve finans ağı kurulacak.
- 50 ili kapsayan 8 bölgede esnek kendisine özel mevzuata tabii, inovasyon odaklı ekonomi bölgeleri oluşturulacak, üretim ve ihracat hareketi başlatacağız.
- Limanlar, tersaneeler, tarım ve dijital bölgeler oluşturularak herkesin üretmesi sağlanacak.
- Metropollere yığılan nüfus içi boşaltılan Anadolu’da istihdam imkanı bulacak, Marmara ve Ege bölgesinden tersine göç teşvik edilecek.
- Kalkınmayı sağlayacak nitelikli iş gücü için eğitimde fırsat eşitliği sağlanacak. Buğdaya da nohuta da dışa bağımlı hale getiren düzen değişecek. Tarım ve hayvancılıkta Türkiye dünya ligindeki haklı yerine kavuşacak. Süt üreten de et üreten de kazanacak.
- Hızlı istihdam artışı ile ilk etapta 3,5 milyon kişi, sürdürülebilir iş eğitimi programlarıyla 5 yıl içinde 13 milyon 500 bin kişi bu programlar dahil edilecek.
- Çalışanlar için gelir vergisini tarifesini yeniden düzenleyecek, sırtlarındaki yükü alacağız.
- Sadece zenginleşme olmayacak, zenginlik tabana yayılacak. Güçlü bir sosyal devletle halk hak ettiği refaha ulaşacak.
- Temiz enerji yatırımları planlanacak ve Akdeniz havzasındaki avantajlı durumu doğru kullanılacak. Türkiye enerjide tek kutuplu bağımlılık ilişkisinden çıkarılıp herkesin güvendiği bir iş ortağı olacak, ülke enerji üretme depolama ve dağıtım merkezi olacak.
- Güven ortamı yaratarak temiz yatırım çekeceğiz. İktidara gelinmesi halinde ilk üç yılda finansal teknoloji, değişim enerjisi gibi sektörelere yatırım yapan kurumlarlardan en az 100 milyar dolarlık, dünyanın her yerindeki bağımsız varlık fonlarından 75 milyar dolarlık, ayrıca temiz ve sürdürülebilir fonlardan 150 milyar dolarlık yatırım gelecek. Norveç ve Singapur gibi ülkelerin emeklilik fonları da gelecek.
- Temiz yönetim kurarak halktan alınanlar halka iade edilecek. Kirli sermayenin çaldığı 418 milyar doları, onların borçları olarak yazdık. Geri alacağız.
- Yaptığımız hesaplara göre devleti yönetenlerin, büyüme rakamlarından pay alamayan, sahte enflasyon oranlarıyla maaşları gaspedilen ücretli çalışanlara 300 milyar dolar borcu var. Bu borcu halka ödeyeceğiz.